Tarık Bin Ziyad komutasındaki Emevi ordusu ile Akdeniz’in en batı bölgesinde yar alan İber Yarımadası’na 711 yılında ilk kez gelen Müslümanlar, Batı Avrupa topraklarında konumlanan Endülüs Bölgesinde yaklaşık 8 asır hüküm sürmüştür. Lakin zamanla güçlerini kaybetmişlerdir.

Kastilya Kraliçesi İsabella ve Aragon Kralı Ferdinand’ın 1469’da evlenmeleri neticesi iki krallığın gücünün birleşmesi ile 1492’de Müslüman Endülüs Emevi Devleti’nin son kalesi olan Granada’nın anahtarının İsabella ve Ferdinand tarafından Emir XII. Muhammed’den alınmasıyla, Endülüs Emevi Devleti tamamen ortadan kalkmıştır[1]. Endülüs Müslümanları’nın bu yenilgisi bu coğrafyadaki Müslümanların ve İspanyol Yahudilerinin bölgedeki akıbetini de belirlemiştir. Zira Ferdinand ve Isabella, zaferlerinin hemen ardından krallıklarındaki Yahudi cemaatine iki seçenek sunmuştur: “Katolikliğe geçmek veya Krallığı terk etmek.”

İspanya’da yaşayan Yahudilerin kovulmasını resmi yazı ile karara bağlayan ve El Hamra Kararnamesi adıyla tarihe geçen belge; Kastilya ve Leon Kraliçesi I. İsabella ile eşi Aragon Kralı II. Ferdinand tarafından 31 Mart 1492 tarihinde imzalanmıştır. Kararname ile Yahudi dinine mensup olanlar (Sefaradlar) veya biyolojik olarak Yahudi olan herkesin dört ay içerisinde 31 Temmuz 1492 gününe kadar yanlarına altın, para ve ziynet eşyası almaksızın İspanya’yı terk etmeleri, terk etmeyenlerin idam edileceği ilan edilmiştir.

Yahudilerin İspanya’dan göç ettirilme kararı Avrupa topraklarında ilk değildir. Fransa’da sırasıyla 1181, 1290, 1306, 1322 ve 1394 yıllarında, İngiltere’de 1290 yılında Yahudiler kovulmuştur. 1390 ve 1391 yıllarında Strazburg, 1421 yılında Avusturya, 1491 yılında ise Cenevre Yahudileri gönderilmiştir. 1424 yılında Köln, 1432 yılında Saksonya, 1435 yılında Speyer, 1440 yılında Augsburg ve 1499 yılında Würzburg, Mecklenburg, Madgeburg, Nuremberg, Esslingen ve Ulm Yahudilerinin sınır dışı edildiği[2] bilinmektedir.

1493 yılında ise Kral II. Ferdinand yönetiminde olan Sicilya ile 1497 yılında da Portekiz sınırları içerisinde yaşayan Yahudiler için de aynı uygulama yürütülmüştür. 1497 yılında Portekiz Kralı II. Juan’ın oğlu, İspanyol Kralı’nın kızıyla evlenmek istemesi üzerine, evliliğin gerçekleşmesi için İspanyol prenses bir şartta bulunmuştur; “Portekiz’deki tüm Yahudilerin sınır dışı edilmesi.” Portekiz Kralının bu isteği kabul etmesi sonucu Portekiz’de yaşayan Yahudiler de ülkeden kovulmuştur. Bazı Yahudiler ise Hristiyanlığa geçmiş olsalar da dinlerini gizlice yaşamaya devam etmişlerdir. Bu Yahudi grubu “Marranos” veya “Yeni Hristiyanlar” olarak tanımlanmıştır. Günümüzde ise bu Yahudi toplulukları “Anusim” olarak adlandırılmakla birlikte “Converso” da denilmektedir[3].

Bazı Marranoslar yeni dinlerini aynen benimsemiş ve eski inançlarını olduğu gibi bırakmış olsalar da önemli bir kesiminin Katolik görünmekle beraber, eski inanç ve pratiklerini gizli gizli devam ettirdikleri bilinmektedir. Bu durum bir Kripto Yahudiliğin doğmasına yol açmıştır. Marranosların çoğunlukla kendi aralarında evlenmeleri, toplum ve idari-dini yetkililer tarafından şüpheyle karşılanmış, kilise içinde üst düzey görevlendirmeler verilmemiştir[4].

El Hamra Kararnamesi ile birlikte İspanya Yahudilerinin bazıları, yeni dini kabul ederek hayatlarını daha sakin ve huzur içinde sürdüreceklerine inanmıştır. Ancak din değiştirmeyi reddeden Yahudi aileler, Engizisyon baskısından kaçmaya karar vermişler ve İspanya Yahudilerinin büyük bir kısmı en yakın ülke olan Portekiz’e yerleşmiştir. Kuzey Batı Afrika, Hollanda, İngiltere ve Kuzey Avrupa (İskandinavya) ülkelerine göç edenler de olmuştur.

Filistin, İtalya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisi altındaki ülkeleri tercih edenlerin[5] de olduğu görülmektedir. Portekiz’e gitmeyi tercih edenler, beş yıl sonra İspanya’da yaşananları bir kez daha yaşamak durumunda kalmıştır. Portekiz Kralı Manuel, 5 Aralık 1497 tarihli kararname ile Yahudilere din değiştirme ile ülkeyi terk etme konusunda bir seçim önerisi sunmuştur. Dinini değiştirmek istemeyen ve can güvenliği kaygısı taşıyan Yahudiler ülkeyi terk etmişlerdir. İlerleyen zamanda XII. Yüzyılda İngiltere, XIII. Yüzyılda Fransa tarafından Batı Avrupa’dan Yahudilerin temizlenmesi planları devreye alınarak etnik ve dini bir temizlik düşüncelerini ezici bir oranda tamamlamışlardır. Bu arada Portekiz’in, Yahudilerle birlikte Müslüman nüfusu da gönderdikleri görülmektedir.

Kuzey Afrika’ya göç eden Yahudiler gerek vahşi hayvanlar gerekse doğal koşullar nedeniyle yok olup gitmişlerdir. Bu nedenle Hollanda ve İngiltere’ye gidebilen Yahudi zümresi şanslı olarak kabul edilmektedirler. Ancak en şanlıları ise kuşkusuz Osmanlı Devleti’ne gitmeyi tercih edenlerin olduğu muhakkaktır; çünkü Osmanlı, gelen bu Yahudileri kabul etmekle kalmamış, aynı zamanda vatandaşlık da vermiştir. Lakin Osmanlı Devleti, Yahudiler için çok uzak ve ulaşılması zor bir ülke olarak görülmüştür. Osmanlı Devleti’ne gidenlerin özellikle diplomat, bilim insanları, din bilginleri, tüccar ve zanaatkar gibi elit kesimin yoğun olduğu dikkat çekmektedir.

Bu arada I. İsabella’nın finansmanı ile Okyanuslar üzerinden Hindistan’a deniz yolu ile ulaşabileceğine inanan Kristof Kolomb’un Amerika Kıtasını keşfetmesi üzerine yeni kıtaya göç dalgası başlaması sürecinde El Hamra Kararnamesi ile Hollanda ve İngiltere’ye göç etmiş olan Yahudilerin bir kısmının Amerika Kıtasına göç eden ilk gruplar arasında yer aldıkları görülmektedir.

El Hamra Kararnamesi kapsamında 1492 yılında İspanya’dan göç eden Yahudi nüfusunun yaklaşık 200.000 kişi olduğu değerlendirilmektedir. Bir yıl sonra II. Ferdinand’ın Sicilya’sından göç etmek zorunda kalanlar ise yaklaşık 30.000 kişi olduğu[6] görülmektedir.

İspanya’yı Katolikleştirmek ve Yahudilerden temizlemek maksadıyla çıkartılan Kararname, ilk etapta Yahudi nüfusun İber Yarımadası’ndan çıkarılması amaçlı olmakla birlikte ilerleyen süreçte bu kapsam genişletilerek Hristiyan olmayan tüm zümreyi kapsamıştır[7]. Hatta Hristiyan olsa da Katolik mezhebinden olmayanların da ülkeyi boşaltmaları istenilmektedir[8]. Dolayısı ile O dönem İspanya’da Müslüman ve Ortodoks Hristiyanlar için bir ibare olmadığı görülmektedir. Zira o dönem İspanya’sı için önemli bir azınlık olarak kabul edilen Müslümanların iş gücü ve vergi potansiyellerini dikkate alarak yararlanılmak istenildiği anlaşılmaktadır.

Buna rağmen ilerleyen zamanda kendileri için tehlikeli bir dönemin geleceği endişesi ile Müslüman nüfus içerisinden de ülkeyi terk edenler olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Zira Portekiz, 1497 yılında Yahudileri ülkeden çıkartırken, Müslüman nüfusu da bu kapsamda ülkeden kovmuştur. Portekiz, Yahudilere din değiştirmeleri halinde ülkede kalabileceklerini ilan etmelerine karşılık Müslüman nüfusa din değiştirme seçeneğini tanımaması dikkat çekicidir.

İspanya’dan kovulan Yahudilerin ve can güvenliği endişesi ile ülkeyi terk etmek isteyen Müslümanların kurtarılmaları ve Osmanlı Devleti’ne getirilebilmeleri için Osmanlı Sultanı II. Bayezid bölgeye kadırgalar göndermiştir. İspanya’dan getirilebilenlerin ülkenin ticaret merkezleri ve liman şehirlerine yerleşmelerini sağlamıştır. Bu süreçte dikkat çekici önemli bir durum ise gelen Yahudiler için II. Bayezid, onların malları ve mülklerinden ziyade bilgi birikimlerinin önemli olduğu hususu üzerinde durmuş ve İmparatorluğu “zenginleştirdiklerini” söylemiştir. Osmanlı Devleti’nin Yahudi tebaasına karşı engin hoşgörüsü XIX. Yüzyılda (Filistin bölgesinde) devlet kurma fikirlerine kadar devam etmiştir[9].

Bu süreçte tarihi bir tesadüfün gerçekleştiği görülmektedir. Osmanlı kadırgaları 2 Ağustos 1492 tarihinde İspanya kıyılarına varmış, ulaşabildikleri Yahudileri ve Müslümanları kurtarmıştır. 2 Ağustos 1492 tarihi; M.Ö 568’de Babil’in Kudüs’ü fethederek İlk Süleyman Mabedinin yıkılması ile M.S 70 yılında Titus komutasındaki Roma Lejyonlarının 2. Süleyman Mabedi’ni yıktıkları İbrani takvimine göre[10] Av ayının Dokuzuncu günü olan “Tişa Be Av” (Yas Günü) günü ile üç olayın da çakışması ilginç bir tesadüf olsa gerek.

Bu süreçte ülkelerini terk eden Yahudilerden Dona Gracia Nasi Mendes ailesi örneğinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’ne gelenlerin El Hamra Kararnamesi kapsamında geride bıraktıkları para, altın, ziynet ve diğer servetleri için Kanuni Sultan Süleyman’ın bizzat devreye girerek getirilmelerine aracılık edildiği ve Osmanlı ekonomisine katkılarının sağlandığı[11] görülmektedir.

Sonuç Olarak;

El Hamra Kararnamesi, Yahudi Tarihi içerisinde çok önemli kırılma noktalarından biri olarak görülmektedir. Kuşkusuz ki bu kırılma noktası yalnızca Yahudiler için değil, Avrupa ülkeleri ve bu coğrafyada yer alan Müslüman nüfus için de geçerlidir. Zira 1492 ile başlayan süreçten itibaren Yahudilerle birlikte Müslümanlara karşı da baskıların dalga dalga arttığı bir dönemin başladığı ve kısa sayılabilecek bir süre içerisinde Batı Avrupa ülkelerinde Yahudi nüfusu adeta yok denilebilecek kadar azaltılırken, Müslüman nüfusun ise yok edildikleri görülmektedir.

Ortaçağ Katolik Kilisesi tarafından “ötekiler” olarak tanımlanan Müslümanların ve Yahudilerin, Hristiyanlığı etkileyeceği endişesiyle hareket ettikleri, bu endişe nedeniyle hem krallık hem de kilise, Yahudilerin devletlerinden ayrılması gerektiği konusunda hemfikir oldukları ve İber Yarımadası’ndaki Yahudiliğe son vermek için El Hamra Kararnamesi’ni imzaladıkları kanaati ortaya çıkmaktadır. Bu arada gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus ise “Katolik” inancına sahip olmayanların İspanya’da yaşamalarına müsaade edilememesi fikri Katolik Kilisesi tarafından din endeksli gibi gösterilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Ancak Yahudilerin, tefecilikle uğraşmaları ve vergi toplamadaki tesirleri nedeniyle rahiplerin ve halkın nefretine maruz kaldıkları[12] bilinmektedir. Dolayısı ile esas gerekçenin Yahudi nüfusun ağırlıklı olarak zengin olmaları, ticaret, banka ve bankerlik sektörünü ellerinde bulundurdukları ve buna bağlı olarak krallara, kraliçelere, devlet adamlarına, kiliselere ve Piskoposlara yüklü miktarda borç vermiş olabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

Buradan hareketle 1492’ye gelindiğinde Yahudilere olan borçların ödenemeyecek boyutlara ulaşmış olabileceği ve bu nedenle İspanyol Katolik kiliseleri ve Piskoposunun da desteği ile Yahudilere olan borçlardan kurtulmak için Kraliçe ve Kralı böyle bir El Hamra Kararnamesi’ni imzalamaya zorlamış olabilecekleri kanaati ortaya çıkmaktadır; çünkü Kastilya Kraliçesi İsabella ve Aragon Kralı Ferdinand Müslüman Endülüs Emevi Devleti’ne karşı zafer kazanmış olmalarına rağmen sınırdışı kararı Yahudilere uygulanmıştır.

Son söz olarak; El Mahra Kararnamesi ile tarihe Sefarad Yahudileri Sürgünü olarak geçen olayda olduğu gibi mali ve siyasi çekişmelerin/mücadelelerin/ilişkilerin dini paravanlarla sansürlenerek büyük etnik ve dini eksenli güvenlik kaygıları var görüntüsü ile sürgün ve zulümlerin yaşandığı görülmektedir. Dolayısı ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün laiklik ilkesini ülke politikası olarak yürürlüğe koymasının ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.

                        :

İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. BULTÜRK Ankara Temsilcisi. TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail.com

 

[1] Haydar Efe, “Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de Yaşanan Göçler ve Etkileri”, Sosyal Bilimler Metinleri Yıl: 2018, S.: 1. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/468049

[2] Nisa Yağmur Bozok, Martin Luther’in Yahudiliğe ve Yahudilere Bakışı, Türkiye Cumhuriyeti Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri (Dinler Tarihi) Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, s. 98, Ankara, 2022.

[3] Cengiz Toraman ve Elif Ulucenk, “16. Yüzyılda Konverso Kadın Bir Banker: Dona Gracıa Nası Mendes ve Osmanlı Devleti ile İlişkileri”, Muhasebe ve Finans Tarihi Araştırmaları Dergisi, S.: 22, ss. 39-52, Ocak 2022.

[4] Sefarad ve Elhamra Kararnamesi, 15.02.2014. https://www.topragizbiz.com/konular/sefarad-ve-elhamra-kararnamesi.1739/

[5] Cengiz Toraman ve Elif Ulucenk, a.g.e.

[6] Sefarad ve Elhamra Kararnamesi, a.g.e.

[7] Yasemin Kızılarslan, “15. Ve 16. Yüzyıllarda Cebelitarık’ta Portekiz Donanması”, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Akdeniz Dünyası Araştırmaları Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, s.11, İstanbul, 2019.

[8] Mehmet Kaya, “Türk-İsrail İlişkileri ve Türk-İsrail İ Filistin”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 9, C.: 9, S.: 18, Güz 2019. http://busbed.bingol.edu.tr/en/download/article-file/835640

[9] Mehmet Kaya, a.g.m.

[10] Sara Yanarocak, “Tişa Be Av’ın Modern Anlamı”, t.y. https://www.turkisrael.org.il/single-post/ti-şa-be-av-in-modern-anlami

[11] Cengiz Toraman ve Elif Ulucenk, a.g.e.

[12] Henry Caharles Lea; The Mariscos of Spain: Their Conversion and Expulsion, Philedephia, İkinci Baskı, 1968, İspanya Müslümanları: Hıristiyanlaştırılmaları ve Sürülmeleri, Çev.: Abdullah Davutoğlu, s.23, İnkılab Basım Yayım Organizasyon, Baskı ve Cilt: Altınoluk Yay. San. A.Ş. İstanbul, Eylül 2011.

Yazar