Muhtemelen  Korona sürecinden önce de çok büyükl bir topluluk yaşadığı hayattan zevk almıyor daha keyifli bir ömür sürmenin yollarını arıyırdu, ancak korona sürecinin başlması ile birlikte hepimiz “Mutluluk” denen kavramın öyle çok büyük bedeller karşılığı elde edilecek “pahalı bir eşya ” olmadığını bir çay bahçesinde iki arkadaş ile birkte çay içmenin verdiği keyfin paha biçilemez olduğunun farkına vardı.

Mutluluğun yada mutlu olmanın tarifi yıllar boyu araştırılmasına rağmen henüz çözümlenebilmiş ve bir neticeye doğru gidebilmiş değil, Bugün dünyada var olduğu söylenilen yedi milyarlık nüfus içerisinde kime sorsanız Mutluluk ile ilgili her biri başka bir cevap verecektir.

Mutluluk kimine göre sevilen bir eş, kimine göre sağlık, kimine göre çok para, kimine göre geniş bir aile, kimine göre de gözlerden uzak bir deniz kenarı, bazılarına göre de uçsuz bucaksız ovalar olarak tarif ediliyor, bu saydığımız ihtiyaçlardan birisini yada bir kaçını bulan kendisini mutlu olarak hissediyor.

Ömründe yaşadığı yerden bir gün bile ayrılmayıp bütün hayatını evinin bahçesinde geçiren ve bu durumdan büyük bir mutluluk gören milyonlarca insan var, Hayatını otuz katkı kırk katlı bir gökdelenin yirmisekizinci katındaki odasından dışarıya bakıp “işte benim mutluluk kaynağım” diye düşen geniş kitlelerin olduğunu da biliyoruz, görüyoruz.

Yıllar önce bir Amerikan filmi seyretmiştik, Filmde hayatının nerede ise tamamını cezaevinde geçiren yaşlı bir adamın hikayesi anlatılıyordu, Yaşlı adamın cezaevinden çıkmasını sağlayacak şartların oluşmasını sağlayacak heyetin cezaevine gelip yaşlı adam ile konuşacağı tarihten bir gün önce yaşlı adam bir şekilde kendisini içeride bırakacak şekilde bir kavgaya karışıyor bu sebeple de cezaevinde kalacağı zamanı uzatıyordu.

Bu durumun farkına varan heyet artık ne olursa olsun hiçbir şart senin cezaevinde kalmana engel diyerek yaşlı adamı cezaevinden tahliye etmeye çalışınca yaşlı adam heyete “Ben kendimi bildim bileli bu cezaevindeyim, burada mahkumlara okumaları için kitap dağıtıyorum, buradaki herkes benim dostum ailem gibi, dışarıda akrabam yok, hiçbir tanıdığım yok, Cezaevinde çok mutluyum, Dışarıya çıkarsam mutsuz olacağım, lütfen beni buradan çıkarmayın” diye yalvarıyorsa da heyet yaşlı adamı aynı gün cezaevi kapısının dışarısına koyuyor.

Dışarıya çıkan yaşlı adam Devlet tarafından kendisine tahsis edilen bir evde kalıp bir markette paketleme elemanı olarak çalışmaya başladıktan 15 gün sonra tavana bağladığı bir kalın urgan ile kendisini asıp hayatına son verirken cesedini bulan bir polisin yaşlı adamın cebinden düşen kağıtta “Cezaevinde çok mutluydum, dışarıda mutsuzum ve bu mutsuzluk içerisinde daha fazla yaşamak istemiyorum, elveda” yazıyordu.

Bu örnekten yola çıktığımızda mutluluğun yeri ve katsayısı ile ilgili de mecburen bir kafa karışıklığı yaşıyoruz, Kişi “Ben şu kadar parayı bulursam çok mutlu olacağım” diyor ancak talep ettiği parayı bulduğunda “mutluluk bu değilmiş bundan daha fazla param olursa kendimi mutlu olmuş sayacağım” diye düşünüyor.

Dolayısı ile Mutluluk kavramının para ile yada başka maddi emtialar ile bulunacağına inanmıyoruz, Hele hele dünyanın geldiği bu noktada yalnız yaşayan ve yalnız ölen insan sayısındaki artışa da baktığımızda mutluluk kavramının daha çok psikolojik olduğunu düşünüyoruz.

Bir taraftan bulunduğumuz bölgeden ayrılmayacağız, diğer taraftan mutluluğu bulmak için mensubu olduğumuz çevrenin dışına çıkmak gibi zorunluluk hissediyoruz,bu iki düşüncenin hangisinin doğru olup olmadığı ile ilgili de tam bir kavram kargaşası yaşamıyoruz desek yalan söylemiş olmayız.

Biz sabah erken saatlerden geç saatlere kadar çalışan ve bu tempoyu seven, sevdiği içinde alışan bir yapıdayız, dolayısı ile bizim içim Mutluluk biraz daha fazla çalışmak anlamını taşıyor, benden yedi yaş büyük olan ve sürekli “Büyük Patron” diye hitap ettiğim Abimde bıraksanız 7/24 balık tutmaya giden, balık tuttuğu zaman zarfında da tahmin ettiğimiz kadarı ile 4-5 paket sigara için ve bundan büyük mutluluk duyan bir insan.

Hayatının büyük bölümünü kumar oynayarak geçiren insanlar tanıyoruz, zaman zaman kendilerine “-Yahu derdiniz ne, Günün büyük bir bölümünü masa başında kumar oynayarak geçiriyorsunuz.?” diye sorduğumuzda muhatabımız “ Elimizde 14 kağıt oluyor, kazanmak içinde 14 kağıdın ortasına gelmesi gereken ve bizimde kazanmamıza yarayan kağıdı bulduğunuzda aldığınız zevki, duyduğunuz mutluluğu tarif edecek hiçbir ifade hiçbir fotoğraf henüz icat edilmemiştir” şeklinde cevap veriyorlar.

Siyaset yaparak mutlu olanlar var,Bir siyasi partinin Parti’nin kapısından girip üye olduktan sonra üye-ilçe delegesi-il delegesi-Belediye meclis üyesi-İl genel meclis üyesi-Belediye başkanı-Milletvekili-Bakan-Başbakan-Cumhurbaşkanı-Başkan olan geldiği bu makamlar dolayısı ile keyif alan ancak bu makamların yetersiz kaldığını düşünüp mutlu olamayanlarında var olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Şair İshak Özlü “Mutluluğun Tarifi” isimli şirinde meseleyi “Nedir mutluluk?

Annenin kucağında memesini emen,/Bir bebeğin bakışı mı? /Dişleri dökülmüş bir ninenin,/Dondurmasını yalarken gülüşü mü./Yoksa yatırımları sonucunda zenginin,/Kazandığı paraların hesabına akışı mı./Nedir mutluluk? /Karnı tok bir kuzu’nun hoplaması mı,/Yoksa Koyun’un kuzusunu koklaması mı.

Anaç bir tavuk civcivlerini gezdirirken,/uzun uzun öten horozun bakışı mı,/Yoksa zenginin hacizli köşkü kapışı mı.” 
diye kısmen özetleyip işin içerisinden sıyrılmaya çalışmış.

Mutluluk için kim ne şekilde yorum yapıyorsa ona inanmak lazım.

 
 

Yazar