Beyni, gönlü açık memleket insanlarım.                     

Türkün aklı gözünde, diyenleri dikkatle dinlerseniz, kalbinin sesini dinlemeden Türkü anlamak imkânsızdır, sözlerinin kendiliğinden geliverdiğine hemen şahit olursunuz.

Mavi Tuna başkenti Rusçuk’tayım. Tuna’dayım:  Osmanlının yarattığı, başka bir yerde eşi olmayan şahane anakent merkezinden kıyıya uzandığımda “Dostluk” köprüsüne ve mavi dalgaları aşınca Romanya algınlıklarında kaybolan görünümde:

Tuna nehri akmam diyor.

Şanı büyük Osman Paşa,

Ben Plevne’den çıkmam diyor.” nameleri sedasında yüzleşiyor gönül. Hüzünlü ama şanlı geçmişle kucaklaşmaya can atıyorum. Yankılanma var dalgalarda. Çarpışan dalgalar “Ben bir Romen kızı gördüm Tuna boyunda” fısıldaşıyor sanki…Tuna Tuna olalı,  böyle özlememiş, böyle beklememiş ve böyle sevmemişti. Belki böyle de ağlamamıştı. Hala dirençli. Yıkmıyor kıyılarını, aktıkça taşıyor gamını Karadeniz’in o derin karanlığına, umudu ve aydınlığı bırakarak ardında… Dalgalar pul pul ışık saçıyor şarkılarda…

Deliorman yollarındaydım: Alaca gölgeliklerin serinliğinde sönmeyen bir gençlik. Renklerini korumuş bindallılar. Beyni gönlü açık insanlar. Büyük pehlivanlara doğanın güç verdiği diyar! İnsanların ruhunda sanat sayfaları birer birer kendinden açılıyor. Sazların sapları kırıldığında, rüzgârlar eşlik etmiş “Dağlar, dağlar, Viran dağlar, İçimi dağlama, Güzel dağlar!” türküsünü söyleyenlere. Bu topraklarda “canların ruh rahatlatan” toplaşmalarında yüz sazın birden çaldığı nameler yankılanıyor. Bülbüllerle rüzgâr orkestra kurmuş, “Alişimin kaşları kare” kulaklarda. “Bulamadım derdime çare” diyenler şimdi “gel iç suyumdan, öp gönlümden. İlham al gül yüzümden, bu toprak sana da bana da yeter. Yeter öpmen saçımın telinden!” diyor. İyilikle yaşayan insanlarımızın Deli Ormanı yeni bir baharla açıp coşmaya gönül atıyor.

Rodop Dağlarındayım: Dökülen yapraklar altın sarısı. Şu barajlar var ya! Engel oldular Arda’ya. Taşıtmadılar dağın gamını denizlere. Öfke ve nefret birikti gölet diplerinde. Öfke suda erimez. Nefret rüzgârla savrulmaz. Gönülde kaldı acılar.  TRT müzikte, Asker Türkülerimizi” Taşlı’lı göçmen kızı Sabriye Pehlivan’dan dinliyorum.  Bizim dere boylarında “Uzun da Kavaklar” hala eğirilip bükülüyor, yaprakları pırıl pırıl oynaşırken yelleri öpüyor.. “Halilim” türküsü nameleri var dağ patikalarında. “Arda ile Kırcali” arası hep öyle derya. Suyun aynası yüzünü tarihe dönmüş. “Geçmişimde sızılar var, unutursam Türkü söyleyemem” diyor. “Durgun su batak olur, batakta koku olur” türküsü yenilerden. Ayrılık acısı var insanımızın gönlünde. Sevilen yaratıcılarımızdan ince ruhlu şair Habibe Ahmetova bir sabah gönlünü şöyle dökmüş. Kırcaali Kasım 2015 Edebiyat Gecesinde okuduklarından:

“Mayıs 1989 büyük göçten sonra yapayalnız kaldığım bu topraklardayım— yakınlarımı kaybetmenin/bu dünyadan göçenlerim dahi/ hasretiyle ve sevgisiyle hala yaşayabiliyorum…sessiz-sedasız…Ara-sıra köyüme gidiyorum, baba evime varıyorum –camsız kalmış pencerelerin karşısında kendimi arıyorum ve hatıralarımla beraber yoluma devam ediyorum… Sessizliği dinlerken gözlerim önüne küçüklü büyüklü ,artık tamamen grileşmiş, yosunlu mezar taşları görüyorum…. sadece mezar taşları…..hatta bir an için, mezar taşlarında varız düşüncesiyle kendimi mutlu bile hissediyorum..

Atalarım burada yatıyor

ANNEMLE YOLCULUKLARIMIZ

İşte o yol

Elim annemin elinde

beraber yürüdüğümüz

Yıllar sonra

Bugün yine bu yoldayım,

Ayni yol, ayni patika

Taşları yosun sarmış,

Toprağı çoktan çim bürümüş…

Simdi,

Sen yoksun anacığım

İstanbul’un bir mezarlığında

Soğuk mermer taşında yazılı adın…

Bıraktığımız izler silinmiş.

Yalnızlığımla beraber

yürüyor çocukluğum…

Anamın eline sıkıca tutunmuş

yeni beklentiler içinde…

Güneş güne teslim-aşıyor

Sararmış ağaç yapraklarına

Elveda dansı oynatıyor

Esen akşam rüzgarı…

O eski çeşmenin kurnasına

bir kuş konmuş

Yudum yudum su içerken

Akan suyun şarkısına

eşlik etmekte.

Bugün,

Ayni yolda yine yolcuyum

Yıllar sonra annemsiz

Mutlaka değişecek dediğim dünya-

daha renksiz…

Mutluluk sesleri duyulmuyor

Seveni-sevileni yok

Gerisin geriye dönüyorum

kalbim hüzün yüklü

içim boşalmış.

Dağlarımın yeni Türklük baharını bekliyorum.

***

Bulgaristan Türk köylerinde söylenen 3 halk türküsü:

Çoban ile Kız

  • 2

Ben bir köylü kızıyım                                     Burda mısın köylü kızı

Davar inek sağarım                                       Ben de seni ararım

Çıktım yolun üstüne                                       Arayıp da bulamazsam

Çobanımı ararım                                           Gözyaşıyla ağlarım

  • 4

Yüzüme bak güzel çoban                               Hep böyle midir acap

Ben bir karagöz kızım                                               Köylülerin dilberi

Bilmem alacak mısın                                     Topraklarla oynamış

Çünkü köylü kızıyım                                       Pamuk gibi elleri

                                               5

                                   Gel yanıma, gir koluma

Biz gidelim odaya

Efendiler gücenmesin

Oynaşalım orada…

 

Kızım Kızım

  • 2

Kızım kızım, kınalı kuzum                                          Baba, baba, ben gidemem ona

Versem seni bir cambaza                                         Onun paraları çoktur

Gider misin ona                                                         Saydırır bana…

Aman Zümbülüm, gider misin ona?

3                                                                     4

Kızım kızım, kınalı kuzum                                          Baba, baba, ben gidemem ona

Versem seni bir mollaya                                           Onun kitabı çoktur

Gider misin ona                                                         Okutur bana…

Aman Zümbülüm, gider misin ona?

5                                                                     6

Kızım kızım, kınalı kuzum                                          Baba, baba, ben gidemem ona

Versem seni bir serhoşa                                           Gece serhoş, gece meyhoş

Gider misin ona                                                         Ne kalır bana?…

Aman Zümbülüm, gider misin ona?

7                                                                     8

Kızım kızım, kınalı kuzum                                          Baba, baba, ben giderim ona

Versem seni bir işçiye                                               İşten döner, güçten döner

Gider misin ona                                                         Sarılı bana…

Aman Zümbülüm, gider misin ona?

***

Entarisi

Entarisi ala benziyor.

Benim yârim, anneciğim, bana benziyor

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Entarisi salkım saçak

Sol yanımdan, anneciğim, vurdular bıçak

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Entarisi boylu boylu

Benim yârim, anneciğim, fidan boylu

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Entarisi metil boya

Saramadım, anneciğim, doya doya

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Entarisi biçim biçim

Ölüyorum, anneciğim, ben o yar için

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Pencereden kar geliyor

Ben zannettim, anneciğim, yar geliyor.

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

 

Benim yârim bahçede gezer

Kasketimin etrafına karanfil dizer

Aman dostlar, yanıyorum, bakın halime

Tulumbayla su serpiniz yanık kalbime.

***

Türkülerle yaşayanın ruhu genç kalır. Söyleyin ve söyletin.

Yazar