Korkum Uluslarüstü sermayenin insanlığın bütün değerlerini yok eden bombaları değil… Hiç kuşkusuz ki insanlık bütün bunları bertaraf edecek birikime sahiptir. İnsanlık nasıl Hitler, Stalin, Mussolini yi önce üretip sonrada yok etmişse, şimdi de ürettiklerini insanlık dışı mezalimi yapanları ortadan kaldıracak birikime sahiptir.

 

Korkum Uluslarüstü sermayenin insanlığın bütün değerlerini yok eden bombaları değil…

Hiç kuşkusuz ki insanlık bütün bunları bertaraf edecek birikime sahiptir. İnsanlık nasıl Hitler, Stalin, Mussolini yi önce üretip sonrada yok etmişse, şimdi de ürettiklerini insanlık dışı mezalimi yapanları ortadan kaldıracak birikime sahiptir.

Her ne kadar Afganistan’ı yerle bir eden bombaları görüyorsamda, beni ürperten kendi ülkelerinde sürgün olmuş çocuklardır.

Bütün bu olup bitenlerin çare olmadığını insanlar bedel ödeyerek öğreniyorlar…

Bu süreçte beni ürküten, ürperten; insaların teröre, terör, teröriste de törerist dememesi / diyememesidir.

 

* * *

11 Eylül, insanların kafasında ABD’nin terörü sınırlarının içinde yaşadığı gün, veya teröründe uluslar üstü bir vasıf kazandığı gün olarak hatırlayacaktır. Ama farkında olmamız gereken şey bence; bu tarihten ihtibaren, terörün ne olduğu teröristin kim olduğuna da artık ABD’nin karar verir hale gelmiş olmasıdır.

İkiz kuleler çökerken, insanlığın şimdiye kadar elde ettiği bütün birikimler de bir çırpıda uçup gidiyordu san ki…
Artık insanlığın en ilkel döneminde var olan iç güdüsel değeri, zamanın kaçınılmaz değerleri gibi tarihten hortlayıp, şimdiye kadar var ettiğimiz her şeyi yiyordu adeta.

Artık kan ve gözyaşından beslenen şiddet cini şişeden çıkmıştı…

Takım elbislerin ve kolalı gömleklerin içinde yer alan ipek gravatlılar, kan ve gözyaşından oluşan kırmızıları ile kendilerini daha güçlü görüyor ve hissediyorlardı…

İki dünya cehenneminden sonra insanlığın almış olduğu ders, yaşadığımız lokal olaylardan sonra erezyona uğramıştı. Fakat fışkıran şiddet, insani değerlerimizin de insanlık adına hala kalıcı olmadığını ortaya koymuştur.
İşte beni korkutan; bütün bu olup bitenlerden daha öte, tek – tek karşı çıkmamız gereken olaylar karşısında, toptancı yaklaşımlar ortaya koyarak “hepsini kesmek lazım” gibi aklın alamaycağı söylemleri normalmiş gibi dillendirmemizdir.

Kısaca söylemek gerekirse teörör insani aklımızı yok etti. Bir tarftan terörü kınarken yine teröre edilmiş bir anlayışla kör öfkenin piskolojisine uygun olarak, kendisine göre “öteki”leri aşağılayan zorba, mikro milliyetçi, hukuksuz yargılama temelli, topyekün imha söylemleri ortalıkta uçuşmaktadır.

Korktuğumda işte tam da budur.

Yani terörle mücadele, teröre edilmiş bir piskolojisiyle gerçekleştirilemez.

* * *

Ne garip değilmi, insanlık milyonlarca insanın canları karşılığı elde ettiği   medeniyet dediğimiz değerleri, bir gecede tüketen mirasyedi küresel kraliyetçilerin yaptıklarını, tarihten hiç ders almamış gibi seyerediyor.

Çok eskiye gitmeden 1789 Fransız İhtilâli sonrasında yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin son durağı olan, Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi şimdi 10 Aralıkta yapılan sıradan bir etkinlik gibi değerlendiriliyor.

Oysa 10 Aralık 1948 de yayınlanan bu bildirge, İnsan onurunun ve haklarının hiçbir ayrım yapılmadan  tanınmasını, hürriyetin ve adaletin, dünya barışının temeli olması gerektiğini, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları” bir dünyanın temel direği değilmiydi…

İnsanların en kutsal varlıkları olan canlarını kaybederek elde ettikleri doğruları olan; insanın zulüm ve baskıya uğraması, uluslararasında dostça ilişkiler geliştirilmesini, erkek ve kadınların eşitliği, ve daha pek çok insani değerleri, insanlık adına kabul etmemişlermiydi…

Hani nerde, başkalarının düşüncelerini söylemesi için canını vermeye hazır olan Fransız aydını? “Ermenilere Türkler soykırım yapmamıştır” demeyi suç sayan, bunu cezalndırmak için ceza yasaları çıkaran aynı batımı!…

Hani nerde; “İnsanlar hür, eşit doğarlar. Birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdır” diyen insanlığın aydınlık yüzü…
“Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir fark gözetilmeksizin bu Bildiri’de yazılanlardan yararlanırlar” diyenler.

Neden, bu günün hesapları, yarının karanlık düşleri adına dünü yok ediyorlar! 
Yaşamak, hürriyet diyenler şimdi neden bilimsel konuşmayı bile suç sayıyorlar…

Yoksa insan hakları Evrensel beyannamesinde yazılan; “hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; Hiç kimse işkenceye, onur kırıcı cezalara veya işlemlere tabi tutulamaz.

Kanun önünde herkes eşittir. Herkes, suçlu olduğu tespit edilmedikçe suçsuz sayılır” diyenlere ne oldu!
Neden bizi yargısız infaz ediyorlar? 

“Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç fiillerden mahkum edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez” diyenler, ifade etmeyi bile suç sayarlar?

Ben zaten sormayı bıraktım, neden insan hakları dediklerinde ; “Herkesin, hiç bir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır” diye, Evrensel beyannamede yazıp, sonrada herkese ırkına, geldiği ülkeye göre aynı işi yapmalarına rağmen farklı ücret ödediklerini!

Bosna Hersek’i unutmadan, Irak’ta yaşananları şakağımızda hissederek, Kafkaslar da yaşnanları yok sayan, Filistin’de, Doğu Türkistan da, Afganistan, Pakistan da yükselen mazlum feryadını duymayanları, Kırımda yaşadıkalrına anlam veremeyen mazlumlarla gönül gönüle, anlmaya çalışıyorum…

Batılı devletleri anlamak hiç mümkün değil; hem Bosna da insanlık suçu işlemiş askerlerine madalya veriyor, hemde askerin karavanasını sorumluluğu altında bulunan insanlara veren bir milletin çocuklarını, “soykırımcı” ilan eden yasal düzenlemeler çıkarıyor…

Hani Bosna da insan hakları?
Hani yapılan soykırımın, cezası ve cezalılıları?
Cellatmı verecek bu hesabı…

Ermenilere soykırımı iftirasını, neden mazlum milletlerin Emperyalizme karşı verdiği mücadelenin bayrağı olmuş bir milletin anlına insanlık suçu olarak çalmak istiyorlar…

********

Binlerce yıl öteden  Hoca Ahmet Yesevi’nin, Mevlâna’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş’ın sesinden “sevgi ve hoşgörü” dünyada yankılanırken, Avrupa kültürü Fransız İhtilali’nden sonra tanışmış insan hakları ile…

Türklerde hoşgörüyü bir cümle ile anlatmam zor ama Conte de Marsigli gibi başkalarının “Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin yabancılara karşı son derece konukseverdir” dediğini – Ubicini ise “Avrupalılar tarafından barbar sayılan Türkler kadar insanlığı seven bir millet bilmiyorum” dediğini – İspanyadan sürülen yahudilere II. Beyazıt’ın nasıl yardımcı olduğunu, Ayasofyanın kitabesine Fatihin; “Kainatın Özü İnsandır” diyerek ne kadar hoşgörülü olarak dünya ya baktığına değinmek yerinde olur sanırım.

İngiltere de bile 16 ncı yüzyıla kadar kadın “murdar” kabul eden anlayışından ne kadar uzakta olduğunu Irak savaşında göstermiş oldu. Bütün bu olup bitenlere sesiz kalarak günahına ortaklık ettiğimiz günlerde, kabul etmemiz gereken, ehlileştirdiğini sandığımız “batının ruhundaki canavarın” yeniden diriliyor olmasıdır.
Olup bitenlere baktığımız da, kaynaşan değil, kaynayan bir dünya olduğu gerçeğidir. Hele birde 2003 yılında Irak saldırısı sırasında Bush’un “haçlı seferi” ifadesi, kimin aklının neye tutsak edildiğinin en güzel göstergesidir.
Her şeye rağmen umutsuz olmamalı, Atalarımızın bu konuda söylediklerini ifade etmeliyim; Bizim dergahımız umutsuzlar dergahı değildir” diyerek, evrensel hoşgörüyü ve umudu hayata hakim kılmak için mücadele etmemiz gerekir.

Biz nasıl ki kendi Atalarımızın söylediklerini ve yaptıklarını Yaşatmaya çalışıyorsak, sanırım batılı bazı ülkelerde Engizisyonu bize uygulayarak yaşatmak istiyorlar.

Daha ağırı, bizler onları barışın ve hoşgörünün timsali olarak görüp onlara koşmak isterken, onlar cadı avına çıkmış ve buldukları herşeyi cadıları yargılamakta kullandıkları gerekçeler gibi, suç gerekçesi olarak gören, öteki olarak değerlendirdiği yapılara ait her şeyi kendisi için tehdit olarak görüp yok etmek istiyen bir anlayışı sergilemektedirler.
Bizimle bütün ilişkisini öğrenci-öğretmen şeklinde tanımlayan, en ufak itiraza tahammülsüzlük gösteren, her sağduyulu söylemi karşıtlık anlayan bir batı…

* * *

Eğer birinin diğerine karşı bir zaferi varsa, hemen söylemeliyim ki Terörizm medeniyete karşı zafer kazanmıştır. Bu zaferi yaptığı veya ona yaptırılan terör faaliyetleriyle değil, insanlığın kan ve gözyaşı ile bedelini ödeyerek inşa ettiği insanlık değerlerini yok ederek elde etmiştir. Bizim ülkemizde bile insan hakları denilince “Terörist hakları” gibi bir algılama yaratılmıştır. Kısaca bundan sonra ödenen her bedel insanlık değerlerinden olacaktır.

Yazar