ALMANYA AKTİF BALKAN POLİTİKASI
 
Alman Askeri İstihbarat Dairesi eski başkanı Gerd Helmud Komosa
“ALMAN OYUNKARTI VE GİZLİ SERVİSLERİN PERDE ARKASI İŞLERİ”” başlıklı kitabını yayınladı. Okurların eline Avusturya’da ulaşan bu eserde, 1949 yılında Federal Almanca (FA) devleti kurulurken Birleşik Amerika ile imzalanan gizli bir sözleşme açıklandı. 21 Mayıs 1949 tarihli bu sözleşme ile Federal Almanya’nın devlet egemenliğinin 2099 yılına kadar kısıtlanmış olduğu ortaya çıktı.  Batılı müttefikler FA medya ve haberleşme araçlarını bugün de bütünüyle kendi kontrollerinde bulunduruyor. Ekonomik ve politik süreçler, Washington tarafından dayatılan yükümlülükler ve sorumluluklarla denetleniyor. Federal Almanya’nın altın yedeklerine müttefikler tarafından tamamen “el konmuş.” Washington’da kurulan bir politik denetim organı FA’daki bütün siyasi parti, hareket ve örgütleri yıllarca yönetmiş. Böylece Almanya’nın devlet egemenliği ilk günden beri ABD’nin kontrol ve yönetimince sınırlanmıştır. Kitapta bu gelişmeler çok ayrıntılı bir biçimde anlatılırken, olayların seyri günümüzün Balkan politikasına geliyor ve şöyle deniyor:.
                Son aylarda Kosovo devletinin Berlin hükümetince alel acele tanınmasıyleAlman dış politikasının Amerika güdümünde olduğu kendini bir daha gösterdi. Kosovo’ yu hemen tanıyan Berlin, Bosna-Herseg toprak bütünlüğünün bozulabileceği, Balkanlarda yeni bir rüzgar eseceği, Birleşik Amerika, Avrupa ve Rusya ilişkilerinin zedeleneceği uyarılarını dikkate almadı.
                Başbakan Angela Merkel ABD’nin yanında bir daha yer aldı. Yakıtının % 40’ını tedarik eden Rusya ile ilişkilerinin gerginleşebileceğini göz ardı etti. Rusya ve Hazar Denizi yöresinden taşınan ve Balkan devletleri topraklarından Avrupa’ya akan ham petrol ve doğal gazın gelecekte Avrupa Birliği ve Berlin denetiminde olmasını yeğledi.
1991’de Slovenya ve Hırvatistan ‘ı ilk tanıyan yine Almanya olmuştu. Bu adım, Yugoslavya’nın parçalanmasını hızlandırdı. 1995’te Bosna’ya insancıl yardımlar sunan Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez başka bir ülkeye asker yığdı. O zamandan beri Bosna, Herseg ve Kosovo’nun bağımsızlığını kurmasında  Almanya’nın rolü çok büyük oldu. Bu adımlar 90-lı yıllarda Arnavutluk’a  da büyük boyda Alman yardımları ile başladı. O zamanın Bon hükümet başbakanı Helmud Kol, 1995’te Tirana’da bir Alman Arnavutluk Sözleşmesi imzaladı. Bu tarihsel belgede “halkların kendi yazgılarını kendilerinin belirlemesi” ilkesinin uygulanmasına önem verildi. Aynı yıl, Alman Federal Casusluk Dairesi (BND) Arnavutluk’ta bir servis aştı. Kosovo Kurtuluş Ordusu Arnavutluk üzerinden ardı arası kesilmeyen Alman ve Amerikan yardımları almaya başladı. O dönemde NATO’nun Arnavutluğa konuşlanması planına Alman Dış İşleri Bakanı Klaus Klinkel veto koymuştu. Nedeni böyle bir konuşlanmanın Almanya’nın Balkanlara yerleşme planlarına ters düşmesiydi. 
                1999’un Şubat ayında “Rambouye Sarayı”nda yapılan Konferansta, Kosovo Kurtuluş Ordusu’nu, şimdiki devlet başkanı Haşim Taçı temsil etti. O zaman, Uluslararası Adalet Divanı tarafından  “suçlu” olarak aranan Taçi, Amerikan ve Alman himayesinde “aklandı”. 1999 yılının Mart ayında Yugoslavya üzerine NATO uçaklarından bombalar yağmaya başladı. Bombardımana Alman uçak ve pilotları da katıldı. Böylece Alman Ordusu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa Almanya dışında bir ülkeye saldırı hareketine katıldı, giderek Balkanlara elini kolunu sallaya sallaya yerleşiyor.
                Kosovo’ya Birleşmiş Milletler ve NATO askeri güçlerinin konuşlanması ve yönetime el konulması işlerinde en sorumlu ve önemli görevler Alman subaylarına veriliyordu. Burada devlet düzeninin, altyapının, ekonominin ve sosyal yaşamın yeniden örgütlenmesi planlarını Alman diplomat ve generaller çizdi. Bu da, daha sonraki yıllarda Kosovo doğal kaynaklarında  Alman gözü olduğu anlamına geliyordu. Ve öyle de oldu. Kosovo sanayi tesisleri satışa çıkarılınca eski Alman Ekonomi Bakanlarından Lambsdorf ile Yoahim Rüker dizginleri ele aldı, perde arkası oyunlar aldı yürüdü,  amansız pazarlıklar yapıldı. Kosovo halkının malına mülküne peşkeş çekildi. Yabancı yatırımcılar gizli açık artırmalarla 200 sanayi işletmesine el koydu. Bunlar arasında dev bir tesis olan,  “Ferronikel” fabrikası ile “Trepça Madenleri, Arıtma ve zenginleştirme tesis ve işletmeleri v.b. vardı. Bu talan serüven dizisinden olmak üzere,  Avrupa’da en büyük kömür havzalarına sahip olan Kosovo halkı, bunlarla da kesin vedalaşmak zorunda kaldı ve artık elektrik sıkıntısı baş gösterdi.
                Yakın tarihte Kosovo bağımsızlığından ilk söz açanlar Alman diplomatlar olmuştur. Onlar  bunu her fırsatta gevelerken “Kosovo’nun bağımsızlığını ilan etmesiyle Avrupa’da sınırların değişmezliği sözleşmesi ihlal edilmez” dediler. Ne var ki, artık kuş uçtu. Kosovo halkı bağımsızlığını ilan etti ve başka etnik azınlıklar da bu hesapları yapmaya başladı.      Brüksel’de Kosovo üstüne yapılan son “troyka” toplantısına  ABD, Rusya ve AB temsilcileri  katıldı. Hazır bulunanlar arasında, Almanya Londra Büyükelçisi Wolfgang İschinger dikkati çekti. Kosovo üstüne “Ahtisaari Planı” onun mimarlarında çizilmişti ve uygulandı.
                Yukarıdaki analiz “ALMAN OYUNKARTI VE GİZLİ SERVİSLERİN PERDE ARKASI İŞLERİ “ kitabından alınmıştır, Son 20 yılda Alman dış politikasının Kosovo ile ilgili sürekli çalışarak hedefine ulaştığına kanıtlar sunmaktadır. Kamuoyuna sunulan deliller Balkan devlet ve halklarının geleceği konusunda değer taşımaktadır. Bu gerçekler daha yalın bir dille ifade edilirse, Kosovo Planı’nda Almanya Birleşik Amerika’dan daha aktif bir siyaset gütmüştür.

 

İbrahim Soytürk

18.01.2009

Yazar