Küreselleşme, globalizm, mondializm, tek dünya devleti; adı her ne olursa olsun dünyayı bir bütün olarak görüp yönetmek ve kontrol etmek tarihten bu yana güç odaklarının, özellikle imparatorların hayali olmuştur. Her güçlü imparatorluğun hayallerini süslemiştir. Bu kimi zaman fiziki işgal yoluyla başarılmak istenmiş, kimi zaman da kültürel işgal yoluyla dolaylı olarak hegemonya kurulmuştur. Ancak hiçbiri sanayi devrimiyle birlikte günümüze kadar gelişen ve 21. yüzyıl 4. sanayi devrimi kadar etkili ve yayılmacı bir görünüm arz etmemişti. Sembolizmde “globus mundi” olarak kendine yer bulan küreselleşme ideali ezoterik ve masonik yapıların en önemli hedefi olagelmiştir.

Sanayi devrimi ve gelişen süreçle birlikte önemli imparatorluklar tarihteki yerini alırken ulus devletler meydana çıktı. Bu devletlerde kurulan merkez bankaları ve bunların zengin bir azınlık tarafından sahiplenilip yönetilmesi, halkın devletlere olan aidiyetlerinin en önemli nişanesi olan parayı devletlerin kontrolünden çıkardı. Doların rezerv para olması ve devamında altınla olan bağının koparılıp karşılıksız basılması ‘Yeni Dünya Düzeni’nin önemli bir aşamasıydı. Bu yüzden bu durum 1 doların üzerine ‘Novus Ordo Seclorum’ (Yeni Dünya Düzeni) olarak kazındı.

18. yüzyıl coğrafyaları ele geçirme, 19. yüzyıl imparatorlukları ele geçirme, 20. yüzyıl imparatorlukları yıkıp ulus devletleri kurma ve ardından devletlerin siyasi gücünü en asgariye indirme faaliyetleriyle geçti. 20. tüzyılın ikinci yarısı iki kutuplu bir dünya ile şekillendi. Avrupa Birliği (AB) bu dönemde kuruldu. Küresel organizasyonlar bu dönemde çoğaldı. Şu an yaşadığımız 21. yüzyıl aynı motivasyonla dizayn edilmekte, iki kutuplu düzen yerini tek dünya organizasyonuna bırakırken, devletlerle vatandaşları arasındaki bağ, dijitalizmle birlikte koparılmaktadır.

Bu yüzyılda hedef, zaten kontrol edilebilir devletler değil, insanın bizatihi kendisidir. Artık amaç, her bir bireyi tek tek kontrol altında tutmaktır. Bu amaca ulaşmak için her türlü bilimsel buluş araç haline gelmiş, teknoloji bu amacın en büyük motivasyonu olmuştur. Gelişen değil, geliştirilen bir teknoloji söz konusudur. Bu yüzyıl ‘Transhümanizm, Singularity, Yapay Zeka, Arttırılmış Gerçeklik, Sanal Para, Robotik Teknoloji, Yeni Nesil Mobil Teknoloji, Nesnelerin İnterneti, Biyometrik Çip, Sosyal Kredi Sistemi, Smart Şehir, Online Eğitim, Avatar Teknolojisi, 3d Yazıcı, Manyetik Ulaşım, Hologram Teknolojisi’ gibi fütüristik kavramlar üzerine dizayn edilmektedir. Dijital sisteme eğitim, sağlık, savunma, üretim, ekonomi, siyaset; hatta inanç alanında entegrasyonla birlikte yeni bir paradigmaya geçilmesi hedeflenmektedir. Böylece bir bilinç kıyameti yaşanacak ve hedeflenen ‘Çağların Yeni Düzeni’ne geçilecektir.

Araştırmacı-Yazar Oktan Keleş ‘Deruni Devlet’ kitabında Singularity Projesi için şu yorumu yapıyor: “Şeytani seçilmiş zekaların yeni ürünü. Yeni din anlayışına biçtikleri rol. Önce insanlık bilincini, hafızasını silmek. Daha sonra kendi anlayışlarını, insanlığın sıfırlanmış hafızasına işleyerek yeni bir bilinç oluşturmak.”

Singularity ile birlikte anılması gereken hususlardan biri de ‘Cyborg‘ olarak adlandırılan yeni bir insan tasarımıdır. ‘Yarı İnsan Yarı Robot’ da diyebileceğimiz bu kavramın insan fıtratını bozan, insana tanrısallık boyutu kazandırmayı amaçlayan felsefî bir altyapısı bulunmaktadır. Transhümanizm düşüncesiyle de iç içe olan bu durum insan ömrünü uzatma gibi bir misyonu hedeflemektedir. Tek Dünya Devleti’nin vatandaşları robotların yanı sıra ‘Cyborg’ insanlardan oluşacaktır. Robotik üretimin sağladığı otomasyonla birlikte milyonlarca insan işsiz kalacaktır. Bu yüzden ‘Nüfus Kontrolü’ çalışmalarına bu yüzyılda hız verilecek. Yapay zekayla bütünleşen insanlık post modern köleler haline getirilecek. ‘Arttırılmış Gerçeklik’ ve ‘Hologram’la birlikte gerçekle hayal ters düz edilecek. Hem filmlerin hem de bilimsel organizasyonların ütopya olarak tanıttığı bütün bu gelişmeler aslında, şeytani bir plan dahilinde distopik bir dünya modelidir. Araştırmacı Yazar Erkan Trükten robotların yapay zekayla bütünleşmesiyle ortaya çıkacak tehlikeyi şu şekilde özetliyor:

“Fantastik karakterler bu teknoloji vasıtasıyla bedene büründürülüp etrafımızda dolaşabilirler, evlerimizde bizi eğlendirebilirler, fakat onlarla kuracağımız ilişkinin biçimi ve sınırı ne olacak? Yoksa hiçbir sınır olmayacak mı? Burada bu soruyla birlikte iki tür tehlike görüyorum. Çünkü iki ihtimal de kendi içerisinde iki tehlikeyi ihtiva ediyor. Birinci ihtimali değerlendirdiğimizde bir mal (robotik insansı) ile canı aynı statüde görme tehlikesi beliriyor. Bu, ister istemez insan değerinin eşya karşısında ucuzlaması anlamına gelecek. İkinci ihtimal, yani yapay zekalı insansı robotlara her istediğimizi yapma hürriyeti. Burada da sahte ile gerçeğin silikleşeceği bir dünyanın çıkmazı var. Böyle bir dünyada humanoid bir eşyaya sergilenecek her davranış biçimi, insana davranış şeklimizi de etkileyecektir. İnsansı yapay zekalı; ancak zekası yine de efendisinin zevklerine itiraz edemeyecek şekilde sınırlandırılmış robotlarıyla kurduğu ilişki biçimini ister istemez insanlara da yansıtma tehlikesi taşır.”

Tek Dünya Devleti olarak düşünülen Yeni Dünya Düzeninde yeni bir sosyolojik yapı söz konusudur. ‘Dijital Vatandaşlık‘ bunun bir örneğidir. Ulus devlet vatandaşlığı böylelikle tarihteki yerini alacaktır. Sosyal medya hesaplarıyla bunun altyapısı oluşturulmuştur. Blockchain teknolojisiyle her alanda değişim yaşanacaktır. Bürokratik işlemler kısıtlanacaktır. Sosyolojide en büyük değişiklik ahlaki değer anlayışında olacaktır. Robot genelevleri bazı ülkelerde açıldı. 2050’ye kadar robotlarla evliliğin yasallaşması öngörülüyor. Bunlar yaygınlaştıkça toplumu oluşturan aile temelinden sarsılacaktır.

Gelişen biyoteknolojiyle birlikte temel gıda maddeleri büyük oranda bir avuç şirketin elindedir. Tarım, kırsal kesim nüfusunun büyük şehirlere planlı göçüyle birlikte devletlerin kontrolünden büyük oranda çıkmıştır. Askeri alanda çok işlevli savaş yeteneği olan robotlar tasarlanmaktadır. Sivil güvenlik şirketlerinde artış yaşanmaktadır. Dini ritüeller de dijitalizmden nasibini almıştır. Online günah çıkarma artık yapılabilmektedir.

Bu yüzyılın ‘Kıyamet Çağı’ olduğu zihinlere işlenmektedir. Küreselleşme için ‘Küresel Tehdit Algısı’ önemlidir. Dünya dışı yaşam, küresel ısınma, küresel çapta bir salgın (COVID-19), artan terör hareketleri bu algıya hizmet etmektedir. Böylece Yeni Dünya Düzeni’nin kabul edilebilmesi ve eski düzenin işlevsiz hale getirilmesi sağlanmış olacaktır. Bu doğrultuda küresel çapta bir ekonomik kriz enstrümanlar arasındadır. Keza ‘Sürdürülebilir Gelişme’ söylemi de masum gibi görünen Yeni Dünya Düzeni sloganıdır. Konunun önemine binaen Stratejist Abdullah Çiftçi, 9 Ocak 2018 tarihli Twitter hesabındaki bir paylaşımında şunları söylüyor.

“Sıkça ‘Tek Dünya Devleti’nden de bahsediyorum. Bu devlet şekli 20. Yüzyıl kavramları ile anlaşılmaz. Dijital Dünyanın kavramları farklı. Tek Dünya Devleti global bir anlaşmadır ve teknolojiside ‘Blokchain’dir. Yeryüzünde oyun kurucu, kendilerine ‘üstün akıl’ diyenler (şeytani akıl) 21. Yüzyıl’da dünya tarihine, uygarlık tarihine, medeniyet tarihine, dinler tarihine, paranın tarihine format atma peşinde. Dijital bir uygarlık/medeniyet ile yeni kavramlar. Tek Dünya Devleti Projesi, New World Order (Yeni Dünya Düzeni) dedikleri hikaye, Dijital Dünya Projesidir. Vatandaşları devletlerinden kopartıp Blockchain’e entegre ederek devletleri etkisizleştirme ve global bir konsensüs sağlama işi. Dijital Dünya Projesinin, Blockchain ve Dijital Paraların arkasında

– Cashless Society (Nakitsiz Toplum) Rothschild (https://identity.foundation/)

– Merkezileşmeden Çıkarılmış Kimlik Vakfı (https://id2020.org/)

– Carnegie Foundation ve Rothschild Foundation, Rockefeller vs. var.”

Dijital dünyaya geçiş için Çin’in Wuhan eyaletinden dünyaya yayılan Koronavirüs (COVID-19) kaldıraç işlevi görmektedir. Virüsün diğer ülkelere yayılmaya başlamasından itibaren küresel organizasyonların açıklamaları bu doğrultuda gerçekleşmektedir. Mesela WHO(Dünya Sağlık Örgütü) tarafından kağıt paraların hastalığı yayıyor olabileceği ve mümkün olduğunca temassız teknoloji kullanılması gerektiği açıklaması yapıldı. ABD’de 18 Ekim 2019’da Bill Melinda Gates Vakfı, İngiltere Pirbright Enstitüsü ile birlikte küresel ölçekte hızla yayılan virüs ve bu virüse karşı alınacak tedbirlerin tatbikatı yapıldı. Bunun için oluşturulmuş simülasyon 18 ay içinde 65 milyon insanın ölümüyle sonuçlandı. Tatbikatın düzenleyicileri arasında Johns Hopkins Üniversitesi’nin yanı sıra, Dünya Ekonomik Forumu (Davos), Johnson&Johnson gibi sermaye grupları da bulunuyordu. 2010 yılında ‘Rockefeller Vakfı’ tarafından hazırlanan bir raporda bir yaban kazından bulaşan virüs 7 ayda 8 milyon insanı öldürüyor, üretilen senaryoda ise virüs ile mücadeleyi en iyi Çin yapıyor, virüs dünya ticaretini bitirme noktasına getiriyor.

21. yüzyılın ve 3. bin yılın ilk yıllarını yaşadığımız çağda ‘Yeni Dünya Düzeni’nin mimarları dünyayı bir bütün olarak görmek ve tahakküm alanını iyice genişletmek için faaliyetlerini hızlandırdı. Mahşerin dördüncü atlısı da getirilerek insanlık adeta kıyamete zorlanmaktadır. Yaşanacak olan kaos ve şoktan sonra ünlü transhümanistlerden Ray Kurzweill’in deyimiyle ‘İnsanlık 2.0’ başlatılacaktır. Daha kolay kontrol edilip yönetilen, hız ve hazın peşinden koşan, farkındalığı olmayan, başkalaşıma uğramış, tabiattan kopuk, kutsalla bağını yitirmiş, sentetik bir insanlık. Eğer insanlık yapılan algılara yenik düşer ve yapılmak isteneni fark edemezse, bilerek veya bilmeden bu plana hizmet ederse, gelecekte bizleri, dijital bir kast sisteminin olduğu karanlık bir dünya bekliyor olabilir.

Ömer Faruk Boybay

Koronavirüs(Covid-19) ve Yeni Dünya Düzeni

Yazar