İstanbul’un kısa, önemli fakat ihmal edilmiş dönemi olan Latin Krallığı’na ait bilgiler araştırmacı yazar Erhan Altunay ve rehber Selçuk Eracun’un kaleminden okuyucuyla buluştu. İstanbul’un Latin Çağı adı ve Destek Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap, döneme ait yalnızca tercüme kitapların bulunduğu ülkemizde bir eksikliği tamamlar nitelikte. Kitap okuyucuya, günümüze ulaşan Latin izlerini takip ederek yeni keşifler yapmayı vaat ederken; efsaneler ve gerçekler üzerinden doğru kabul edilen yanl

İstanbul’un Bizans ve Pagan dönemine uzanan tarihine ilişkin yaptıkları araştırmalarla tanınan yazar Erhan Altunay ve rehber Selçuk Eracun bu kez İstanbul’un ihmal edilmiş, kısa fakat oldukça önemli Latin dönemine ait bilgileri tek kitapta topladı. Destek Yayınları’ndan çıkan kitap, İstanbul’un Latin Çağı adıyla İstanbul ve tarih meraklılarının ilgisine sunuldu.

İstanbul’un Latin Çağı kitabı 1204 – 1261 yılları üzerinden kronolojik bir sıralamayla dokuz bölümden oluşuyor. Kitapta özellikle “İstanbul’da Latin İstilası ve Krallığı Döneminden Kalanlar”, “Latin İstilası ve Krallığı Döneminde Kaçırılan Kutsal Emanetler ve Değerli Eşyalar”, “İstanbul’da Kaldığı Bilinen Kutsal Emanetler” ve “Bitmeyen Bir Tartışma: Dördüncü Haçlı Seferi İstanbul’u Ele Geçirmek İçin mi Yapıldı?” başlıklı bölümleri dikkat çekiyor.

Dönem Kronikleri Orijinal Dilinden Tarandı

Erhan Altunay ve Selçuk Eracun kitabın hazırlık aşamasında döneme ait kronikleri ve belgeleri gerek orijinal dillerinden gerekse tercümelerinden titizlikle taramış. Fransa İmparatorluk Kütüphanesi Bölüm Başkanı ve eski yazı uzmanı Natalis de Wailly’in editörlüğünde ilk baskısı 1876’da yapılan “On Üçüncü Yüzyılda Reims’ten Bir Aşığın Anlatıları”; Haçlı Seferleri ve Latin İmparatorluğu üzerine kaynak niteliğinde kitaplar bırakan gazeteci- tarihçi Jean Longnon’un da faydalandığı “Mora Kronikleri”; Fransız Şövalye Geoffroy de Villehardouin’in “IV. Haçlı Kronikleri” ve Latin İmparatorluğu Geoffroy sonrası Bizans’ı anlamak için İbn Bîbî, El-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye (Selçuknâme) isimli eseri bu kaynaklardan bazıları.

Kral Soyu ve Tapınakçıların İzinde

Edindikleri bilgiler ışığında Tekirdağ ve İzmit arasında keşif gezilerine çıkan Altunay ve Eracun sadece İstanbul’daki Latin krallarının değil, İstanbul’daki Fransa Kraliyet Soyu’nun da peşine düşmüş. Yazarlar bu araştırma ve geziler esnasında Tapınak Şövalyeleri’nin kaldıkları yerlerin izini de bulmuşlar.

Kitap; konunun akademik anlamda ilgilileri için akademik referanslar barındırırken, İstanbul sevdalılarının kolay anlaması için de akıcı bir üslupla kaleme alınmış tercüme dışı bir eser niteliğinde.

İşte İstanbul’un Latin Çağı Kitabı’ndan bazı bölümler:

Latin’lerin Ateşe Verdiği Bizans’taki Camii

Kitapta İstanbul’daki Latinlerin şehrin her yerinde olay çıkartıp, halkı rahatsız ettiği anlatılarak, Latin taşkınlıkları Müslüman mahallesi üzerinden örneği üzerinden şu cümlelerle anlatılmış: Bir gün bir grup Fransız daha ileri gittiler ve Perama’daki Aya İrini (O dönem Eminönü civarında bulunan başka bir kiliseden bahsediliyor) yakınlarındaki Müslüman mahallesinde olay çıkarttılar. Büyük bir kinle buradaki camiyi ateşe verdiler. Yangının uzun süredir görülmeyen bir felakete dönüştüğü ve değişen rüzgârla birlikte hipodroma kadar olan şehrin en gözde bölümünü ve hatta limandaki gemileri dahi yaktığı kayıtlara geçmiştir.

Bizans’ta özellikle Suriye ve Mısır’dan gelen Müslüman tüccarların konaklaması için mitaton adı verilen kervansaraylar; yakınlarında ise ibadet etmeleri için bir mecsit bulunuyordu. Yangının çıktığı cami ise bugünkü Odun Kapısı ve Balık Pazarı arasında yer alan bölgede tarif edilmektedir.

İstanbul’da Kalan Latin İzleri

İstanbul’un Latin Çağı kitabında; gerek istila gerekse krallıkları döneminde şehre büyük zarar veren Latinlerin, kendi yönetimleri döneminde parasız oldukları için İstanbul’a yeni eserler kazandıramadıkları, yapılan birkaç eserin ise onlardan nefret eden halk tarafından yok edildiği anlatılmış. Tüm bunlara rağmen kitabın yazarları Erhan Altunay ve Selçuk Eracun Latinlerden kalan izlerin peşine düşmüş. Bu yolculuk onları ilk olarak Ayasofya’ya götürmüş.

Dandalo’nun Mezarı Ayasofya’da Değil

Latin istilasının Ayasofya’daki en büyük izi olarak Ayasofya’nın üst galerisindeki Dandolo’nun mezar taşı gösterilir. İstanbul’un Latin Çağı kitabında Dördüncü Haçlı Seferi’nin komutanı ve istilanın mimarı Venedik Dükü Enrico Dandalo’nun mezarının Ayasofya’da olamayacağı belirtilmiş. Yazarlar yaptıkları araştırmalarda Sultan Abdülmecit döneminde Fossati tarafından yapılan restorasyon öncesinde mezara dair her hangi bir kaynak veya belgeye rastlamadıklarını belirterek; Bizans tarihçisi Semavi Eyice’nin konu hakkındaki yorumlarına da yer vermişler. Eyice’ye göre, Bizans halkı istila sonrası can düşmanları Dandalo’nun mezarını asla mabedleri Ayasofya’da bırakmazlardı. Eyice de bu mezar taşının konmasına sebep olarak koyu İtalyan milliyetçisi olan Gaspare Fosatti’yi göstermiş.

Latin İstilacıların Gemileri Ayasofya’nın Mermerlerinde

Kitapta, Ayasofya’da günümüze ulaşan Latin izleri olarak mermerlere kazınmış olan tasvirler gösterilmiş. Üst galeride bulunan ve mermer üzerine kazıma tekniğiyle yapılan bu çizimlerde gemi tasvirleri sayıca öne çıkar. Tasvirlerin İtalya Ravenna’daki San Giovanni Evangelista Kilisesi’nin taban mozaiğindeki gemi figürleriyle büyük benzerlik gösteriyor olması, Ayasofya’daki tasvirlerin Latin istilası döneminde çizildiğine kanıt olarak gösterilmiş. Bu çizimleri yapanların ise kendi gemilerini resmeden Latin denizciler olduğu düşünülüyor. Kitapta, Ayasofya’yı ziyarete gideceklerin kolayca görebilmesi için bu tasvirlerin yerleri tarif edilmiş ve fotoğraflarına yer verilmiş. Mermerler dikkatli incelendiğinde gemi, sandal, kayık, kadırga, yelkenli, kürekli gibi farklı tiplerdeki deniz araçları rahatlıkla seçilebilir.

Üst galerinin kuzeydoğu yönündeki atlı bir savaşçı graffitisi ve Dandalo’nun mezar taşı olduğu iddia edilen bölümdeki savaş baltaları Latin döneminden kaldığı düşünülen ve dikkat çeken diğer tasvirlerden.

Kitapta ayrıca Zeyrek, Arap ve Kalanderihane camilerindeki Latin izlerine, uzun yıllardır Bizans mimarisi üzerine araştırmalar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Haluk Çetinkaya’nın görüşleri ve izlerin günümüze ulaşan fotoğraflarıyla yer verilmiş.

İstanbul’dan Çalınan Kutsal Emanetler

İstanbul’un Latin Çağı kitabında Kutsal Emanetler’in genel tanımı yapıldıktan sonra; Bizans döneminde bir imparatorun, şehrin veya kilisenin itibar görmesi için Kutsal Emanetler’i bulundurması gerektiği anlatılmış. Bu sebeple Constantinus’un annesi Helena’nın Kudüs’e giderek Kutsal Emanetler’le dönmesi efsanesinin Bizans tarihi boyunca doğru kabul edildiği vurgulanarak, o dönemde kayıtlara geçen kutsal emanetlerden de bahsedilmiş.

Kitapta, Batı’nın da dikkatini çeken bu emanetlerin Latin İstilası sırasında Avrupa’ya kaçırılmalarına dair hikâyelere de yer verilmiş. İpeklere sarıp kaçırılan Hz. Meryem’in annesi Anna’nın başı ile havariler Petrus ve Andreas’a ait rölikler; parasız kalan Latin Krallığı’nın Fransa’dan aldığı borç karşılığı Hz. İsa’nın başına konan dikenli tacı rehin vermesi; borç ödenmediği için Fransa Kralı Louis’in emanetlere el koyup bunları saklamak için Notre-Dame Katedrali’ndeki Sainte-Chapelle’i yaptırması; Dandalo’nun ise Hz. İsa’nın kanı bulunan bir şişeyi, Vaftizci Yahya’nın başının bir kısmını ve HHipodrom’un girişinden çaldığı Quadriga (Dört At) heykelini Venedik’e hikâyelerden bazıları.

Kitapta Latin hışmından kurtulabilen veya geri getirilen emanetlere de değinilmiş ve İstanbul’da hâlâ aranan Kutsal Emanetler olduğunun, bunların bir bölümünün binaların temelleri altında kalmış olduğunun, bazılarının ise şehir ef­sanesine dönüştüğünün altı çizilmiş.

Amaç Kudüs müydü yoksa İstanbul mu?

İstanbul’un Latin Çağı kitabının son bölümü “Bitmeyen Bir Tartışma: Dördüncü Haçlı Seferi İstanbul’u Ele Geçirmek İçin mi Yapıldı?” başlığını taşıyor. Bu bölümde kiliseler ayrılığı, Papa’nın tutumu, İstanbul’un efsane haline gelen zenginlikleri, Dandalo’nun ihtirası, Haçlı askerlerinin tutumu ve Alexios’un yardım çağrısı üzerinden çıkarımlar yapılmış.

 

 

 

Yazar