Rafet ULUTÜRK
Dünya tarihinin akışını değiştiren bir dönüm noktası vardı; bir dönemin sona erdiği, başka bir dönemin başladığı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından, Türk milletinin kaderi, hem iç hem dış etmenlerin etkisiyle karanlık bir girdaba sürüklenmişti. Ancak, tüm bu kaos ve umutsuzluk içinde, her şey bir adamla başladı. İşte o anda ortaya çıkan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü. O’nun önderliğinde, Türk milletinin dirilişi, işgal altındaki vatanın yeniden kurtuluşu mümkün oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, devletin askeri, ekonomik ve toplumsal yapısı hızla çöküyordu. Mondros Mütarekesi ile fiilen zapturda alınan topraklar, işgalci güçlerin haksızca el koyduğu şehirler, askerî birliklerin dağıtılması, hazineye el konulması ve en acısı, Türk milletinin kimliğine ve tarihine yönelik saldırılar. Bu koşullar altında, Anadolu halkının direnişi, sadece askeri bir mücadelenin değil, aynı zamanda ulusal bir varlık mücadelesinin de ilk adımıydı. Yalnızca bir yerel halkın değil, 5 bin yıllık bir ulusun direnişi, bir liderin önderliğinde şekillenmeye başladı.
Mustafa Kemal, Türk milletinin küllerinden doğacağını ve her türlü zorlukla mücadele edebileceğini biliyordu. O dönemin hükümetleri ve padişahları, halkı yalnız bırakmıştı. Ulusal çıkarlar, dış güçler tarafından belirleniyor, ülke kendi kaderini tayin etmekten uzaklaştırılıyordu.
Ancak Mustafa Kemal, Anadolu’dan yükselen bir umut ışığıydı.
O, sadece askeri bir deha değil, aynı zamanda bir liderdi. Vatanı savunmak, bir halkı yeniden ayağa kaldırmak için güçlü bir irade, azim ve kararlılık gerekiyordu. İşte bu irade, Mustafa Kemal’de vardı.
Mustafa Kemal’in Yüce Duruşu ve Dirilişin Sembolü
Kurtuluş Savaşı’nın en karanlık anlarında, Türkiye’nin dört bir yanını işgal eden düşmanlara karşı, Mustafa Kemal’in kararlılığı ve stratejik zekâsı, Türk milletini bir araya getirdi. Mondros Mütarekesi’nin ardından gelen Sevr Antlaşması, Türk milletini yok etmeyi amaçlayan bir proje olarak karşımıza çıkıyordu.
Ancak Mustafa Kemal, yalnızca askeri direnişi değil, aynı zamanda ulusal bir bilinç ve halkın egemenliğini savunarak, bağımsızlık mücadelesini başlattı.
Anadolu’nun dört bir yanındaki köylerden, kasabalardan ve şehirlerden gelen halk, bu mücadelenin temeline, ulusal kimliğe ve hürriyetin önemine olan inancını koymuştu. Her türlü yokluğa rağmen, milletin her kesiminden insan, sadece topraklarını değil, aynı zamanda özgürlüklerini de savunuyordu. Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen bu savaş, aslında sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda bir halkın yeniden doğuşunun simgesiydi.
Mustafa Kemal, Gazi unvanını kazanırken, aslında Türk milletine ve insanlığa bir ders veriyordu. “Ya İstiklal ya Ölüm!” diyerek, sadece bir ulusun kurtuluş mücadelesini başlatmamış, aynı zamanda dünya tarihine yeni bir anlam katmıştı. Bu, tüm insanlık için bir direniş, bir özgürlük mücadelesiydi.
Bir Ulusun Yeniden Ayağa Kalkışı
Mustafa Kemal’in liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca bir devletin yeniden kurulması değil, aynı zamanda halkın egemenliğinin ve ulusal iradenin hâkim kılındığı bir toplum düzeninin inşa edilmesiydi. Her şey, 1 adamla başladı ve o adam, Türk milletinin kaderini değiştirdi. O’nu anlamak, tarihimizi bilmek ve geçmişteki zaferlerden ilham almak, geleceğe yön verme noktasında bize güç verecektir.
Bugün, her bir Türk vatandaşı, geçmişin bu kahramanlık destanını unutmayarak, geleceğini inşa etmek için çalışmalı, Atatürk’ün ilkelerinden ilham alarak ülkesine ve milletine hizmet etmelidir. O’nun önderliğinde, sadece silahlı bir zafer kazanılmamış; aynı zamanda halkın egemenliğine dayanan, çağdaş, laik ve demokratik bir Cumhuriyet kurulmuştur.
Bu Cumhuriyetin temelleri, sadece askeri bir zaferin sonucu değil, aynı zamanda halkın bilincinin, azminin ve iradesinin bir ürünüdür. 1 adam, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine öncülük ederken, bir ulus arkasında durarak, tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır.
Unutulmaması Gereken Bir Gerçek
Atatürk’ün liderliğinde kazanılan zafer, yalnızca Türk milletinin değil, dünya halklarının da özgürlük mücadelesine bir örnek olmuştur. 1 adamın kararlı adımları, tüm halkı birleştirerek, sadece Türk vatanını değil, tüm dünyayı etkilemiştir. Bu yüzden, O’nu anlamak, yalnızca geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda geleceğe dönük hedefler koymak ve bu hedeflere ulaşmak için aynı azim ve kararlılıkla ilerlemektir.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa eden bir ulusun mensupları olarak, Atatürk’ün izinden gitmek, sadece ona duyduğumuz saygıyı göstermek değil, aynı zamanda bu Cumhuriyetin geleceğini güvence altına almak adına sorumluluğumuzun farkında olmak demektir. Her şey 1 adamla başladı. Şimdi, bu mirası korumak ve daha da yüceltmek bizlerin görevidir. Atatürk’ün dediği gibi: “Cumhuriyet, bilhassa gençlerimizin omuzlarında yükselecektir.”