Sömürülüp soyulanlar, kanları emilenler

Yaşamak istemeyince, iktidar da
Eskisi gibi idare edemeyince devrim olur!
 
2013 Şubatında Bulgaristan’da meydana gelen sosyal patlama Başbakan Boyko Borisov hükümetini istifa etmek zorunda bıraktı. Bulgaristanın 24 şehirde birden sokak ve meydanı dolduranların protesto hareketi 2. gün bir isyan niteliği aldı. Yumrukları havada gençler Aralık 2012 elektrik faturalarının % 16 zamlı, enerji fiyatlarının katmerli gelmesine, her ay şişirilmesine ve hayat pahalılığının pahalanmasına başkaldırdı.
Hayat yaşanmaz olduştu.
Ancak, bu bir devrim değil, ayaklanmaydı. Patlamalarda politik öncü yoktu, hiç bir parti lideri meydanlara çıkamadı, konuşamadı, nedenleri sosyal ve ekonomik olan bu kıtlesel kükreme ülkede çok büyük bir politik değişime neden oldu. Parlamento seçimlerine 3 ay kala B. Borisov hükümeti düştü. Parlamento dağıldı.
 
Hemen ardından seçim hükümeti kuruldu.
Polisin protestoya kalkışan gençlere sert ve kaba saldırıları iktidarın devrilmesine somut neden oldu. Polis şiddeti Sofya’da “Kartal Köprü” üzerinde sarı paveleri kana boyadı. Bir kişi ölürken, başka bir gösterici kendini yaktı ve büyük sayıda yaralı “Pirigov” acil vakalar hastahanesine taşındı.
 
Amansız ve doyumsuz soygun
Bulgaristan’da elektrik dağıtımını başlıca 2 yabancı şirket yapıyor. Bunlardan biri olan, Çek -JSC Elektrik ve ÇEZ Dağıtım şirketlerinin pazar payı % 32.7; ikinci dağırım şirketi olan Avudsturya EVN ortaklığı % 30.75 pazar payına sahiptir. Önemle belirtilmesi gereken hususlar arasında, 2011 yılında EVN’nin Bulgaristan’dan elde ettiği safi gelir oranının % 65 artış göstermesi olabilir. Bu fiyat artışlarında, tüketilen elektrik fiyatının yalnızca % 40; şişirilen fiyatın da % 60 olması sabırı taşırandır.
İki Avrupa Birliği devletinden gelen bu 2 elektrik dağıtım şirketi Bulgaristan elektrik tüketicisinin parasını hortumlama ve kanını son damlasına kadar emmede doymak bilmeyen açgözlülüklerini göstermişlerdir. Hele 2012 yılında, sınırsdız soygun daha da artmış ve Şubat 2013 Ayaklanmasına vesile olmuştur.
 
Tabuya İsyan
Biz Avrupa Birliği’nin en fakir, bunalımı en derin, yarınları en karanlık ülkesinde yaşıyoruz. Bizde, ekonomik ve sosyal çöküş 23 yıldan beri devam ediyor da, bir türlü dibe vuramadı. Biz AB içinde en düşük asgari ücreti, en az emekli maaşı, en az yan geliri olanlarız.
Varımız yoğumuz, hayatımız sigortalanmış değil, Vatandaşlarımızdan % 40’ının sağlık sigortası yok. Nüfusun yüzde yarısına yakın olan bu kesim ev hekimine, polikliniğe, hastaneye ücret ödemek zorundadır.
Son yılda ilaç fiyatları % 50 pahalılaşmıştı. Okul çağında çocuğu olan ailelere yapılan devlet yardımları son derece yetersizdir. Tarım emekçilerinin aldığı sosyal emekli maaşlarıyla geçinmek imkânsızdır.
 
Böylesi bir durumda halkın paralize edilmiş ve uyutulmuş olduğuna inananların evdeki hesabı bu defa çarşıya uymadı. Tabuyu yıkıp ayaklanan, hiçbir politik partiye üye olmayan, o pasif hesap edilen, seçimlerde oy kullanmayan bu büyük kitle oldu.
Tabuyu kan dökme pahasına kıranlar evde ve internet klüplerde bilgisayar başındaki gençlerdi. Onlara hep AB’ye ve şirketlerine karşı ayaklanılmaz denmişti. Ne var ki, tutmadı.
Polis ve politik istihbarat, partiler, gençlerin örgütlenme algoritmesini göremedi, çözemedi, anlayamadı ve parmağı ağızında kaldı. Bu algoritma yabancı elektrik dağıtım şirketlerinin ve iktidarın hesaplarını boşa çıkardı, suya düşürdü. Ekonomik bunalım milyonları yıldırmış, elektrik faturaları herkesi sinir etmiş ve çok kızdırmıştı.
Halkın kanını emenlerler doymak bilmedi. Sömürücüler, talan ederken tüm sınırları aştılar. Bulgar polisi de bu kez bilgisayarcı gençlerin ve bilinçli tüketicilerin zihnini okuyamadı. Ayaklanmayı bastırmak için manupule debileceği öncü kesimi zombileyip paralize edemedi. Muhbirler, ajanlar, polisyalakaları felç oldu.
Devlette ve ajanlarında hafıza boşluğu olduğu ortaya çıktı. Polisin isyana davet eden bilinci silip kabullenen “evetçi” duruma getirme teknikleri çalışmadı, sökmedi.
Her gün her saat sesizce santim santim ilerleyen, bakışarak konuşup anlaşan kalabalık ayaklandı. Bu, 50 vatandaşa bir polis düşen Bulgaristan’da tabuları kırdı, halkın direnme zekasının mobilize edip meydanları doldurdu, galip geldi. Artık kimsenin sokak çatışmasından, polis copundan, zındandan korkmadığını kanıtladı.
 
Yeni politik durum
Bu isyanı zamanlama ve hedef açısından doğru okuyalım. Bu ayaklanma post moder bir ortamda, seçimlerden 3 ay önce patladı. Örgütlenmesi internet üzerinden bir tepki ortamında gerçekleşti. Tabi ki, yüksek faturaları alan yüzbinlerce aile avukata başvurdu, dava açtı, dilekçe gönderdi, fakat olumlu cevap alamadı. Bulgaristan’da yabancı şirketleri denetlemek zor iş, elimizi verdik kolumuzu aldılar.
 
Bilindiği üzere 1970-80’li yıllarda Bulgaristan en ucuz elektrik enerjisi üreten ülkeydi. Türkiye, Yunanistan, Sırbistan’a elektrik satıyorduk. 6 atom reaktörümüz çalışıyordu. Yalnızca su elektrik santrallerinden elde ettiğimiz elektik iç pazar için yetecek durumdaydı. “Maritsa İztok”, “TEZ-Varna”, “TEZ Bobovdol” gibi kömür santrallerimiz endüstri üretimimizin ucuz elektrikle çalışmasına temel oluşturuyordu. Hiç istisnasız tüm iktidarlar 1000’den fazla sanayi işletmemizin ve enerji tesisimizin kapanmasına “evet” dedi…
 
Avrupa Birliği’ne girerken “Kozloduy Atom Elektrik Santrali”mizde 4 reaktör durduruldu. Ulusal Elektrik Şirketi (NEK)’e bağlı Elektrik dağıtım işleri, şimdi at oynatan ÇEZ ve EVN gibi yabancı kuruluşlara harmanlandı. Elektrik fiyatı sıçramalı arttı. Onlar çok ileri giderek, “siz bize aitsiniz,” dediler.
Halkımız kimseye ait değildir. Bir tek kendi çıkarlarına aittir. Çekilen acıların yalnızca onların kökten bertaraf edilmesiyle sona ereceğini bilir. Son derece ağır bir ekonomik durumda ve seçimlerden 4 ay önce çok kaygan bir politik ortamda kitlenin bu ayaklanması başarıyla gerçekleşti ve politik sonuçlar doğurdu.
Dünya, Bulgaristan emekçi halkının, sefalet içinde yaşamak zorunda bırakılan ailelerin sendelemediğini, yılmadığını, korkmadığını, ilk hamlede “bu halk artık ayaklanamaz” deyenlerin hayallerini tuzla buz etti, tabuları kırdı. Bulgaristan halkı, bu arada Türkler, Pomaklar ve tüm Müslümanlar yeni bir bakış açısı arayıp buldu.
 
Güneşin doğduğunu herkes görüyor.
Yeni bakış açısında, yerli ve yabancı sermayeyi, sömürgen ahtopot kapitali kontrol edecek yeni sistemin ancak ve ancak halkın kendisi olmalı gerçeği var.
 
Değişim bayrağı yükseliyor
24 Şubat pazar günü Sofya “Kartal Köprü”de yapılan dev miting, boyutları bakımından, 1990 Ocağında aynı alanda yapılan ve yarım milyon başkantliyi toplayan Demokratik Güçler Birliği (SDS) mitinginin tekrarı gibi oldu. Politik hedefler değişmişti. 23 yıl önce demokrasi ve özgürlük isteyen halk, bugün özgürlük ve ekmek, insanca yaşamak istedi.
 
Bu güçlü miting aynı zamanda Ahmet Doğan başta olmak üzere, yabancı elektrik şirketlerinin ülkemizde istedikleri gibi soygun yapmalarında aracılık eden politikacılara da bir kesin tokat oldu.
Mitingte konuşanlar, aynı Avusturya şirketinin A. Doğan’a 1 milyon Auro’dan fazla komisyon verdiği, Rus petrol şirketlerinin yine HÖH-DPS Fahri Başkanı’na, 1.250 000 Euroya “Mercedesse- Zırhlı Jip” hediye ettiğini bağra bağra söylenirken, halkın lanet tufanı gökleri deldi.
Vargücüyle lanetleyenlerin evlerinde yumurta pişirmeye enerjisi yoktu.
 
Seçim öncesi, bu mitingler ve ayaklanma hepimizi düşündürmelidir.
Ahmet Doğan soydu, aldı götürdü ama lanetlenenler Türkler, Pomaklar, Müslümanlar oluyor. Sosyal barış istiyorsak
Mayıs 2013 seçimlerinde oyumuzu kime vereceğimizi bir daha düşünmek zorundayız.
Oylarımızla, bu seçimlerde biz de, Müslüman-Türkler HÖH-DPS tabusunu kıralım, derken geçmiş 23 yılı unutmayalım, deneme süresini çoktan geçtiğini hepimiz bilelim özgürlük sesine kulak verip, yükselen özgürlük ve ekmek davasında şerefli katkı sunalım!

Artık HÖH’e oyumuz yok, halkın gücünü kendilerine ve tüm siyasilere artık hissettirelim, biz olmadan hiç olduklarını hep birlikte gösterelim.

Yazar