Bulgaristan’da Barutin köyü Orta Rodoplarda, Paşmaklı (Smolyan) iline bağlı bir madenci köyüdür. Bu yörede Rodop Dağının bağrından çıkarılan maden uranyumdur. Nükleer elektrik santralleri kalbinde yanan cevherdir.
1972’de devletin baskı ve terör güçlerinin en keskin ucu ve en ezici saldırgan grupları köyü bastı. Zırhlı birliklerle destekli saldırganlar madencilere karşı kullanmak üzere otomatik silahlıydı. Yanlarında bir sürü kurt köpeği getirmişlerdi.
Baskına hazırlananlar önce köy yakınındaki yeraltı madenlerinden çıktılar gece nöbetini beklediler. Hamamı yakınında pusuya yattılar. Yüzü gözü çamur içinde madenciler köye dönmezden önce hamamdan geçiyorlardı. Hamamdan çıkanlar birer ikişer tutuklanacak, isim değiştirmeyi kabul etmeyenler toplanacak ve Devin ve Smolyan’a götürüleceklerdi.
Köpek sesinden uyanan kadınlar, kuşkulandı ve madencileri hamama gitmeden tozlu çamurlu köye dönmeleri için uyarmak üzere yola çıktılar.
Toplu halde yürüyen kadınlara ateş açıldı. İkisi bu saldırıda, Barutin’de 6 kadın kurşunla yaralandı. 2 madenci şehit düştü. Yüzlerce köylü dayaktan geçirildi. Analar çocuklarından ayrıldı. Tutuklu kadınlara Smolyan’da işkence yapıldı. Birçok aile yargılanmadan sürgün edildi.
Sabah erken saatlerde köyü tanklar sardı. Tanklarla birlikte kaynak su dolu itfaiye araçları geldi. Kavgada sarnıçlar delindi. Direnişçilerin üzerine sıkmak üzere getirilen kaynak su cami önüne aktı.
Hiçbir şey isim ve din değiştirip Müslümanları Bulgar ve Hıristiyan yapmak isteyenlerin planladığı gibi gitmedi. Çocukları kundaklayıp sırtlayan yaşlılar dağa çıktı. Madenciler örgütlü karşı koydu. İlk silah kuşluk vaktinde köy uyurken patladı. Hamamın soyunma bölümünde sivil polislerle işçiler arasında yüz yüze göz göze yumruk dövüşünden sonra kanlı olay köyü bir anda uyandırdı. Maden deliğinden çıkanlar köye koştu. Dövlen (Devin) ve Nevrekop (Gotse Delçev) kışlalardan getirilen askerler Barutin’i kuşatmış, giriş çıkış kesmişti. İsmini değiştirmeyen tutuklanıyor ve bir zırhlı araca itiliyordu. Barutin köylülerine zorlama, şantaj, baskı, dayak ve işkence yapılacak mahzen odaları Smolyan ve Devin Milis Amirliklerinde önceden hazırlanmıştı.
Bu olaylardan sonra birçok kişi sakat kaldı. Köy bir bütün olarak yaralandı. Yeni isimler asla kabul edilmese ve 1989 sonuna kadar sert baskı ve denetime karşın hiçbir Müslüman musalla taşına yatırılmadan, helallik alınmadan ve beyaz kefene sarılmadan vuslata gönderilmese de, bu dağ köyünde çekileni ancak kendileri bilir.
Kahramanları anma törenlerinin yapıldığı Orta Rodoplar’da Barutin köyünde zorla isim değiştirme saldırılarında şehit düşenlerin anıtı dikildi.
Bu anıt ve şehitlerimiz için diktiğimiz tüm öteki anıtlar, mezar taşlarımızın kutsallığı bütün toplum tarafından özellikle Bulgarlar tarafından kabullenilmeden ve saygı görmeden Bulgaristan’da milli birlik ve beraberlik kurulamaz, kurulamıyacaktır.
Her anıt kutsaldır.
Anıtlarımıza saygı olmadan, toplumda adalet olamaz, dolayısıyla demokratik düzen kurulamaz.
Yaralar sarılmadan, travmalar savmadan Bulgar toplumu birleşemez ve 1989 yılının sonunda isimleri geri alma mücadelesinin son aşaması olan başkent Sofya’da parlamentoyu kuşatanlardan büyük çoğunluğu kadın ve erkek Barutin’den gelmişti. Nakışlı torbalarını yiyecekle doldurmuş, Bulgaristan’da hak ve özgürlük mücadelesine öncülük ettiler. Sofya’ya toplandıklarında da hava sert ve karlıydı. Barutin kuşatması 3 gün üç gece sürmüştü, 27 Aralık 1989’dan başlayan direniş de 3 gün üç gece devam etti. 17 yıl devam eden ve pek çok Rodoplu Müslüman’ın hayatına mal olan bu isim ve din mücadelesi aslında Bulgaristan’da hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi, dinlerin eşitliği, inananların eşitliği, din haklarının en kutsal insan hakları olduğu ve dinin devletin üstünde olduğu anlayışını bütün ülkeye yayma savaşımıydı.
O zaman bu direniş, değişik dinleri, farklı kültürleri, gelenek, ahlak ve medeniyeti beraber, olumlu ve yararlı etkileşim içinde yaşatmayı beceremeyen Bulgar devletine çok sert bir ders oldu.
Din kurallarının devletin çıkardığı kanunlardan çok daha geçerli ve işe yarar olduğunu herkes gördü ve inandı. Bu arada totaliter rejimin dayattığı ateist görüşün bir din olmadığı, uydurma kuralların tutmadığı ve devleti ve rejimi çökerttiğini de görmeyen kalmadı.
O yıllardaki büyük sayıda kurban verilerek yürütülen bir adalet mücadelesiydi. Müslümanlara karşı kin ve nefretle kışkırtılanlar bu çatışmalarda 5 defa yenik düştüler.
İlk kanlı çatışma yine aynı bölgede 1913’te yaşandı.
Avusturya’dan gelen ve kendi devletini kendileri kuramayan Bulgarların başına Çar kesilen Ferdinand, ruhu İslam ve Müslüman düşmanlığıyla zehirlenmiş bir kişiydi. Müslüman Pomakları asker gücüyle, top tüfekle ezip geçerek Bulgar ve Hıristiyan yapma hevesi ilk yenilgide söndü.
1918’de tacını indirip Bulgaristan’ı ebediyen terk etmek zorunda kaldı.
Tahta oturan oğlu III. Boris, babasının izince yürüdü.
1934’ten başlayarak, yine Paşmaklı (Smolyan) ilinde “Vatan” adlı bir faşist örgüt kurdurup Müslüman Pomakları ikiye böldü, okumak isteyenlere ismini değiştirmeden imkân tanımadı, iş isteyenlere Bulgar ismi almadan ve camiye gitmekten vaz geçmeden yol vermedi,
1942’de saldırıları yasalaştıran bir yasa çıkardı. Faşistlerken çıkardığı “devleti koruma kanununun” sivri ucunu azınlıklara, özellikle Müslüman Pomaklara yöneltti. O da dayanamadı 1943’te kaydı gitti.
1925 ve 1934 askeri darbeleri de Rodop Türklerini çok ezdi.
1945’te Müslüman Pomakların değiştirilen isimleri yeniden iade edildi.
Ne yazık ki, Bulgar sosyalist devleti de farklı kültürlerin, din ve dillerin kardeşçe birlikte yaşayacağı bir devlet kurma hevesinden daha 1958’de vazgeçti. 1964’te Müslüman Pomakların isimlerini değiştirme ve Müslümanlardan deist veya ateist yaratıp camilerin kapılarına kilit takma, ya da cami, mescit ve medreseleri tarım kooperatifi ahırı, saya veya samanlık, hiç olmadı tütün deposu haline getirme hevesi yeniden alevlendi.
Barutin’e yakın olan bir doruğa yerleşmiş Avramovo köyü milis ve askerle kuşatıldığında, Sofya devletinin hedefinde yine Müslüman isimleri, ezan sesi, musalla taşı, mezar taşlarındaki ay yıldız, Kuran yazıları, kadın ve kızların elbiseleri, yemek yerken kullandığımız tas ve sinilerdeki işlemelerdeki laleler ve dualar vs vardı.
Avramovo köyü teslim olmadı ve kâfirleri geri püskürtü.
O zamanlar madencilik zamanıydı. Rusya’ya çalışan GORUPSU maden şirketi, Müslüman Pomakları çalıştırıyor, ailelerin eline para veriyor, maddi yaşam değişirken, İslam dininin manevi yaşamdan çıkmasında ısrar ediyordu.
1972 saldırısına, katliam birikimine, kim ve nefret dolu, İslam düşmanlığı telkini ile zehirlenmiş sürüler saldırıya geçtiği günlere böyle gelindi.
Bunun tarifi şöyleydi:
“Ben sana iş ve para vereceğim ama sen de Müslümanlıktan vazgeçeceksin.” Müslüman olmaktan vazgeçmek Bulgar ismi almayı kabul etmek anlamına geliyordu. Bu kavgada kaç kişinin köy ortasında kurşunlanarak öldürüldüğü, kaç kişinin yargısız idam edildiği, kaç kişinin evini ailesini bırakıp sınırdışına çıktığı ve asla geri dönmediği, manevi sakatlar, yaraları savmayanlar, ömür boyu sürünenler vs bilinmiyor.
Ve belki de asla öğrenilemeyecek çünkü 100 yıl dağıtılan, sürülen, kayıplara karışan ya da eriyip gidenler bilinmiyor.
Dört saldırıyı püskürten Avromovo köyünden altı gencin polisten kaçarken “Studena” barajı buzunu kırıp altına saklandığını biliyorum ama bugüne kadar barajın kenarında bir anıt yok.
Beşinci Çarpışmada Kornitsa köyünde Cumhuriyet ilan edildiği, mescide ay yıldızlı bayrak asıldığı ve otonom köy öyküsü yazıldığını bilenler yaşıyor ama henüz Bulgaristan’ın ilk otonom köyü anıtı dikilmedi.
Sofya merkez meydanı olan meclis önü, 1989 Aralığı göstericilerini, 37 yıl zulmeden sonra totaliter devleti geriletenleri ve BKPMK Politik Bürosu’nu Müslümanların isimlerini ve din haklarını geri veren kanunu yazmaya zorlayanları bir levha ile ebedileştirilmedi. Meclis duvarında bu levhanın asılmasını bekleyen yer hala boştur.
Bulgaristan’da Adalet Anıtı, Demokrasi Anıtı yok
Ne yazık ki 1879’da kabul edilen ilk Bulgar anayasasının birkaç maddesinde adalet ve demokrasi sözlerine yer verilmiş olsa da, bu memleketin hiçbir köyünde veya kentinde ADALET ANITI, DEMOKRASİ ANITI yok.
Her yerde, Barutin merkezinde olduğu gibi Şehitler Anıtı yükseliyor.
Oysa 100 yıl kavgadan sonra artık Farklılıkların Birliği ve Halkların Kardeşliği Anıtını dikme zamanı geldi.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Bilinçlenmek isterseniz çok okumanız ve özellikle “YAZAR GAZETESİ”ni takıp etmelisiniz..
Gerçekleri bilen güçlü olandır.
Saygılarımla,