İnsanlık tarihinde hiçbir
Sarayda işçi köylü, küçük insanlar, küçük üretici ve esnaf yararına hiçbir faydalı karar alınmamıştır.
İnsanlık tarihinde hiçbir Sarayda hayır alameti bir karar alınmamıştır.
İnsanlık tarihinde hiçbir Sarayda hiçbir keşif yapılmamıştır.
İnsanlık tarihinde hiçbir Sarayda halkın yüzünü güldüren hiçbir adım atılmamıştır.
İnsanlık tarihinde ilk defa BİR HALK TOPLULUĞUNU SOYMA KARARI ALINDI.
Konumuz budur:
Bizim yeni Saraylı Ahmet Doğan 3 karar aldı:
1) Tütünler kilo başı 2 (iki) leva daha ucuza satın alınacak.
Tütüncüler ulusal greve geçmedi çünkü 2013 zararını “devlet karşılayacak” dendi. Tütüncülere 160 000 000 (yüz altmış milyon borcu olan Bulgar devletinin kamburuna 50 000 000 (elli milyon leva daha yüklendi. Öder mi bilinmiyor! Bu konuda Velingrad şehrinde Ahmet Doğan saraylısı ile Başbakan Plamen Oreşarski arasında bir görüşme yapıldı.
2) 25 000 000 (yirmi beş milyon) kilo olan 2013 toplam tütün ürünü ön sözleşmelerde öngörülen ortalama kilo fiyatı 7 (yedi) leva yerine 5 (beş) levadan satın alınıyor, Satovça, Koçan, Nevrekop ve Sarnitsa köylerinde alım hızla devam ediyor, tütünler gece gündüz TIR kamyonlara yüklenip kaldırılıyor. Ödenmeyen kilo başı 2 (iki) leva YABANCI TÜTÜN ŞİRKETLERİ tarafından DPS’ye yani hak ve özgürlükçüler “fahri” lideri Ahmet Doğan’a gizlice verilmiştir. Yeri gelmişken “fahri” sözü üzerinde duralım, Türkçemizde böyle bir söz yoktur. Bizde ölen adam gömülür. DPS / HÖH 8. Olağan Kongresi’nde Oktay Yenimehmet tarafından yerin dibine gömülen bu yüzsüz, kendi Hıristiyan dinine mi vermiş nedir, yeniden canlandı. Doktor raporları hem yalan hem de oyunmuş, tütünlerin satılmasını beklemiş ve Tütün Şirketleriyle anlaşarak, bana kilo başı 2 (iki) leva verin, toplayın malı gidin, demiş. Bir yıldan beri Saray’da ileri geri olta atan bu sümsük 50 milyon leva yani 25 milyon Euroyu şıp diye cebine attı. Bu para tütüncülerin alın teridir, helal hakkıdır. Şimdi o, kendisini bir daha Sofya’daki Oreşarski hükümetinin “kurtarıcısı” gibi göstermek istiyor. Kurulduğu gün ömrü biten bu hükümeti yaşatmaktan hiç kimseye fayda olmadı, olmuyor ve olmayacaktır. Bu nedenle, 31 Ocak – 1 Şubat 2014 /Cuma ve Cumartesi/ 300 kişilik DPS / HÖH ekibi Velingrad şehrinin “Velingrad” oteline kapandı.Katılımcıların her biri otel odasına girdiğinde içinde 50 000 leva (elli bin) olan bir kapalı zarf buldu. Parayı alan Ahmet Doğan’ın elini öptü, dikkatle dinlermiş havasına girerek, saraylıyı dinledi ve Cuma gecesi saat 2’ye kadar içki içip göbek kıvırdılar.
3) Seminere katılan höhçü aktif YEMİN ETTİ. Ne yemini mi?
a) 50 000 leva aldığını kimseye söylemeyecek;
b) 50 000 levanın 2013 yılı tütün paralarından çalınmış olduğunu kimseye
söylemeyecek;
c) 25 Mayıs 2014 günü yapılacak olan Avrupa Birliği Parlamento seçimlerinde köylerde, muhtarlıklarda, belediyelerde ne kadar ölü ve canlı, kayıtlı ve kayıtsız Türk, Pomak ve Müslüman çingene ve hatta cebinde parası olmayan kalaycı, tenekeci, burgucu ve benzeri hırsız hakra varsa hepsi DPS bülteniyle oy kullanacak. Kimin oy kullandığı önemli değildir. Önemli olan oyları sayan adamdır. % 99,9 seçim zaferi şimdiden garantilenmiş, ön parası peşin ödenmiş, rakısı içilmiş, el sıkışılmış ve boş kafalar toklaşmış, iş bitmiştir.
Suçlu yok ve olamaz!
“Velingrad” otelinde 15 Mart 2014’e kadar 2 seminer daha yapılacaktır.
Bu ilk seminerde (toplu çalışmada) bölgelerinden milletvekili çıkaran minik “LİDERLER” paylarını aldılar ve dalavera, dulavera, rüşvet, yolsuzluk işlerinde sır vermeyeceklerine YEMİN ETTİLER. Müslüman bölgeleri kalemizdir, “kuş uçurtmayız” dediler. Türk militanlar dalavereci ve yolsuzluk mafyası başı Saraylının elini öperken “Allah Kabul Etsin” dediler. Aldıkları cevap şu oldu: “Parayı Allah vermedim, sana verdim!” Lider bozması, % 99, 9 üç dokuzla yazılıyor, unutma!” ikazında bulundu. Şu “Allah Kabul Etsin!” değimi Arapça bir ifade olduğundan, Bulgar Ceza Kanunu kapsamına girmemiştir. Bu iş yasa dışı olsa bile, ne eski ne yeni ceza kanunda cezası görülmemiştir. Alan almış, veren vermiş, el sıkışılmış, yemin edilmiştir.
50 000’lik zarfı çantasına gizleyen Bulgarlar da yeni saraylıya “MERSİ!” dediler. Bu da Fransızca bir değim olduğundan Bulgar Ceza Kanunu kapsamına alınmamış, yanı mahpusluk falan öngörülmüyor. Türkçemize “Yandı Gerisi” şeklinde giren bu değim, her işin acısı sonradan çıkar anlamındadır. Şimdiki anlamı ise, “ya sen şu tütüncülerden çaldığın kilo başı 2 levayı devlete ödetemezsen, o zaman yandı gerisidir….
Vur patlasın çal oynasın.
Bu tomar tomar para dağıtmalar, özel korumalı toplu mafyotik çalışma toplantıları, Bulgar demokrasisi daha doğmadan anasını ağılatma seminerleri, seçim günü halkımı ezecek gangster gruplarını besleyip palazlatma yemekleri, göbekçi Çingene kadınlarının donlarına kısım kısım para doldurmalar, halkımızın alın terine, ortada ne hak ne hukuk ne de adalet bırakmazcasına tütüncülerimizin son paralarına el uzatmalar, özgürlüğün yalnız ve yalnız VİSKİ İÇMEK olduğu üstüne yemin ettirmeler bir gün ilik ilik burnunuzdan gelecek ama bakalım ne zaman.
Bu topluca geceleme toplantısına bir de baş dalavereci Türk bayan lakabıyla bilinen eski Başbakan yardımcısı Emel Toşeva da katıldı. “Maşallah Maşallah” naraları eşliğinde masa üstü salladı. Bu alkışlara en coşkun katılan ise, kendilerini Bulgar yapan Çingene kravatlılardan bazıları oldu. Bunun nedeni ise şudur: Saygın yolsuzlardan olan Toşeva, yüksek makam koltuğunda sağ sola dönerken, bir Bulgaristan Çingeneleri Sanat Ansiklopedisi basıp bizim Çingeneler okuma yazma bilmediklerinden resimlerine bakmaları için onlara dağıtmayı akıl edip bu dalavere için Brüksel’den 500 000 (beş yüz bin) Euro para koparmıştı. Eli kalem tutan birkaç Çingeneyi yemleyip sözde böyle bir “büyük eser” çıkaracakmış gibi paraları, kolundan düşmeyen ve bir çuvalı andıran avanta çantasına atmıştı. O gün bugün harcıyordu, yeniden sahneye, masalara çıkıp salladığına göre, parası bitmiş demektir.
SPA karanlığında gevşiyorlar:
Saraylarda hiçbir keşif yapılmamış olsa da, “Velingrad” otelinin sıpa merkezinde kirlerini yumuşatan milletvekillerinin aklına çok önemli bir icat geldi. Elleri sabunlu olsa da, oylama yaptılar ve işi bitirdiler. Sayın milletvekili müsveddelerimiz Bulgaristan Tarım Akademisi’ni kapatmayı ve oradan da birkaç tomar para çalmayı karara bağladılar. Bir tek Tarım Akademimiz kalmıştı. O da gitti. Kendilerini sıpa merkezlerinde, güzel kokulu köpükler içinde gevşetici kızların ya da köşe bucakta, hamam karanlığında tellakların ellerinde bile olsa, yalnız ve yalnız dikey parasal operasyonlara kaptırmış olan demokrasi müsveddelerinden başka bir şey beklemek yanlış olurdu.
Sıkı koruma mı sahte koruma mı?
Velingrad’a gelecekleri araçların plaka numaralarını bir hafta önceden bildiren, 5 yıldızlı otel kapısında donlarına varınca kontrol edilen, dişlerinin arasına ustura bıçağı saklamış olmasınlar diye ağızları açtırılıp içine lambayla bakılan bu günümüz köleleri, aşırılığa kaçmasın anlamında olmak üzere bu değimi değiştiriyorum, bu kişiliksiz modern zavallılar, otelden çıkarken üstleri başları aranmadı, yoklanmadılar, lüks otelde YEMİN EDENELERİN hiç birinden bu paralar nedir, girerken cebinde beş para yoktu, denmedi. Tütüncülerden çalınan paralar kimseden sorulmadı. Otel odalarının hiç birinden masanın üzerindeki kapalı zarf yok, yani 50 000 leva kaybolmuş, alarmı gelmedi. Tuhaf olan da, bu dağlarda Çingene hırsızlar köy köy dolaşıp 80 yaşında nene ve delerin emekli maaşlarını çalarken, Velingrad – Plovdiv yolunda hiçbir araç durdurulmadı. Sanki bu diyarda adalet buzlanmış ve aman kayıp kırılmasın diye kristal gibi korunuyordu. Trafik işaretlerine uymayanları polis görmezden geldi, hep başka yana baktı. Kimseyi durdurmadı. Rüşvetçik bile istemedi. Polisin bütün günü boşa geçti. Neden mi dersiniz! Ya bunlar deflet içinde devlet olup devleti oyan, kemiren, bitiren, halkıma kan kusturan, aç mezarı kazdıran mafya olduklarından, polisin gözünü korkutmuş, trafik polisi bunların vereceği paralar işaretlidir endişesiyle, birkaç yerde kendisine uzatılan yüzlüklere dokunmamış. Ne tuhaf değil mi!
Bir adam yedisinde neyse, YETMİŞİNDE odur.
Saraylılar Paşası Ahmet Doğan’ı DİKTATÖR yapan Bulgar polisine vallahi EVVALLAH! Billahi EYVALLAH! “DC” gizli polisi, Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Müslüman Çingenelerle uğraşmaktan, ellerini kana, adalet dosyalarını yalan beyan hafiye yazılarıyla doldurup kendini işe boğmaktan hem vazgeçti hem de kurtuldu. Ahmet’i kapma şopar olduğu için Türk babası kabul etmediği için köy sokaklarında, kırda bayırda kalan, yemekhane beslemesi olarak yetişen zavallı yeni saraylının durumunu iyi analiz edip, ruhen tamamen çökmüş ve sakat olduğunu görebildi. Ekşi kökün tatlı meyvesi olmaz gerçekliğinden çıkarak, şopardan adam yaptı ve onu amansız ve kör bir DİKTATÖR olarak başımıza bela etti.
Şu anlattığımız durumda demokrasiden, şeffaflıktan, güvenden, doğruluktan, yolsuzluktan söz etmek mümkün olabilir mi? Kitaplarda, ancak çocukluğu çok kötü geçen bir adam, kinli, öfkeli, hınçlı ve öç alıcı olur ve ömür boyu kar ez güder, diye yazar. Örnek olarak da hep Hitler, Stalin ve benzer, çocukluğu olmayan tipler, katiller gösterilir. “DC” polisine şapka indiriyorum. Dersini iyi öğrenmiş ve bu kadar tezek arasında Türkleri yakacak kuru boku bulup emeline erişti. YEMİN EDERİM – şopar hakkında yazdıklarımda samimiyim.