Tarih: 26 Haziran 2020
Bulgaristan’da yaz kış yeşil Rodop Dağlarının en güzel köşelerinden biri olan Velingrat, yüksek bir yaylanın üç yakasını oya gibi süsleyen Lıcene, Kamenitsa ve Çepino köyleri birleşince, 1948’de şehir ilan edilmiştir. Burada, taşları yosun kaplı yaşlı çeşmelerin kurnalarından kaynak, ılık ve soğuk şifalı su akıyor. 1990’dan sonra şehirde yeni oteller kurulmuş, suyun iyileştirici gücünden yararlanmak isteyenler için SPA merkezleri tesis edilmiş, hepsinde sağlık uzmanlar çalışıyor. Ziyaretim sırasında, Müslümanların yaşadığı bu küçük dağ şehrinden, Cuma günleri kurulan ve çeşit çeşit şifalı bitkiler ve ana yerli ürün olan her renkte irili ufaklı fasulye satılan çarşıda yaşlı kadınların geniş sağlık bilgisinden etkilendim.
Bu sabah aldığım bir haber beni yeniden çamların arasında süzülen Rodop güzeli Velingrat’a götürdü. Doktorlar, hemşeriler ve tüm sağlık personeli birlikte istifa etmişler ve hastaneden ve klinikten çıkmışlar, Sağlık Bakanı ile görüşmek istiyorlar. Olay “Covid-19”’un ikinci dalgasının bu yöreye vurması ve bu özelleşmiş sağlık tesislerinde, korona virüs tedavi edecek yoğun bakım bölümlerinin ve uzman hekimler olmaması ile birlikte, salgınla mücadele edenlere her gün farklı ve birbiriyle çelişkili yönetmelikler gönderilmesidir.
Böyle bir toplu istifaya önce Vidin, ardından Sliven (Slimye) hastanesinde rastladık. Bununla birlikte son haftalarda anaokulu ve okullardan alınan testlerin çok çelişkili olduğu, aynı kişinin hem hasta hem de sağlıklı görünmesi hekimlerin işini çok zorlaştırdı. Birinci dalgada günde yeni 25-30 vakaya rastlanırken, şimdi hasta sayısı 120-130 ve büyük şehirler dışı hastanelerde tedavi olanağı olmadığından, durumu ağır hastaların eve gönderilmesi sağlık sektöründeki yeni tepki dalgasını başlatmış oldu.
Kırım hanlığı, Osmanlı Sultanının Müslüman dünyanın başı olduğunu tanımasından sonra, onların da Balkanlarda bir ticaret merkezi kurmaları için kendilerine Meriç nehri boyunda bir yer gösterilmişti. Günümüzde burada Bulgaristan’ın eyalet şehri Pazarcık (Tatar Pazarcık) bulunuyor. Velingrat belediyesi bu idari merkeze bağlıdır.
XX. yüzyıl Bulgaristan tarihinde iz bırakan çok önemli şahısların soy kökleri buradadır.
1879 yılında Tatar Pazarcık ile Velingrat arasındaki “Slavovitsa” köyünde yeni Bulgar tarihinde ilk çiftçi hükümeti kuran Aleksandır Stanboliyski dünyaya gelmişti.
1882’de Tatar Pazarcık’da dünyaya gelen Kimon Georgiev güzünü birini Birinci Dünya Savaşı cephesinde bırakan Bulgar subaylarından biridir. 8 defa milletvekili seçilmiş, 1934 ve 1944’te 2 askeri darbe yapmış ve hem monarşi hem de sosyalizm döneminde (1944-1946) Bulgaristan başbakanı olmuş ve 1942-1989’a kadar var olan “Vatan Cephesi” teşkilatının kurucu başkanıdır.
1903-1907 yılları arasında Bulgar siyasetine (geniş sosyalist) sosyal demokrat olarak giren ve sağa doğru kaya kaya 1926’da Askeri Darbe’nin başbakanı olan, daha sonra “Halk Birliği”, “Demokratik Birlik” ve “Halkın Sosyal Hareketi” gibi partiler kurup yöneten ve 1944’te Arjantin’de kaçan bir siyasetçiden söz etmek istiyoruz. Ömrünün sonuna kadar orada yaşarken birkaç kitap yazan ve onlardan biri olan “Anılar” kitabında, “Balkanlarda devlet kurma istidadına sahip olan ancak 2 halk vardır, birisi Türkler, ikincisi de Bulgarlar” vurgusunu yapan ve birkaç dönem monarşi parlamentosunun başkanlığını da yapan bu siyasetçi Prof. Aleksandır Tsankov’tur.
Bu vurgulamayı yapmamın hem sağlık açısından hem de siyaset açısından önemi var.
Sağlık açısından baktığımızda, “Covid-19” epidemisini Avrupa Birliği ile Dünya Sağlık Örgütünden aldıkları emirlere bağlayarak, kendi kafalarında yalnızca “hangi sinekten yağ çıkaralım?” hesapları olduğundan işler karıştıkça karışıyor. Halen AB fonlarından 2 milyon maske için para almışlar. Almanya’da bir ESSEN sucuk fabrikasında korona virüs yakalananların yarısı Bulgaristanlı, hasta hasta geri döndüler, sanki bizde sihirli ilaç var da, hemen iyileşecekler. Halk düşünmeye başladı. “Kimilerine hastanede yatak var, diğerlerine ilaç bile yok” mırıldayanlar çoğalıyor.
Olayın bir de başka yönü var. Yazı memlekette geçirmek, asmayı kesip bir iki kök de domates biber ekmek içim köylerine dönenleri 14 gün boyunca “neredesin?”, “nereye gittin?”, “kiminle görüştün?” vb sorularla ziyaret eden polisler köylerden çıkmıyor ve misafirleri ciddi rahatsız etmeye devam ediyorlar. Son aylarda hayat gerçekten değişiyor, huzur uçtu uçacak buharlaşıyor.
Bu salgınla başa çıkmak için Bulgar devleti ve sağlık ocakları henüz el yıkama sabun, maske ve kolonya gibi yardım malzemeleri dağıtmıyor. Bizimki devlet gibi devlet olsa halkın yanında olur. Varı yoğu polisler. Polisin gelip gitmesi, benzini, yevmiyesi hep halkın sırtına yüklenen masraf.
Aleksandır Tsankov’un (kaçak – kayıplara karışmış – faşist suçlu olarak) Boynos Ayreste geçirdiği 15 yılda “devlet kurma konusunda” yazdıklarının doğru olmadığı artık ortaya çıktı. Geçen hafta Almanya’da çıkan “Die Welt” gazetesi bazı AB hakları ve devletlerinin geleceği konusunda bir araştırma yazısı yayınladı ve şöyle yazdı:
“Bulgaristan’ın geleceğini şöyle görüyoruz: Doktorları ve hastabakıcıları daha zengin olan ülkelerine göç edeli çok olmuş, tıp personeli olmayan bir nüfus görüyoruz. 1990 yılına kıyasla nüfusu % 50 oranında azalacaktır.”
Batı uzmanları bizi analiz ederken doktorlardan ve sağlık sektöründen başlıyor. Çünkü onlar yeminli kadrolar. Halkın hizmetinde olacaklarına ant içmişler, fakat onlar da artık dayanamıyor ve çaresizliklerini duyurma yolları arıyorlar. “Covid – 19” aşısı bulunu da çok yüksek bir fiyat biçilirse diye korkuyorum. O zaman yoksullar virüse teslim olmak zorunda kalacaklar. Yükselen 2. Dalga sıradan aileleri çok etkiledi. Hasta hanede kalmak ve bakım için doktorlara yalvaranlar var. Sağlık sigortası olmayan vatandaşların boynu bükük. Sofya hükümeti “Covid – 19” tedavi masrafları bizden demedi….
Memleket doktorsuz kalsa devlet çöker diyenler çoğalıyor. Devlet yönetmenin başında çok yönlü ve dengeli düşünmek geliyor.
“Son çıkan lambayı söndürsün” başlıklı yazıda, Birleşmiş Milletler Teşkilatının bir araştırmasından deliler veriliyor ve AB üyelerinden 6 ülkenin: Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Litvanya, Letonya ve Estonya’nın yok olma tehlikesiyle yüz yüze olduğu, bu asırda yok olacaklarına işaret ediyor. 1920’den beri bu ülkelerde nüfusun % 20 oranında azaldığı belirtiliyor. Bu anlamda “yok olma” ülkenin insansız kalması, şehir ve köylerin boşalması, sağlık merkezleri ve okulların ve üniversitelerin kapanması anlamını taşıyor. Bulgaristan Türklerinin toplam 2 700 okulu ve bir o kadar da medrese, kütüphane ve kulüp ve aydınlanma derneği kapandı, ama onlar Türkiye ve Türk dünyası sayesinde ayakta kaldılar. T.C. deki soydaşlarımızla sıkı kültürel etkileşim sayesinde halk kültürlerini yaşatmaya çalışıyorlar ve son yıllarda kültür ve sanat dallarında da canlanma izleniyor. Bu sene “Covid -19” kısıtlamaları olsa da, yaz aylarında gençlik kampları da çocuklarımıza Türklük birikimi yüklüyor.
Bizde gurbetçiliğin sebebi işsizlik, ücretlerin yetersiz olması ve umut veren bir şey olmamasıdır. “Die Welt”, sebepler arasında “sağlık ve eğitim-öğretim sektörlerinde yaşanan çöküşü” de ekliyor.
Demek oluyor ki, 1878’de Rusya, Osmanlı ve Almanya yardımlarıyla devlet kuran Bulgarların, işleri götüremediği, millet olarak oluşum sürecini tamamlayamadığı, devlet kurmada gelenekleri olan ve hayattan dinlerinden kaynaklanan geleneklerle dikey yapılanan Türklerinle yakınlaşma ve bütünleşerek devletleşme- kurumlaşma sürecini tamamlayamadığını görüyoruz. Devlet yalnız polis değildir. Devlet çalışan bir organizmadır, kurumları etkileşen bir bünyedir. Bizdeki azınlıkların devlet dışı bırakılması Bulgar devletinin çökmesine an neden olmuştur. Etnik azınlıkların devlet içlerinden uzak tutulması, devletin eli kolu sakat anlamına gelir ki, çöküşün başlangıcıdır.
Almanya’da “Maks Plank” adında bir demografi enstitüsü çalışıyor. Son açıklamasında bu enstitü, Doğu Avrupa ülkelerindeki “çöküşün durdurulmasının mümkün olmadığını“ yazıyor, sıralanan 6 ülkeden hiç birisinin sığınmacı ve yabancı işçi almak istemediğine işaret ediyor. Bulgaristan da aralarında bu ülkeler göçmen alma siyasetinde Batı Avrupa ülkelerinden farklı davranıyorlar. Örneğin Bulgaristan yabancı akımını durdurmak için sınırına tel örgü ve duvar gerdi, bir de T.C.’nin sınır muhafızlarına güveniyor. Yıllardan beri T.C.’den Bulgaristan’a geçen illegal yok. Yoğun çalışmalar Karadeniz’e çok yakın bir yerde 3. Türkiye Bulgaristan sınır kapısı açılacak ve genelde turistlere hizmet verecektir. Soydaşların elinde çifte vatandaşlık belgeleri var, fakat yasal güvenceyi görmeden, Bulgaristanlı Türk kimliğinin tanındığını görmeden kimse memlekete ebedi dönmek istemiyor. Bir de, Türkiye ile sınırın tamamen açılması ve alış veriş engellerinin tamamen kaldırılması isteniyor. Türkiye’de okuyanların diplomalarının tanınması ve hepsine iş gösterilmesi gibi istekler ağır basıyor.
Aynı Alman enstitüsünün açıklamalarında Bulgaristan vatandaşlarının ortalama 75 yıl yaşadığı, Avrupa Birliği ülkelerinde ise ortalama ömür uzunluğunun 81 yaş olduğuna vurgu yapılıyor ve bunun sebebinin de yine sağlık hizmetleri yetersizliği ve eksik gıdalanma olduğuna işaret ediliyor. Çocuk bakımında sorunlar olduğunu bilmeyen yok.
Gurbetçi gençlerin geri dönmesi için Bulgaristan ve Romanya’nın yapamadığını, mali durumları daha iyi olan Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Polonya artık yapıyor. Genç ailelere iş gösteriyor, düşük faizle daire kredisi sunuluyor, çocuk paralarını defalarca arttırarak doğumu özendiriyorlar. Üniversitelerde okuyan gençlere ise beş yıl sonra ödemeli faizsiz krediler sunuyorlar. Bu siyasetin sonucu olarak, 2019 yılında Orta Avrupa ülkelerinden göç eden gençlerin toplam sayısı 21 bin, geri dönenlerin sayısı ise 23 bin olarak saptanmıştır.
1989’da Türkiye’ye göç edip de Bulgaristan’a geri dönen sayısında artış var. Akşamları dağ köylerinde bile akşam saatlerinde camların hepsi ışıyor. Batı Avrupa ülkelerine işe giden ve emekli olarak geri dönene gençlerimiz evlerini onardı. Hayvancılığa ve arıcılığa tutunanlar var.
“Covid-19” dünyayı hem olumsuz hem de belki olumlu değiştirecek. Memleket satılır, küsülür, kötülenir bir yer değildir. İmkânları yeniden değerlendirelim ve elimizde ve emrimizde olan nimetlerden vaz geçmeyelim. Başka bir değişle, şu sıkıntılı günlerde, memleketimizde bir arının sokması bile insana şifadır.
Sağlıcakla kalınız.
Sabunlu el yıkama, arınık olma, kolonya kullanma ve çarşıda pazarda sosyal mesafe dedikleri 1-2 metrelik araya uyalım. Bulgaristan nüfusu bitiyorsa, biz yaşamaya niyetliyiz…
En iyi günler sizin olsun.
Paylaşınız.
Teşekkürkler.