1990’ da tüm Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan’da da Sovyet tip sosyalizm sayfası kapandı. Sosyalist düzen ve devlet çok isabetli bir sosyal politika yürütip uygulasa da, ekonomik ve bilimsel teknik yarışta kapitalizmi yenemedi ve devrildi.

Şimdi bizde “eskiden rahatımız iyiydi” , “işimiz gücümüz vardı, aç olan yoktu” deyenler sosyalizmin sosyal edinimlerini yansıtırken, bir az da özlem yaşıyor ve bu soydaşlarımızda sıla özlemiyle karışında,  güçlü bir duygusal yaşantı oluyor. İnsanın iyi günleri unutamaması doğaldır.

Sosyalizm sayfası kapanırken, biz totalitarizm sayfasının da kapandığını sanmıştık. Fakat toplum bünyesine yıllar yılı yerleşen hukuksuz, yargısız, adaletsiz, karın tokluğuna yaşama alışkanlığı, kapalı bir sistem içinde olma zorunluluğu, sınırların kaldırılması, Anayasa ve yasaların değişmesi, herkese PASAPORT verilmesi ve “git istediğin yere, gözüm görmesin!” politik dönemini getirdi. Devletin sırtındaki yükler indi, halkın beli büküldü.

Devletin ana yurdu açma, çocuk okulu geliştirme, yeni lise kurma, sağlık ocağı ve her kasabaya büyük büyük sağlık merkezleri, klinik ve hastaneler açma angajmanı kalktı. Başka bir değişle, bütün nüfus delirse, devleti sinek bile sokmaz, yeni durum budur. Örneğin, 500 bin Bulgaristan Türkünün kovulmasından sonra arkalarından ağalaşan pek olmadı. Şimdi de 2.5 milyon işçinin dış ülkelerde ekmek aramasına üzülen yok. Herkes ne yapacağını, ne edeceğini ve nasıl ve nerede yaşayacağını kendisi belirliyor. Böylece BULGAR DEVLETİ sözü giderek küçük harflerle yazılmaya başladı.

 

Politik buzların çözülmesi yolunda da sözde adımlar atıldı. Örneğin, Önce Demokratik Güçler Birliği (CDC) sonra da Güçlü Bulgaristan Partisi Başkanı (DSB) /her iki parti de artık dağılmıştır/ ve Başbakan İvan Kostov, 1980’de “Komünizmi Suç Mahiyetli İlan Eden bir Yasa” kabul etti. Fakat bu yasanın geçerliliği yok. Çünkü parlamentoda onaylanmamıştır. Şimdiki koalisyon hükümeti CEZA KANUNUdeğiştiriyor. Meclisteki öneride 400 madde var. Yeni bir politik oyun başlıyor. Politika, hukuk ve insan hakları somut olgulardır.

Bulgaristan’da “merehoana sigarası” içen birinin 1 yıl hapis edileceğini öğrendiğimizde ürperdik. “Bu uyuşturucu sigaralarını en fazla kullananlar lise öğrencileridir. Tramvay, otobüs ve yeraltı treni duraklarında sözde iş teklif eden şirketlerin telefonları var. Analar bu telefonları koparıp, eve vardıklarında çocuklarına verecekleri cep paralarını hazırlamak için temasa geçip “sigara” fiyatlarını öğrenmeye gayret ediyorlar. Liselilerin üçte ikisinin kullandığı “sigara” yakalanan her öğrenci için bir yıl hapis anlamına geliyor.

Öte yandan ülkede 1945’te faşizmin yok edildiği açıklanmış olduğundan, aynı kanun teklifinde “faşizmi” yasaklayan kanun kaldırılıyor.. Aşırı milliyetçilerle ırkçılar bayram edecek. Dikkatinizi çekerin “faşizmi” serbest bırakan zihniyet, bu yıl ülkede 4 faşizan parti kurulduğunu görmezden geliyor. Bu arada, 2002’de Bulgaristan’da aşırı milliyetçi ve sık sık faşizan hareketleriyle gündem oluşturan “lider” Volen Siderov’un “Ataka” partisinin kurulmasına ilişkin bazı yeni ayrıntılar ortaya çıktı.

2001 yılında, Bulgaristan’da Rusya yanlısı ve Batı aleyhinde bir politik parti kurulmasına çalışan Rusya’nın Sofya Büyükelçiliğinden 3 diplomat sınır dışı edilmişti. Onların amacı Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO’nın Güney Doğu Avrupa’ya yayılma yolunu politik olarak yerli partiler kurdurarak engellemekti. Moskovalı politikacıların ülkemizden sınır dışı edilmesinden sonra, Rusya yanlısı bir politik hareketin geliştirilmesi ve Rusya’nın ülkemizdeki çıkarlarının daha sağlıklı bir biçimde savunulması idesi unutulmadı. O yıllarda henüz ayakta olan Multi Grup ve  bu mafya dayanıklı oluşumun baş danışmanlarından olan Ahmet Doğan bu milliyetçi hareketlenmeyi desteklerken, 1 600 000 (bir milyon altı yüz bin ) leva “yardımda” bulunarak, Volen Siderov’a “Atakla” partisini kurdurdu. Siderov bugün, hükümet ortağı bir parti olarak,  Avrupa Birliği ve NATO’dan çıkmamızda ısrar ediyor. Popülist propaganda yaparak dalgalanan milliyetçiliğin Türk ve Müslüman düşmanlığını kışkırtıyor. Parasal yardımda bulunurken, A. Doğan’ın ne düşündüğünü söylemek güç olsa da, bir oyla da olsa “ATAKA” liderinin işe yaradığı söylenebilir. Hükümetin bir oyluk parçası olan “ATAKA” ilkesel hareket ediyor, “yabancılara toprak satılmasına, Türklerin ana dilinde seçim propagandası yapmalarına, Türk çocukların okulda zorunlu ana dil dersi görmesine, Türkiye’deki soydaşlarımızdan ve dış ülkelerde bulunan yüz binlerce vatandaşımızdan AB Parlamentosu ve Sofya Millet Meclisi’ne vekil seçilmesine vb. karşı çıkıyor.

Demek oluyor ki, 1999’da, İvan Kostov hükümeti zamanında,  “İnsan hakları çerçeve sözleşmesini” imzalayan Bulgaristan, 2014’te “Ataka”cı saldırganları püskürtüp, demokrasi çerçevesini geliştirerek daha geniş bir politik yelpazeye yayılamıyor ve etnik azınlıkların ana dilde, okuma, yazma, propaganda yapma ve yaşama haklarını kısıtlamaya devam ediyor.  25 Mayıs 2014’te yapılacak AB Parlamento seçimlerine T.C. de yaşayan soydaşlarımızdan bir milletvekili seçilmesi, Bulgaristan’a büyük bir demokratik kazanım getirebilir, ama karşı çıkanlar yol kesiyor.

A. Doğan’ın para verip adam ederek bir “politikacı” olarak başımıza sardığı V.Siderov, Bulgaristan’da yaşayan tüm azınlıkların etnik halk topluluğu olarak kolektif hakları kullanmasına karşı olduğu gibi, öz kültürleriyle yaşamalarına razı olmayacağını her fırsatta belirtiyor. V. Siderov tarafından yönetilen milliyetçi politika Osmanlı’nın çökmesi öncesinde Rusya tarafından körüklenen ve Bulgar komitacılarının Nisan 1876’da Ayaklanma yeltenişi ve 2 (iki) yıl sonra da Osmanlı-Rusya Plevne Savaşı’na kadar uzanır. Bu gün de devam eden, bu politikalar esasızdır, fakat tarihin gidişini değiştirirken, Rusya’nın Balkan jeopolitiğine girmesini sağlamıştır. Rusya’nın Plevne Savaşı bir saldırı savaşıdır ve bizim için ibret dersi alınacak bir tarafı yoktur. Esasızdır derkense, ifade etmek istediğim şudur. Bazı tarih kitaplarında ve o yılların Batı basınında, 1876 Nisan Ayaklanması’nın patlamasına vesile olan G. S. Benkovski’nin Koprivştitsa kasabasında yaşayan Türk asilerle çarpışması anlatılır. Oysa Osmanlı döneminde Koprivştitsa kasabasında hiçbir Türk aile yaşamamıştır. Kasaba varoşundaki Müslüman Çingenelere saldıran Benkovski 10 fesli ve sarıklı Çingene başı kesmiş ve “Türkler barışçı Bulgar halka saldırdı ve hesaplaştık” şeklinde iddialar yaymıştır. Nisan Ayaklanmasını bastıran Karlovo’lu Tosun Bey de Koprivştitsa kasabasında girmemiş, Klisurada isyanı bastırdıktan sonra çekilmiştir. Asi Benkovski soyadını, katlettiği bir Lehin sahte pasaportundan almıştır. Ne ki, bugün erimeyen aşırı milliyetçiliğin politik buz kalıpları arasında, vaktiyle Rusların yerleştirdiği ve hala ayakta olan Türk ve Müslüman düşmanlı vardır.Bu düşmanlığın kalesi haline gelen bugünkü “Ataka” partisinin politik polise hafiyelik yapan A. Doğan’ın parasıyla kurulması, halen Türk partisinin 36 milletvekili ile hükümet ortağı olduğu ve meclis bileşiminde iktidar çoğunluğunu sağlayan oylar “faşizmin cezalandırılmasını” yasalardan çıkaran bir zihniyetin onaylanmasıyla hangi düşmanlıklar ya da dalkavukluk yeni doruğuna tırmandı dersiniz? Sabırla bekliyoruz.

Politik buzlanmanın giderek daha kaygan olmaya başladığı 2014 yılında, olaya Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) açısından bakıldığında ilgi çeken ve düşündüren bir tablo ortaya çıkıyor. Örneğin Ocak 2014’te BSP partisinden ABV adında bir alternatif grup ayrıldı. Bu hizbin başında olan eski BSP Başkanı ve 2 (iki) dönem Cumhurbaşkanı olan Georgi Pırvanov, işe AB Parlamento seçimlerinde ayrı bir alternatif listeyle katılacağını açıklamakla başladı. Ayrı bir listeyi sunabilmek için bir partinin tescil ettirilmesi ya da başka bir partinin haklarından faydalanılması gerekir. Böyle yeni bir gelişmenin derin kökleri ve nedenleri var. ABV’nin BSP’den ayrılması birçok kişiyi düşündürebilir. Bu husumet BSP’nin Rusya aleyhtarı bir politika izlemesinden kaynaklanmıyor. “Belene” AES’ni Rusya’ya vermeyi kabul eden ve “Güney Akım” gaz boru hattına “evet “ deyen BSP, Moskova’ya göz kırptı. HÖH de bu politikayı eleştirmedi.

Ne var ki, sol parti olduğunu savunan ama sağ politika uygulayan BSP ikircimlik yarattı. Bu gelişmeler, Bulgar demokrasisi bilbord ve pankart demokrasisi olduğunu kanıtlarken, seçim programı ile hükümet programının birbirini tutmaması ve lider boşluğu tezat uyandıran ortam yarattı. BSP yönetimi son toplantısında G. Pırvanov ile hesaplaştı. Parvanov bölüntüsünün partiden kovulması BSP içinde yeni bir boşluk yarattı. Bu boşluğa düşen ise, başkası değil, şimdiki BSP lideri Sergey Stanişev’in kendisi olacaktır. Ve Sosyalistler AB seçimlerinin yapılacağı 25 Mayıs öncesi lider krizi yaşayabilir. “ABV” ise, tescil edilmiş bir politik parti statüsünde olmadığından, seçimlere katılamaz. Dolayısıyla, Çar Sakskkuburgotski’nin 2001’de, tescilli politik partisi olmadığından dolayı, “Bulgar Kadınlar Partisi” ve “Oborişte” Partisinin seçime katılma hakkını kullandığı gibi, Parvanov da şimdi herhangi bir politik cücenin haklarından yararlanmayı düşünebilir.

Bu beklenmedik gelişmeler, liderlik üstüne yazılmış 203 kitap okumuş olan eski cumhurbaşkanı Parvanov’un  “kişisel saygınlık” ve “şöhretini” aşıp halka inemediğini ortaya koydu. Liderlikten söz etmişken, şimdiye kadar Bulgaristan’ın bu konuda bilgi veren ve kadro yetiştiren Yüksek Okulu veya Fakültesi yoktu. Bu ay ÇAĞDAŞ BİLGİ ORTAMINDA LİDERLİK ARAMA VE LİDERLİK EĞİYİMİ BİLİM DALI HİZMETE AÇILDI.  Buna neden de, komünizmden bir türlü kopamayan Geçiş Dönemi’ne yeni liderler hazırlayarak daha kesin ve bilinçli devam etmektir. Sosyal liberal kapitalist sistemin tosladığını, komünizmin çöktüğünü, bundan 25 yıl önce sosyalizm fikir ve uygulamasının da batağa girdiğini bilen, boş umutlarla yaşamayan ve doğru yolu doğru zamanda ve doğru yerde doğru insanlarla arayan gençleri mücadele ve kavga alanına davet etmektir.

Hayat hem siyah ve hem beyaz rengi, hem eksiyi hem de artıyı içinde taşır. Zıt kutupların birliği ve demokrasi mücadelemiz gelecek konumuz olacaktır.

Yazar