Bulgaristanın her bölgesi çalkalanıyor. Nümayişler 13. gününde her geçen gün daha da şiddetlenerek devam ediyor. Yeni gelen Plamen Oreşarski hükümetinin istifa etmesi isteniyor.Bulgar demokrasisinin fikir babalarından olan Edvin Sugarev açlık grevine başlamış, hükümet çekilene kadar sürdürmede kararlı.
Her sabah saat 8’30 ile 9’30 arası ve öğlende saat 12’30 ile 13’30 arası Parlamento kapılarına yığılan göstericiler giriş çıkışa izin vermiyor. Cuma günleri meclis binası sabahtan akşama bloke ediliyor. Kuş uçurtmuyorlar. Meclis toplanamıyor. Politik hayat felçe uğramış durumdadır.
Aynı zamanda, mafya başı D. Peevski’yi devletin gizli servisine başkan atamakla yanlış yaptığını kabul eden ve özür dileyen Başbakandan ve hükümetinden koşulsuz istifa talep ediliyor.
Her şey Bulgaristan’daki politik çelişkinin çok derin olduğuna kesin kanıt. Irkçı parti “Ataka” Başkanı V. Siderov Cumhurbaşkanlığı’nda yaptığı son konuşmada, zıt kutuplaşmanın kabını biraz soydu. O sert konuşmasında, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ve Kuzey Atlantik Paktı’ndan (NATO) çıkmasını istedi. “Ataka” ile GERRB milletvekilleri işe gitmiyor. “Ataka” milletvekilleri parlamentoya gelmeyince, çoğunluk sağlanamıyor ve meclis çalışamıyor.
Basında yorumlanan konu şudur:
HÖH/DPS şefi A. Doğan’ın kopoyu D.Peevski, derin gizli servis DANS başkanı olarak görevde kalsaydı ne olacaktı?
Cevaplar: “Bulgaristan’da soyguncu mafya iktidara gelecekti.” “Halk amansız soyulup ezilecekti.” Yorumcular, “Şimdi, bir kez daha, Prof. Lüben Berov hükümeti denemesi yapıldı.” Diye yazıyor. Politik gözlemciler, şu anda Bulgaristan’ın “rota değiştirmesinin mümkün olmadığına” dikkati çektiler.
Bugün yarın S. Stanişev ile V. Siderov arasında bir görüşme yapılacak. Anlaşma sağlanmazsa Bulgaristan yeni seçimlere gidecek. Daha önce tüm reel politikacıların dediği gibi, V. Siderov “Bulgaristan’ı parmağında oynatıyor.”
1993’te “HÖH/DPS görev süresinde kurulan Prof. L.Berov hükümetinin, iplerini A. Doğan’ın “Multi Grup” çekmişti. Serüven, “Multi Grup” Başkanı Pavlov’ un öldürülmesiyle sona ermişti. “Çaldılar da paylaşamadılar!” dediler. Bulgaristan amansız soyulmuştu.
O zaman, yani 1993’te ülkemizde yeni yeşermeye başlayan demokrasiye ilk ve ölümcül bir darbe, yine HÖH/DPS lideri A.Doğan tarafından Demokratik Güçler Birliği (SDS) ile hükümet ortaklığını reddetmesiyle vurulmuştu. “Demokrat” geçinen Doğan’ın gerçek ruyası o zaman ortaya çıktı. Bulgaristan’da ezilen halkın, Türklerin, Pomakların, Romların ve diğer azınlıkların değil de, ülkemizdeki Rus mafyasının Bulgar kalın enselilerinin, mutralarının menfaatlerini savunduğu, onları desteklediği ve yönetmeye yeltendiği, Bulgaristan’ı ve Bulgaristan haklını soyup soğana çevirmeyi hedeflediği, su yüzüne çıktı. Bu onun bir KGB (Rus gizli servisi) ajanı olarak üslendiği vazifeydi. Bu yara, o zaman bu zaman kanıyor.
Aslında 20 yıldan beri Bulgaristan’da herkes çok acı bir sürecin içindedir. Daha kolay ve açık anlaşılabilmem amacıyla bir doğa kanunu ile karşılaştırmalı örnek vermek istiyorum: Eskimiş hurda olmuş taş demir gibi cansız maddelerin hepsi yıllar geçtikçe toprak tarafından emilir, toprağın içinde erir, YEŞİL YAŞAM İSE TAM TERSİNE TOPRAKTAN DIŞARI FIŞKIRIR.
Bu tablo aslında, 20 yıldan beri, her seçimden sonra bir şu ya da karşı duvara asılan ama hep aynı, Bulgaristan politik resmidir. Resimdeki çürük hurda demirler parçaları, zamanını yaşamış, sahneden düşmüş, ama eriyip bitmeyen, demokratikleşmeye çalışan toplumumuzun kan damarlarını tıkayan T. Jivkov’ un totaliter, baskıcı, zalim, zülmeden devleti, derin iktidarı, gizli servisi, kopoyları, hafiyeleri, ajanları v.b.
Görüldüğü üzere, A. Doğan gibi müzevir hainlerin işgüzarlığıyla, Bulgaristanlı Türk, Pomak ve Müslümanlarının, Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımızın, hak ve özgürlük umuduyla aldatılan yoksul seçmenlerin oyları alınarak HÖH/DPS eliyle oynanan açık gizli oyunlar ve yapılan pazarlıklarla tarihimizin çarkını geri çevirmeye, yeni umutlarımızın, demokrasi simgesi olan, yeşil yaşamın hayatta fışkırmasına ellerinden geldiğince engel oluyorlar, bizi ve tüm azınlıkları da eziyorlar, hepimizi gece gündüz zehirleyip yok etmeye çalışıyorlar.
Tarih yaşıyor: Cumhurbaşkanı J.Jelev’ın Demokratik Güçler Birliği (SDS) hükümetinden desteğini çekmesiyle, Bulgar demokrasi filizinin daha 3. yılında ezilip mezara gömülmeye çalışıldığını gören, büyük demokrat E. Sugaren, 7 Haziran 1993 de, olup biteni protesto etmek anlamında, açlık grevine başlamıştı. Şimdi, Sugarev yalnız değil, Bulgar aydın tabakası ve toplumun orta kesimi E. Sugarev’in isteklerini destekliyor, istifada direniyor.
Çözüm yolu: müzakere masasına oturmaktır. Demokratik aydınlar, toplumun ezici çoğunluğu hükümete ve ardındaki senaryoculara inanmıyor.
Müzakere masanın bir tarafında hükümet ve iktidarı temsil eden partiler, karşı tarafında da sivil toplum örgütleri oturmalıdır.
Nümayişlere katılan ve onları destekleyen sivil toplum örgütlerinin sayısı 30’dan fazladır. Onlar kendi delegelerini, istek programını belirlemiştir.
Bulgaristan Türklerini ise, Baş müftülük yanında, Kuzey ve Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmenler Birlikleri; Tütün üretici Birliği, Kuzey Doğu Hububat Üreticileri Birliği, yerel derneklerle, Türkiye Cumhuriyetindeki soydaş kültür, yardımlaşma ve hizmet derneklerinin şerefli temsilcileri temsil etmelidir. Hiç kimsenin özgürlük hakkı, özgürlük özlemi kısıtlanamaz. Demokratik haklar herkes içindir.
Müzakere masasına, görüşmelere katılanlar şu ana konuları ele almalıdır: Anayasa ve seçim kanununda demokratik değişiklikler. Ülkenin demokratikleşme yollarının sonuna kadar açılması; Avrupa Birliği istemlerine uyularak sanayileşme yoluna geçilmesi; azınlık haklarının bütünsel olarak yasalara girmesinin kesin sağlanması; bu konuda Bulgaristan’ın imzaladığı uluslararası sözleşmelerde yer alan insan hakları hükümlerine koşulsuz uyulmasının sağlanması v.b.
Ülkemizde insan haklarına uygun ve insan şerefini savunan, özgürlükleri garanti altına alan ve demokratikleşmeye güvenceler sağlayan, yasa dışı zenginleşenlerin, mafyanın malına mülküne el koyarak ülkemizde adalet ve huzur sağlama yönünde temaslar hemen başlamalıdır.
Sivil toplum örgütlerinin müzakere masasında yer alması Bulgaristan’da halkın sesine kulak verildiğine ilk işaret olacaktır.