Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar.
Karınca da, “Bir buğday tanesi yerim” diye cevap verir.
Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar.
Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır.
Ondan sonra da bir yıl bekler.
Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmış.
Karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.
Karıncanın verdiği cevap şöyledir;
“Daha önce benim yiyeceğimi Allah (c.c) verirdi.
Ben de O’na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi.
Fakat bu işi sen üzerine alınca güvenemedim. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım.
Kıssadan hisse:
1-Allah seni unutmaz, o yüzden dünyada rızık için tasalanma.
2- Kullar sana hakkını vermeyi unutur, onlara güvenme
*
İkinci hikayemiz Kanuni Sultan Süleyman ve Karınca‘nın hikayesi;
İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı.
Osmanlı Devleti’nin kudretli hünkârı Kanûnî işinden vakit bulduğu zamanlarda nefes almak için arka bahçeye çıkar, ağaçları ve denizin maviliğini seyrederdi.
Ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarını buruşturduğunu gördü.
Karıncalar sarmıştı güzelim dallarını.
Aklına hemen bu ağaçları ilâçlatmak geldi.
Karıncalar da can taşıyorlardı ama. Onlara zarar vermek doğru olur muydu?
Bir türlü işin içinden çıkamayan Kanûnî, sorunun çözümü için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya başladı.
Hocası odasında yoktu. Hemen oracıkta bulunan bir kâğıt parçasına kafasını kurcalayan soruyu, hem de çok edebi bir şekilde yazdı ve hocasının rahlesinin üzerine bırakarak oradan uzaklaştı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlesi üzerindeki kâğıt parçasını görmüştü.
Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin sorusunu yazdığı yerin altına bir şeyler karaladı ve kâğıdı yine rahlenin üzerine bıraktı.
Kanûnî Sultan Süleyman diğer işlerinden fırsat bulduğu bir an yeniden hocasının odasına uğradı.
Hocası odasında yoktu fakat rahlenin üzerine bıraktığı kâğıt parçasında kendi yazısının dışında bir şeyler daha yazılmış olduğunu gördü.
Merakla yazıya doğru eğildi. Okudukları karşısında ibretle tebessüm etti. Kâğıdın üst kısmında Kanûnî’nin hocasına yazdığı soru vardı.
Şöyle diyordu:
Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud Efendi ise bu sorunun altına şu cümleleri eklemişti.
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Kıssadan hisse:
1-Gücüne dayanarak değil, hukuka bakarak iş yap.
2-Her yaptığının hesabını vereceğini unutma.
3- Merhametimiz o kadar büyük olmalı ki bir küçücük karınca bile bunun dışında kalmasın.
4-Muhteşem yüzyıl dizisinde Harem dairesine sürekli sefer düzenleyen Sülüman ile bu Süleyman aynı değil.
*
Şair Bestami Yazgan’ın soysal medyada Yunus Emre şiiri diye paylaşılan o muhteşem şiiri ile nokta koyalım:
pazar yazımı Şair Bestami Yazgan’ın soysal medyada Yunus Emre şiiri diye paylaşılan o muhteşem şiiri ile bitirmiştim ancak ufak bir kaza olmuş ve şiir unutulmuş. Buradan okuyabilrsiniz
Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus,’
Dili incitme gönül.
Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine
Kulu incitme gönül.