Tarih: 20 Mayıs 2020

Aydınlığa ihtiyaç duyanlara Kuran-ı Kerim geldi. Kültürümüz ihtiyacın cevabına mutluluk dokumayı aldı. Sırtında dava hırkası olmayan, baş olamaz, dendi.

Biz kadınlar bu işin çulfalık kısmındaki atkı gibiyiz. Kabartmalar, renk cümbüşü, püsküller ve hatta mekiğin şarkısı bizim. İçten içe söylediğimiz şarkılarda mekikten name kırıntıları vardır. Erkeklerimiz çorbanın tuzundan ve şu anlattıklarımdan bi haberdir.

İşler dış kapıdan çıkar, sokaktan akar ve meydanlara toplanırsa, siyaset hamurunun karıldığı yer yine evimizdir. Ekmek teknesinde mayalanır geleceğimiz. Haneden bir kişi eksilse, gözyaşları içine akar anaların. Dinmez ağıtlar ninelerde. Bizimle ilgilenenlerin sezinleyemedikleri özel noktadır buralar. Türk kadını bakışla soyulmaz.

Hayat üniversitesinden diploma verselerdi 2 yüksek lisans diplomam olurdu.

Birisi Bulgaristan’dan, ikincisi Türkiye’den bizim Kaderde varmış, birçok üniversite kürsüsünden konuştum. Neden yalan söyleyeyim. Önce hep konuşamadım. İnsanımız beklemeyi sever. Bekledikçe rahatlar. Beni de beklediler. Susarak bakanlara bakarken benim çağrışım közlerim nasıl kıvılcımlasın? Beni ateşlemenin onların vazifesi olduğunu henüz kavrayamadılar. Zor iş…

Her neslin bir hitabet şekli vardır. Bu özellik gençlikle serpilip açar.

Ben, bir Deli Orman kızıyım. Kır çiçeklerini, pınar ve çeşmelerini şiirleştirdiğimiz ata topraklarımız eskiden Orman Deniziymiş. Denizler dikilmez, kessen kesilmez, bizimki nostalji, unutsan unutulmaz güzellikler denizidir…

Beni şaire yapan, anne anemin anlattığı efsaneler, kış rüzgârlarının kırık cam arasında çaldığı senfoniler, baharla gelen umut kokuları, yüreğimi kanatlandıran renkler ve Güneş derlediğim yaylalardır.

Şiirlerinizdeki sonsuz sabırla varoluş esintilerine kimin elinden su içtiniz diye sorsanız, cevap veremem. Ben içimdeki insan sevgisini paylaşmak için yazdım. Bana öyle geliyor ki, hayranlarım şiirlerimi değil de, sanki hep resimlerimi okudular.

Şimdi her şey değişti. Bir çığ altında gibiyiz. Elektronik bilgi çığı!  Türkülerimizde “O yarın yüzünü bir daha görmek!” özlemi yeşerir.  Ne ki son yıllarda bizde yüzüne bakıp ilhamına sevdalanacağımız, gözüne bakıp kıvılcım kapacağımız adam aranıyor. Sözü söz … Ölümü göze alarak yaşayan biri… Bir yudum İnsan!

Kuşağım tarihsel ödevini yerine getiremedi. Beni üzendir. Hamuru teknede bıraktık ayaklandık, ama kırık pencere camına vuran rüzgâr kadar olamadık, isyanımızın senfonisini yazamadık. 300 şair yetiştirdik, gök kubbemizi çizdik, milli marşımızı söyledik, her çiçeğin rengini dörtlüklerde yaşattık, fakat bütün gönüllerin ortak ruhunu dile getiremedik. Gençliğim geçti. Açtıkça ve kapadıkça gözümü göreceğim bir önder olmayınca, ne fayda!

Davamıza kanat takan BULTÜRK oldu. Başkanı uçaktan uçağa koştu, dünyayı dolaştı ve “oralarda eziyet görmüş Türkler var derken, hep Bulgaristan’ı gösterdi… Artık Bulgaristan Türklüğü ateşi yanıyor. Bizi dünya âleme tanıttan odur. Hayatımıza elektronik yaşam kazandırdı. Şimdi yeniden tabana inip, çulfalıkta mekiğin şarkısında buluşma zamanıdır. Bu yazılmamış makamlarla çocuklarımızın okul şarkılarını harmanlayıp 21. Yüzyıla yeniden açılmamız gerekiyor. Dünya yeniden düzenlenecekse ve beraberce yaşamak istiyorsak kendi liderimizi seçmek zorundayız! Yıldızsız gece, Güneşsiz gün olmaz! Karanlıkta kalırız, zaman güneş toplama zamanıdır, aydınlık derlemeliyiz….

Okuyanlarım selam ve sağlık dileklerimiz kabul etsinler.

Kırklareli’ndeyim, iyim, hoşum, ailem de selam eder.

Son belayı da birlikte savdık gibi.

Teşekkürler.

Yazar