Konu: Bulgaristan’daki son durumu doğru olarak algılamak ve açıklamak zorundayız.

Gerçeği söylemek gerekirse Bulgaristan’ı bugün yere yatırmış ve boğazını sıkan düğüm noktası Rusya ile ilişkilerdir. Hem de eski ilişkilerin uzantıları olduğu kadar,  1990’dan sonra biriken ve şu an çözülmesi mümkün olmayan ilişkiler bunlar. Bu yazımda, açmak istediğim bir gizem değil, bacaklarımıza pranga olmuş, çözülüp rahatlamamıza engel olan birkaç çok önemli gelişmedir. Bu işin en kötü tarafı ise, hiç suçumuz olmamasına karşın, dolaylı veya dolaysız olarak HÖH yönetiminin icatları, gösterdiği razılık ve sağladığı destekle de bizim de bizzat içinde düştüğümüz ve halen bir türlü çıkamadığımız işlerin bir kördüğüm halini almasıdır.

Olaya birkaç açıdan bakmak zorundayız.

Siyasi açı:

Bir defa bugün Bulgaristan’da kendini çok güçlü gösterme arzusuna sevdalı ama savunduğu iddiaları destekleyen hiçbir icrası olmayan bir iktidar var.  Adına, ister Başbakan Boyko Borisov iktidarı, isterse adının kısaltışmış şekli GERB olan bir partinin ve aşırı sağın aşırı milliyetçilerinin imzasız ortaklığı deyin. Durumun kusurlarından ve siyasi ortamdaki birçok suçtan onlar sorumludur. Çözülecekse önce bu düğüm çözülmelidir. Kusurlar eleştiriyle aklanabilir. Bu eleştiri devlet içi ve parti içi olabilir. Suçlarsa mutlaka mahkemelerde duruşma salonlarına taşınmalıdır. Halkın af etmediği suçların yargı süresi dolmaz, dolmamalıdır. Yüzlerce kişinin öldürüldüğü, binlerin yargısız içeri atıldığı, milyonların vatanlarından kovulduğu bir ülkede suçlular iktidar olamaz. Suçlu ve suçsuz konusunda iki farklı kıstas olamaz. Uluslar arası yasalar geçerli olmalıdır. 26 yıl gecikmeden sonra da olsa, bu kadar suçlu devlet görevlerinde yer alırken Avrupa Birliği (AB)  içinde demokratikleşmekten söz etmenin kabul edilir bir tarafı olmadığı, biz kendi kendimizi ne zamana kadar aldatacağız bilincine varan Polonya, Çek ve Slovenya ile Macaristan vb totaliter düzen suçlularından hesap sorma kararı aldı. Bu karar Bulgaristan için de zorunlu olmalıdır. Hiçbir kimse suçlu olup olmadığına kendisi karar veremez…

GERB partisi halka açık, demokratik, özgürlükçü bir parti değildir.

1989’da sözde gömülen komünist totaliter devlet yapısının, siyasi zihniyetin ve yarınsızlığın devamıdır GERB partisi. Başbakan, komünist diktatör, zalim ve katil Todor Jivkov’un koruması görevinden yükselmiş, çevresi polis kadrosundan seçmelerdir. Müslüman Türklerin isimlerinin ve kimliklerini değiştirildiği, eşi görülmemiş insan düşmanlığı ve zulüm uygulandığı 20 y.y ortamında zihinsel olarak biçimlenen bu tip siyasiler, 21. y.y.  demokrat, insan hakları, adalet ve özgürlükler savunucusu olamaz. Olmalarına müsaade edilmemelidir. Ve her seçimde bu her birimizin elinde keskin silahtır. İktidarları kuran ve yıkan seçmen oylarıdır. Bu bakıma Cumhurbaşkanı seçimleri ve bu defa aynı seçim ortamında yapılacak halk oylaması (referandum) çok önemlidir. İkinci bültenle biz seçmenler, bundan böyle komünizm kalıtı partilerin milletvekili listesi hazırlayıp kendi adamlarını meclise sokmaları yolunu kesebiliriz. Bunun için elimizdeki kalemle, “Majoriter seçimden yana mısınız” sorusunu (Evet) işaretlemeniz yeterlidir. O zaman meclisi baştanbaşa temizleyip kendi istediğimiz adayları milletvekili seçme hakkına sahip olacağız. Değişiklikler başlayacak, korkular buharlaşacak ve hayatımız normalleşecektir. Sayın okurum, inanmanı isterim, senin gibi, ben de sıkılıyorum, bir adamın şimdiden kalkıp ben 5 sene sonra Cumhurbaşkanı olacağım böbürlenmesinden. İnsanın içi değil bir düğüm, düğüm-düğüm oluyor hiddetten.

GERB hükumeti, Bulgaristan’da üçüncü nesil komünist idareci kör düğümüdür.

İki dönem iktidar olan bir partide bakanlıklarda çalışan bir tek Pomak, Türk ve Romen milletvekili yoksa kendiniz düşünün artık. Kültür Bakanı Vejdi Raşidov’u bizden biri saymıyorum.  Bunlar “soya dönüş” zulmü uygularken bizden hırslarını alamadılar sanki. Merkez idareden iyice kazındık. GERB’in iktidara çektiği bakanlar, bakan yardımcıları ve genel müdürlerin hepsi eski BKP MK Politik Büro üyelerinin, gizli servis “DS” vb. generalleri evlatlarıdır. Bu durumu 6 Kasım 2016’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde GERP adayının eski komünist generallerden birinin kızı olan Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fındıkova’yı aday gösterme hazırlıklarında da izliyoruz.

Bu seçimlerde biz kendi adayımızı göstermek ve ona oy vermek zorundayız.

Biz halen Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı çıkarabilecek kadar güçlü olmadığımızı bilsek de, artık toparlandığımızı, derneklerimizde birleştiğimizi, ayağımızın yere bastığını ve haklarımız uğruna hareket halinde olduğumuzu mutlaka göstermeliyiz. Biz, seçmen kitlesi olarak,  haktan yana, gerçekçi, ahlaklı, çalışkan, yardımsever, hatta kendi devletimizin demokratikleşmesi, halkın menfaatlerine hizmet etmesi için, çocuklarımızın huzuru için elinden geleni yapmaya her zaman olduğu gibi şimdi de hazırız. 6 Kasım sabahı da sandık başında olacağız. Bu çözülmeyen düğümleri çözme yolumuzdur.

Biz bir prenslik, krallık veya sultanlık değiliz.

Cumhurbaşkanlığı kimseye miras kalmadı.

Geçen hafta Başbakan Borisov şöyle bir açıklama yaptı:

Bu seçimlerde değil, gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanı ben olacağım.” Sanki Cumhurbaşkanlığı dede mirası veya baba çiftliğidir. İşte bu sözler bile Bulgar totaliter komünist kalıtının kendisini siyasi iktidarın veliahdı hissettiğine kesin kanıttır.

1944’ten beri yerleşen zihniyet asla değişmemiştir. 1990’da Türkler, Pomaklar ve Romenler Demokratik Güçler Birliği’ne karışsaydı ve Bulgar halkıyla demokratik birliğini pekiştirebilseydik, bugün bu yüz karası durumu yaşamayacaktık. Ve bu yazımda anlatmaya çalıştığım bu çözümü her gün zorlaşan durumun son 26 yılda daha da kör düğümleşmesinde Ahmet Doğan ekibinin büyük katkısı olduğunu ve 6 Kasım 2016 seçimlerinde oynamaya hazırlandıkları oyunla da çıkmazın darboğazına hizmet edeceklerine eminim.

Durum şudur: Ahmet Doğan kendini Bulgaristan azınlıklarının ömürlük çobanı zannederken,  Boyko Borisov da kendini ömürlük Başbakanı ya da ömürlük Cumhurbaşkanı zannetmeye başladı ve bambaşka havalara girdi.

Bu durumda Bulgaristan’da insan haklarını, hele azınlık topluluklarının hak ve özgürlüklerini hiçe sayan totaliter komünizmin ömrü 1989’da bitmedi. 2016’da da devam ediyor. Bu gerçek asla inkar edilemez, gün gibi parlıyor.

Son yıllarda bize Müslümanların adına yeni-liberalizm denen “mağdurun yanındayız” kapanı kuruldu. Biz ev köpeği gibi hep onlar için koşarken, kendi hak ve özgürlüklerimize, memleketimizin adaletleşmesine ve demokratikleşmesine asla erişemedik, sürekli geç kaldık, hep son an soluğumuz yetmedi. Gelin şimdi şöyle bir duralım ve bakınalım. Arkadaşlar bu defa kendi adaylarımıza oy verelim ve bu düğümü yavaş yavaş çözmeye başlayalım. Türkiye’de yaşamamız bizi avutmasın!

***

Bir iki başka kördüğüme de değinmek istiyorum.

2016 Bulgaristan’ı duvara dayamış problemlerdir bunlar.

Bir/ “Belene” Atom Elektik Atom Santrali inşası. Kuzey Bulgaristan’da 8 yıl önce HÖH partisinin de sosyalistlerle birlikte iktidarda olduğu bir zaman kesiminde başlayan bu dev kuruculuk için şimdiye kadar 3.5 milyar US Dolar harcanmış. Oysa ne sözleşme imzalanmış ne alıcısı ne satıcısı belli. Rusya’ya 2 adet reaktör sipariş edilmiş. Parasını ödeyemeyince ve  şantiye kapısına anahtar vurunca Uluslar arası Arbitraj Mahkemesine düşmüşüz, ödememiz gereken para 562 milyon Euro, ödemediğimiz her gün için faizi de 162 bin Euro. Gel keyfim gel. Ödemek istesek para yok. Ödemesek durumun vaziyeti bel kırıyor.

Ve işte bu noktada biz suçlular nerede?, sorusunu soruyoruz.

Bu inşaatı kime sorup da başlattınız? Bu parayı kim ödeyecek? Her gün yanlış üstüne yanlış yaparken Rusya pençesinden nasıl kurtulacaksınız? Ve daha binlerce soru.

Suçlular nerede. Bakan Ovçarov –baş usta- nerede. Savcılık nerede? Yoksa devlet bütçesinden saçılan paraların kişisel sorumlusu yok mu?  Başbakan Borisov’un çözemediği kördüğümlerden biri budur. Ökçesi vurmuyor onun bacağına pranga takılmıştır. Yoksa modern dünyada KGB ajanlığı yakmak devleti borçlandırma tuzakları kurmak mıdır?

Şimdi anlıyorum A.Doğan’ı neden kapalı tutuklarını…

İki/ Anlatacağım vakanın psikopatlıkla alakası yok. Anına “Güney Akım” denen ve ucunda kısaltılmış adı HAP olan ve açılımını bilmediğim bir boru hattı var. Bu tasarıma göre, “Güney Akım” doğal gaz boru hattına Varna’dan girecek olan akaryakıt Kuzey Bulgaristan’da ikiye ayrılacak ve bir kolu Sırbistan’a ve devamında Güney Avrupa ülkelerine yayılırken, ikinci kolu da Makedonya, Yunanistan ve Arnavutluğa doğru ilerleyecekti. Tutarı 2 milyar Euro olan borular Varna limanına indi, bunların bağlantıları, somunları, kaynak makineleri, pompaları var, onlarda konteynerler geldi. Ama anlaşılan Ruslarla anlaşmamız yok. Avrupa Birliği de bu işe hukuksal garanti vermiyor.

Bu da çok katlı bir kördüğüm! Belki de günlerde Başbakan Borisov’a baş ağırı yapan en büyük olay. Kimi defa niyetle gerçek birbirini tutmuyor. Rusya’yı çok mu gücendirdik acaba ki, sanki bize “benim dalımı kıranın, ben ağacını sökerim” diyor. Bu yazımı yazarken benim moralim bozuk değil, ama iyi de değil. İdareci yeteneği olmayan insanlara devlet idaresi verilince, olan ortada… Oyumuzu şimdi de onlara versek ne değişecek ki?

***

Bizde bu örnekler çoktur. Hepsini sıralasak da değişecek bir şey yok. Türkler göç edince ekonomi çöktü, devlet gerginlikten kurtulamadı. Durumu şöyle tarif etsem diyorum: Yöneticilerin hepsi kravatlı, arabalar lüks, yemelerinde içmelerinde kusur yok. Sanki dertleri yok ama varmış gibi. Kötü değiller ama iyi de değiller. Başbakan, Cumhurbaşkanı seçimini kazanamazsak, istifa edeceğim dedi. Yani kördüğümü çözemiyor

Arkadaşıma katılıyorum:

Aslında ben de iyimserim!

Sizler de yarın sabah, göçebe leylekler yola koyulmadan,

Doğacak yeni güneşe rengârenk umutlar bağlayın.

Yazar