Hayat Avrupalı olmanın hem çok kolay hem de hiç de kolay olmadığını hepimize her gün gösteriyor. 2014 yılı “Avrupalı Vatandaşlar” yılı ilan edildi. Hepimiz bir beklenti içindeyiz. 2013’ın il yarısında, tarihin en büyük gönüllü insan topluluğunda işler huzurlu geçmedi.

 

Avrupalı olmak, pasaport cebinde bin uçağı ver elini eski kıtanın arzuladığın cennet köşesi anlamıyla sınırlı değildir.  Evet, Sofya’da kahvaltı edip, Viyana’da öğle yemeği yemek ve akşamı Paris’in “Shanzelysees” de geçirmek artık olası. Yazın İspanya’da domates toplayıp kışı Ruen Belediyesi köylerinde sırt üstü yatarak geçirmek de mümkün. Viyana’da 5 ay inşaatlarda çalışıp eve 10 bin evro ile dönüp köyde ve kasabada ince uzun gezmek de bir ihtimal.
Tüm bunlar genel geçerli AB vatandaşlarına tanınmış insan hakları kapsamındadır. Bu olanaklardan her gün her yerde yararlananlar çok.
Bir de AB içinde kaynayan ve kaynarken taşan kazanlar var. 2013’te Yunanistan, Güney Kıbrıs, İtalya şu günlerde Macaristan mali açıdan felaket günleri geçiriyor. Bizim de elimiz kolumuz bağlı. Aralık 2012 elektrik faturalarını ödeyemeyince,  Ocak 2013’te ayaklandık. 12 Mart seçimleri durumu değiştirmedi. Ocakta başlayan sosyal patlama 23 Temmuz gecesi Milletvekilleri ile 3 bakanın parlamento binasına hapsedilmesiyle daha da derinleşti.
Adına “Gece İsyanı” denen bu BAŞKALDIRI, , AB Başkan Vekili Bayan Vaviam Reding ‘in Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ile birlikte Sofya’da Ordu Evi’nde 40 günden beri gösteri yapan kitle temsilcileriyle görüşmesinden sonra gemlenemedi. Bayan Reding, “protesto eylemcilerinin isteklerinin dikkate alınmalıdır!” dedi.
Protestocu kitlenin mafya ile oligarşinin iktidar yolunu kesme çabalarına destek veren Brüksel temsilcisi, “mafya ile oligarşinin hakim olduğu yerde demokrasi olamaz, tekel fiyatları serbest pazar ekonomisini çökertir” demekten çekinmedi.
Sofya mitinglerinde yükseltilen “Yeni Hükümetlerin Sivil Toplum Örgütleri Kontrolünde olacak!” sloganını açmadı. Aslında bu tarihsel direnişin temel isteklerinden biriydi.
AB sözcüsü Olivie Bay Gece İsyanı hemen değerlendirdi. Ne hükümetten ne de muhalefetten yana tavır aldı. Gelişmeleri yakından izlediklerini açıkladı.
Son gelişmeler, orta kesim, aydınlar ve üniversiteli gençlerin isyanı, Bulgaristan kamuoyunu, ülkenin ana köylü ve kentli emekçi sınıfını uyandırdı. Türkiye’deki soydaşlarımız ve Batı Avrupa ülkelerinde işte olan kardeşlerimiz gözlerini Sofya’ya çevirdiler. Olaylar TV’e canlı takip ediliyor. İnternetin  “İstifa” sayfalarına binler akın ediyor.
2014 “Avrupalı Vatandaşlar” yılı, tartışma başlattı, yorumlara yol açıyor.
Hayat, AB vatandaşı olmanın ne anlama geldiğini sınıyor. Ortak bir Anayasası olmayan AB üyesi 28 devlet iç işlerini kendi Anayasa ve yasalarına göre yürütüyor. Örneğin, Bulgaristan’daki ana dilde öğretim eğitim problemi Brüksel’de çözülemiyor. Bulgaristan’ın iç işi olarak algılanıyor.
Güney Doğu Avrupa devletlerinde yasama yönetim ve yürütme sistemleri kap değiştirdi ama özünü değiştiremedi. Örneğin bizde, politik sahneden düşen Komünist Partisi, totaliter rejim erimedi, yok olmadı, kendini her adımda hissettiriyor. Olayları bu açıdan değerlendirirken, biz, “tarihini bilmeyenin geleceği olmaz.” atasözümüze şu anlamı veriyoruz. Geçen yüzyılın 90’lı yıllarının değişim rüzgârı Jivkov rejimini yıktı, aktörler değişti ve aynı oyun hep sahnede. Bu öz anlatımın Türkçesi şudur. Saz aynı, türkü aynı; çalanlar söyleyenler farklı.
Günümüzde politik sahnede iki parti var.
1.   Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP),
2.   Vatandaş Birliği Partisi GERB.
Birincisinin Başkanı Sergey Stanışev, BKP MK Politik Büro üyesi Dimitar Stanışev’in oğludur.
İkincisinin Başkanı BKP MK Genel Sekreteri Todor Jivkov’un korumasıdır.
Bu iki politik parti arasındaki kapışma amansız olduğundan, AB Başkanlığı bu konuda açık taraf olmak istemiyor. Aslında didişenler aynı kümesin iki horozudur.
Bu iki partinin ikisi de yani ne BSP ne de GERB biz Türklerin etnik haklarımızı tanıyıp, özgürlüklerimize daha geçen yüzyılın 70’li yıllarında  bağlanmış oldukları  kelepçeleri söküp insan gibi hür ve adil yaşamamıza yol vermediler ve vermiyorlar.
Bu iki politik gücün arasına sıkışmış durumda olan,  bir de sözde etnik Müslüman partisi olarak geçinen, Hak ve Özgürlükler Hareketi zar zor solumaya çalışıyor. Türk, Pomak ve tüm diğer Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini tanımak ve yaşatmak için kurulan bu parti, Bulgaristan Cumhuriyeti Avrupa Birliği’ne giriş bildirisini imzalarken “ülkemizde tanınmamış azınlık hakkı olmadığını yazılı olarak dünyaya beyan etti. Hem de hiçbir öz hakkımızın tanınmamış olduğu bir ülkede ve dönemde.
Bu, çok üzücü bir olaydır. Şekil ile öz arasında ters düşmedir. Görüntü ile niyetin zıddiyetidir. Yaralanmışı sakat yaşatmanın kör yoludur.
Şimdi ne olacak 2014 ’te “Avrupalı Vatandaşlar” törenlerinde köçek oynayıp göbek atacağız. Şu AB hakkında pek çok gördüm, işittim de, benim bildiğim hep şudur:
Günümüz dünyasında etnik azınlıklar için de yurt tutulacak yeni bir yer kalmamıştır. Vatanımız Bulgaristan’dır. AB üyeliğimizle Vatanımızda herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bizim bu yeni ortama ve koşullara alışmamız daha nice yıllar alır. Bundan dolayı, hepimiz üzerinde yaşadığı toprağın değerini çok iyi bilmek zorundayız. AB üyeliğimiz bu bakıma biz Bulgaristan Türkleri için derin ders alacağımız bir gerçekliktir. Çünkü tarih af edici değildir.
Bizim kendi aramızda geçen konuşmalarımızda bu olaya şöyle değiniyoruz:
Bulgar devletini ve AB üyesi diğer 27 devleti oluşturan farklı etnik grupların elbette ki kendilerine özgü inanışları, kültürleri, yaşam tarzları vardır. Bunlar her devletin çok kültürlü olmasının bir göstergesidir. Bizim yanık sesli çoban kavalımızın namelerini yaratan kavalın delikleridir. Deliklerden biri bozulursa ya da ona yanlış bozulursa namelerimiz bozulur. Avrupa Birliği’ne yeni bir uygarlığa katılmak için girdik. Bizim bu uygarlığa katkımız imanımız, dinimiz, kültürümüz ve dilsel özgünlüğümüzdür. Biz beyaz tenli bir ırkız ve tüm insan güzelliklerinin taşıyıcısıyız.
Yazımıza derin bir politik bunalımın analizi ve AB yönetiminin olaya bakış açısıyla başladık.
AB içinde bir arada yaşamanın koşulları vardır. Kavalı üfleyenin, usta olması gerekir. Kavga ederek yol alınmaz. AB içinde de yolda yürüyen bir yolcunun, bir devletin ufku görmesi yeterli değildir, muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi gerekir. Biz ufkun ötesinde sevenler ve sevilenler arasında özgür ve onurlu olmak istiyoruz.
AB üyeliğimiz bizin için bir açılım dönemidir.  Bugün iktidarda bulunanlar, ülkenin sorumluluğunu almış olanlar, iki gözlerini kapayarak uyuma, ihanet etme, yetersiz olma lüksüne sahip değillerdir. Bunu yapanlarsa hepimizi felaket bekliyor demektir. Onlar, uyurken tek gözlerini açık tutmak zorundadırlar. Bizi uyku tutmuyor.

Yazar