Eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 29 Şubat 2020 tarihinde Taliban ile Doha’da imzaladığı anlaşma ile Amerikan tarihinin en uzun süreli savaş misyonu olan Afganistan’dan çekilme kararı almıştır. Trump’ın bu taahhüdü ile başlayan çekilme sürecinin Ağustos 2021 itibariyle tamamlanması beklenmektedir. Böylece ABD’nin, 11 Eylül 2001 tarihinde yaşadığı bombalı saldırıların ardından başlayan bir dizi süreç dahilinde 7 Ekim 2001’de girdiği Afganistan’dan çıkmasıyla bu ülkede ve dolayısı ile bölgede yeni oluşumlar beklenmektedir; çünkü inşa edilmekte olan yeni dünya sisteminde küresel güç mücadelesinin merkezi, Ortadoğu sahasından Hint-Pasifik sahasına kaymaktadır. Durum böyle olunca “Yeni Büyük Oyun” adıyla inşa edilmekte olan yeni dünya sistemi mücadelesinde başlıca oyun sahası olarak Afganistan’ın öne çıktığı görülmektedir.
ABD’nin çekilmesinin ardından büyük iç savaşların yaşanmasının beklendiği bir süreçte; bölgesel ve küresel güçlerin ilgisinin yöneldiği Afganistan’da[1] Türkiye’nin Kabil Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın işletilmesini ve korumasını üstleneceği üzerinde bir dizi spekülatif haberlerle iç ve dış kamuoyunda uzun uzun tartışıldığı görülmüştür. Eş zamanlı olarak ABD ve NATO yetkililerinin Türkiye karar alıcı mekanizmaları ile uzun uzun görüştükleri, ayrıca Türkiye, İran ve Afganistan Dışişleri Bakanlarının da bu kapsamda toplantılar gerçekleştirdikleri uluslararası basın kuruluşlarında yer almıştır.
Bu süreç yaşanırken, Taliban terör örgütünün “Türkiye’nin de ABD ile birlikte Afganistan’dan çekilmesini istediği” haberleri gelmeye başlamıştır. Zira Taliban sözcüsü Süheyl Shaheen başta olmak üzere her platformda Türkiye’nin de Afganistan’dan çıkması gerektiği türünden açıklamalar yapan Taliban terör örgütü, dolaylı olarak Türkiye’yi tehdit de etmiştir. Ancak Türkiye öne çıkartılırken Afganistan’a yerleşmeye çalışan Çin başta olmak üzere diğer ülkelerden hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir.
Hattı zatında Afganistan’da olan ve olabilecek her türlü sorunun küresel ve stratejik olduğu[2] özellikle 1979 Rus işgalinden itibaren ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile küresel aktör olma yolunda hızla ilerleyen Çin, komşu ülke Afganistan’da yıllardır devam eden istikrarsızlıktan rahatsızlık duymakla birlikte kuzeydoğusundan sınır komşusu bu ülke ile karşılıklı olarak ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki büyük gayretleri de bilinmektedir. İlk ilişkilerin askeri eksenli olması ise dikkat çekmiştir; çünkü ülke fiilen ABD işgali altında, yönetimin de ABD kontrolündeyken böyle bir gelişme dikkatli gözlerden kaçmamıştır.
Öyle ki 2016’dan itibaren Afganistan-Çin askeri ilişkilerinin gelişmekte olduğu, Çin tarafından Afganistan’a iki adet nakliye uçağı verildiği ve uçak mürettebatlarının Çin’de eğitim aldıkları basında yer almıştır. Ayrıca Afganistan’ın Çin Büyükelçisi Janan Mosazai’nin “Afgan askeri birliklerinin bölgede aşırı gruplara karşı eğitim almak üzere Çin’e gidecekleri” bilgisini paylaşmasından[3] bir süre sonra 2018 yılı içerisinde bir Afgan Dağ Tugayı askeri birliğinin Çin’de eğitilerek Afganistan’a döndükleri bilgisi servis edilmiştir. Bu gelişmeler yaşanırken, çıkarlarına ters düşmesine rağmen ABD tarafının ısrarla sessiz kalması ilginç olsa gerek…
Dolayısı ile Ağustos 2021 sonu itibariyle ABD ve NATO müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesiyle oluşacak boşluğun “Büyük Oyuncu Olarak” Çin Halk Cumhuriyeti tarafından doldurulmak istenildiği belli olmuştur. Paravan olarak 7 Eylül 2013 yılında açıklanan “Tek Kuşak, Tek Yol Projesi / Kuşak Yol Projesi” şıkkını seçen Çin; Hindistan, Rusya ve ABD’nin aksine büyük bir gürültüyle değil, her zaman olduğu gibi profesyonelce ve sessiz sedasız hareket etmektedir.
Ancak unutulmaması gereken husus Çin’in Afganistan’da aktif olarak varlık göstermesi 1933-1973 yıllarında Afgan Şahı olan Muhammed Zahir Şah dönemine uzanmaktadır. Bu dönemde Çin, Afgan dillerinden olan Peştuca ve Dariceyi öğrenmeleri için binlerce Çinli genci Afganistan’a göndermiştir. Ardından gelişen ikili ilişkiler ekseninde Çin’in Afganistan’daki askeri ve ticari kapasitesi etkili oranda artış göstermiştir. İlerleyen zamanda Pakistan’ın da etkisi ve arabuluculuğu ile Afganistan ile Çin ilişkilerinde önemli aşamalar kat edilmiştir. 2000 yılında Taliban lideri Molla Ömer’i ziyaret eden Çin İslamabad Büyükelçisi çok büyük bir askeri/ticari anlaşma mutabakatı sağlamış ve o yıllardan itibaren Çin, Afganistan’a büyük yatırımlar yapmıştır[4]. Resmi verilere göre 2020 sonu itibariyle Çin-Afganistan ticaret hacmi 250 milyon dolara ulaşmıştır[5].
Rusya ve ABD’nin yıllar boyu Afganistan’da kalmalarında çok büyük etkiye sahip olan yer altı kaynakları, bu defa Çin’in başlıca hedefleri arasındadır. Zira üç büyük Çin devlet şirketinin milyarlarca dolarla Afgan bakır madenlerine yatırım yaptıkları bilinmektedir. Ayrıca demir, serum lityum, neodimyum, lantan, tungsten ve uranyum gibi kıymetli maden yataklarına da sahip olan Afganistan, Çin sayesinde gelecekte dünyanın sayılı zengin ülkeleri arasına girebilme kapasitesine sahip olabileceği unutulmamalıdır.
Çin, bu muazzam kaynaklara ulaşabilmek için Afganistan’ı da “Kuşak Yol Projesine” dahil etmek istediği muhakkaktır. Ancak bahse konu cevherlerin nakli için Pakistan/Peşaver-Afganistan/Kabil güzergahı başta olmak üzere otoyol, demiryolu ve enerji nakil hatlarına ihtiyacı olacaktır. Çin’in, her zamanki kredi verme taktiği ile Afganistan’ı borçlandırarak kendisine bağımlı hale getirmek istediği bilgileri gelmektedir. Bu arada kuşkusuz Çin’i düşündüren en önemli husus ise etkin güç konumunda olan Taliban meselesidir.
Ancak Taliban sorununu askeri alanda anlaşarak çözmeyi başaran Çin, üstelik Afganistan/Lagor vilayetinde faaliyette olan yatırımlarını ve teknik personellerini koruma hizmetini Taliban’dan alacak kadar ilişkilerini geliştirebilmiştir. Taliban, koruma hizmeti karşılığı Çin’den çeşitli silah temin etmektedir. Dikkat çeken husus ise bu silahların Taliban’a İran üzerinden ulaştırılmasıdır. Ancak Çin, Taliban ile ilişkilerini geliştirirken Resmi Afgan Hükûmeti ile de diyaloğunu sorunsuz bir şekilde sürdürmeyi[6] başarması ilginç olsa gerek; çünkü Çin için Afganistan’da kimin iktidarda/yönetimde olduğundan ziyade yönetimin özellikle Doğu Türkistan İslam Hareketi ile iltisak içerisinde olmaması gerektiği ile ekonomik ve politik çıkarlarına hizmet etmeleri üzerine odaklandıkları muhakkaktır.
***
Taliban konusu için bir parantez açmak gerekirse;
ABD ve NATO müttefiklerinin çekilme süreci devam ederken Afganistan’ın %80’ini kontrol altında tuttuğu iddia edilen Taliban ile barış görüşmeleri yapan merkezi hükumetin başarılı olamaması üzerine Taliban’ın saldırılarını arttırmaya başladığı görülmektedir. Özellikle kırsalda etkili olan Taliban’ın son günlerde vilayet merkezlerini hedef almaya başladığı haberleri gelmektedir. Afgan merkezi hükumetine bağlı ordu birlikleri ABD savaş uçaklarının da desteği ile savunma yapmaya çalışmaktadır[7]. Afganistan’ın en büyük kentlerinden biri ve kuzey bölgelerine açılan kapısı konumundaki stratejik Kunduz kenti başta olmak üzere Zaranj, Şibirgan ve Sar-i Pol kent merkezlerinin Taliban’ın kontrolüne geçtiği, Asadabad’ın da düşmek üzere olduğu bilgileri gelmektedir. Kunduz, Kabil ve diğer şehirlere bağlantılı yolların kavşağında yer alması ve Tacikistan sınırına yakınlığının yanında afyon ve eroin kaçakçılığı hattında olması gibi birçok açıdan önem arz etmektedir.
Ancak ABD’ sonrası merkezi ordunun Taliban karşısında dayanmakta zorlanacağı muhakkaktır. Bu arada İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada El Kaide terör örgütü için Afganistan’ın üs olmaktan çıktığını, Taliban’ın Afganistan çözüm müzakerelerine dahil edilmesi gerektiğini söylemiştir[8]. Sözlerinin devamında ise Taliban’ın legal bir tarafmış gibi “muhatap kabul edilmesi” imasında bulunması önemlidir.
***
Çin, Taliban ile ilişkilerinde Pakistan’ı ve Rusya’yı devre dışı bırakmış ve hareket sahasını daha da genişletmeyi sorunsuz bir şekilde başarmıştır. Esasında Pakistan da böyle olmasından memnun olsa gerek. Zira ABD ile olan ilişkilerinde sorun yaşamayacağı için her yıl aldığı 2-3 milyar dolar yardım gelmeye devam edecek, bir taraftan da Çin ile ilişkilerini kontrollü bir şekilde sürdürebilecektir.
Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husus ise Çin, 2015 yılı içerisinde Tacikistan’ın Afganistan sınırına ve Vahan Geçidi’ne yakın bir bölgede askeri üs kurmuştur. Böylece Orta Asya platosunun kalbi olan Vahan Geçidi’nden Pakistan’ın Umman Denizi kıyılarındaki stratejik Gwadar’a ulaşmaya çalıştığı görülmektedir; çünkü buraya Asya’nın en büyük ve çok amaçlı limanını inşa etmektedir. Ancak Çin, bu limana ulaşacak olan uluslararası otoyol güzergahının rahatlıkla ve istikrarlı bir şekilde kullanılabilmesi için Afganistan’da etkin bir şekilde var olması gerektiğini[9] elbette ki bilmektedir.
Dolayısı ile Çin, büyük Orta Asya hedeflerine ulaşabilmek için kilit bölge Afganistan’da etkili bir konumda olması gerektiğinden hareketle bu sahada Pakistan, Afganistan ve Tacikistan ile sessizce ama uzun bir süredir dost ülke blokları inşa etmektedir. Bu süreçte Çin’e en büyük destek İran’dan gelmektedir; fakat bu dostluk çok uzun vadeli olmayacaktır. İlerleyen süreçte inşa edilmekte olan yeni dünya sisteminin “Yeni Büyük Oyun” kurucuları İngiltere ile birlikte hareket edecek olan Çin, komünist dürtülerinin de etkisiyle İslami endeksli bir partner olan İran ile birlikte uzun vadeli birliktelik istemeyeceği muhakkaktır.
Sonuç Olarak;
Son yıllarda 100’den fazla şirketle sessiz sedasız Afganistan’da faaliyet yürütmeye başlayan Çin, bu ülkedeki etkili varlığını arttırarak belirgin hale gelmeye başlamıştır. Bu şirketler özellikle askeri iş birliği ile birlikte ağırlıklı olarak haberleşme, nakliye, metalürji alanlarında faaliyet göstermektedirler. Ayrıca petrol ve doğalgaz araştırmaları yapan şirketler de konuşlandırılmıştır. Bu yatırımlar Çin için jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik açıdan büyük öneme haiz Afganistan’ın istikrarlı ve güvenli bir ülke olmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu arada yıllarca ABD ile ortak çalışan Afganistan vatandaşları ki bunların bir kısmı Özbek ve Kırgız Türkleri ile Taciklerdir. ABD sonrası Taliban’ın katliamından korktukları için bir süredir ülkelerini terk etmeye başlamışlardır. Buna rağmen BM verilerine göre sadece Temmuz 2021 ayı içerisinde Taliban tarafından katledilen sivil sayısı 1.000 kişiyi aşmış ve 1.000.000 kişiden fazlası da korkularından evlerini terk etmek zorunda kalmıştır.
Katledilenlerin ve evlerini terke zorlananların ağırlıklı olarak Türk kökenli olmaları dikkat çekicidir. Dolayısı ile Taliban eliyle etnik bir temizlik yapıldığı anlaşılmaktadır. Etnik temizlik yapılırken bu arada Çin tarafından yetiştirilen Afgan Dağ Tugayı birliğinin Afganistan-Doğu Türkistan sınırlarında konuşlanması dikkat çekidir. Dolayısı ile bu tugay vasıtasıyla Uygur Türklerine karşı tampon oluşturulduğunun görülmesi, Türk yoğunluğu olan sahaların birbiriyle irtibatlarının kesilmeye çalışıldığını ortaya çıkartmaktadır.
Ciddi bir iç savaşın yaklaştığı varsayılan Afganistan’da Taliban’ın her geçen gün hakimiyet alanını genişletiyor olması, Taliban’ın arkasındaki güçlerin farklı hesaplar içerisinde olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile yeni bir vekalet savaşına ev sahipliği yapacak olan Afganistan, zengin yeraltı kaynaklarının paylaşımını da yaşayacak ama olan yine o toprakların asıl sahibi masum halka olacaktır.
Olacakları sessizce takip ederken bir taraftan da oyun kurucu olarak geri planda yer alanların İngiltere ve Çin olduğu muhakkaktır. Şimdilerin küresel gücü ABD ve Rusya rollerini yavaş yavaş bu iki aktöre yani Çin ve İngiltere’ye teslim edeceklerdir. İşte bu süreçte Çin inşa etmekte olduğu dost blokları ile coğrafyaya yerleşmeye çalışmaktadır. Dolayısı ile Çin bu şekilde bir taraftan batı sınırlarını güvence altına alırken, Pasifik sahasında direnmeyi sürdürecek olan ABD’ye karşı da vaziyet almaktadır.
Türkiye’nin Afganistan’da olmasını ve Hamid Karzai Hava Alanının işletilme ve korumasını üstlenecek olmasını eleştirenlerin; konuyu bu bilgiler ışığı altında ve Çin faktörünü de dikkate alarak “siyaset üstü olacak şekilde” bir kez daha değerlendirmeleri faydalı olacaktır.
Son söz olarak; Çin ve İngiltere tarafından yeni bir dünya sistemi inşa edilmektedir; fakat Türkiye ve Türk Dünyasının çarpanı 1945’lerde inşa edilen İki Kutuplu Sistem zamanındaki gibi zayıf değildir. Ancak Türkiye ve Türk Dünyasının karar alıcı mekanizmaları bir bütün içerisinde; “Eğitim, nitelikli eleman, küçük, orta ve ağır sanayii, bilişim teknolojileri, tarım ve hayvancılık…” gibi hayatın her sektörü ile hazırlıklı olmak zorundadırlar. Aksi halde kimse Türklere altın tepside refah seviyesi yüksek bir gelecek sunmayacaktır.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] Doğacan BAŞARAN; “Afganistan’da Yükselen Taliban Gerçeği ve Çin’in Beklentileri”, ANKASAM, 23.07.2021.
[2] Mustafa Cem KOYUNCU; “Çin’in Afganistan Politikası”, ANKASAM, 06.08.2021.
[3] Milat Gazetesi; “ABD Çıldıracak! O Ülkenin Askerlerini Çin Eğitecek…”, 06.09.2018.
[4] Halil SİLAHŞÖR; “Çin’in Afganistan’daki Varlığı Her Geçen Gün Daha Belirgin Hale Geliyor”, A.A., 16.06.2020.
[5] Begüm BARLAS; “Çin’in Kuşak-Yol Projesinde Afganistan’ın Rolü”, 14.01.2021.
[6] Halil SİLAHŞÖR; a.g.m.
[7] Haber Türk; “Afganistan’da Taliban, Kunduz Vilayet Merkezinin Bazı Bölgelerini Ele Geçirdi: 11 Ölü, 41 Yaralı”, 07.08.2021.
[8] Haber Türk; “İngiltere Başbakanı Johnson, Ülkesinin Afganistan’daki Askerî Misyonunun Sona Erdiğini Açıkladı”, 08.07.2021.
[9] Halil SİLAHŞÖR; a.g.m.