Konu: Demokrasi davasında aktif bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç var.
6 Kasımda 2016 günü Bulgaristan’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. 1990’dan sonra 5. Cumhurbaşkanı seçilecek. Daha önce Jelü Jelev, Petır Stoyanov, Georgi Pırvanov ve Rosen Plevneliev Müslüman-Türk seçmenlerin de oylarıyla seçilmişti.
Seçtik de oldu? Sorusunu sormakta haklısınız.
Cumhurbaşkanının elindeki en büyük silah “VETO” hakkıdır.
Veto hakkı ne demektir?
Başka hiçbir makama tanınmamış bir haktır. Meclisten geçen, fakat Cumhurbaşkanının halkın veya halktan her hangi bir topluluğun menfaatlerine, ulusal çıkarlara vb aykırı olduğunu gördüğü halde onu onaylamaz, durdurabilir, yeniden görülmesi için Halk Meclisine geri gönderebilir ya da Anayasa Mahkemesi’ne gönderip Anayasaya uygunlu konusunda görüş veya yorum talep edebilir. Bu bakıma “veto hakkı” çok önemli demokratik bir edinimdir.
Son dönemde Cumhurbaşkanı Plevneliev T.C.’deki soydaşlarımızı direk olarak ilgilendiren seçim günü sandık başına 2 seçimde gitmeyen yurttaşlarımızın “seçim listelerinden silinmesi” ve daha fazla aranmaması yasasını bozdu. Bu yasayı öneren, güya 18 milletvekili olan “Yurtsever Cephe” (PF) ve Makedon İç Devrim Harekeri (VMRO) ikili milliyetçi-ırkçı Türk düşmanı parti ortaklığı oldu. Geçen yıldan beri hükümet programını sözleşmesiz destekleyen bu ikilinin şansı yürüyor. Türklere karşı saldırılarını hiç kesmedi. HÖH partisinin parçalanmasına bayram etti. Kasım Dal önderliğindeki Milli Hürriyet ve Demokrasi Partisinin Reformcu Blok – beşlisine – sığınıp iktidara yükseldik havasına girerek mayhoşlaşmasından da yararlanarak iyice çıldırdı. Reformcu Blok oylarıyla Sofya’dan meclise giren Başkan Korman İsmailov, son iki senede Türkleri ötekileştiren dikenleri büyüyen “PF-VMRO” milliyetçi-ırkçılarına karşı tek söz söylemedi. Basında ve elektronik iletişim ortamındaki demeçlerinde denize girmeden yüzdüm masalları anlatıyor. Şu FETÖ-okullarında eğitim alanlar gerçekten de yalan dolan kıvırmakta emsalsiz hünerlere sahip niteliksel özellikler sergiliyor. Bravo vallahi. Şu da var tabii. Korman’ı seçen Sofya’lı Bulgar seçmen. Adam hatır için Meclis sandalyesi dolduruyor. Sofya’da kendisine oy veren Türk yok. Bulgar seçmen de besbelli “susarsan senden iyisi yok” demiş olabilir. Son 2 yılda Korman İsmailov’un Türk bölgelerine uğramadığı, dil, din, özgün kültürümüz, medeniyetimiz, üstün ahlakımız, edinimsizliğimiz, haksızlığımız, özgünlüksüzlüğümüz ve adaletsiz bir ortamda boğulmamız konularında bir demeç vermemesi, tek söz söylememesi dikkati çekiyor. İsmailov-Dal partisine Borisov hükümeti Eğitim Bakan Yardımcılığı görevini verdi. O görevi alan kızımızın suçlu olduğunu düşünüyorum. Koskocaman bakanlıkta bir kişi ne yapabilir ki. Ek ödemelere hükümet kararı, mevzuat değişikliğine bakan imzası gerek. 2016 Bulgaristan’ında yeni ders yılının açıldığı hafta yapılan açıklamalarda, okula giden öğrencilerin % 44’ünün okuduklarını anlamadığı, % 60’ının doğru dürüst yazamadığı, anne ve babanın birinci sınıf çağında 11 bin çocuğu okula göndermediği ortaya çıktı. Olay maddi yetersizlik olarak patladı. Eve beyinlerin çocuklarını okula gönderebilmek için bakanlıktan bir defalık 500 leva, her ay da 250 leva karşılıksız yardım istemesi kalbi en iyi çalışanların bile, kan dolaşımını durduracak nitelikte değil mi?
Bu rakamlar daha fazla karma bölgelerdeki, azınlıkların durumunu yansıtıyor. Her devlet azınlıklarla baş edemez. Olmayan bir şey zorla olmaz. Fakat eminim ki karma bölgeler için Avrupa Birliği Eğitim Komisyonundan ve Azınlıklar Komisyonundan –başa çıkamıyoruz, ek ödenek istiyoruz– dense yüzde yüz verilir. Bu gibi istekler Afrikanın insan ayağı basmamış bölgelerinden geldiğinde bile, olumlu yanıt buluyor, bulmuştur ve bulacaktır. Fakat insanlarımızdan yalnız “oy isteyen” halkımızı “oy kölesi” ve “gerçekleşmeyen umutlar kurbanı” eden Ahmet Doğan-Lütfi Mestan-Kasım Dal-Korman İsmailov, İmamov, Oktay, Ünal vb vb tayfası halkımıza karşı el ele vermiş ve yeminli hareket ediyor. Kendilerinin tuzu kuru. Korman kendisi FETO enstitüsünde okumuş, Doğan diplomasız ama oğlu Erol Londra’da okumuş, Ünal’ın oğlu (ne okuduğu belli olmasa ve bir işe yaramasa da) Amerika’da okumuş, Osman Oktay’ın oğulları Sakarya’da Şeker Bank burslusu olarak tahsil görmeye çalışmış ve sonu olmayan bir liste. Yalnız FETÖ merkezlerinde kafası yıkananların sayısı 3 bin kişi… Al birini vur ötekine. Başımıza gelecek varmış. Bu bakıma Kasım Dal mutlu. Okumadan diploma elde etme yolunu bulmuş ve kardeşim ben kafamı boş şeylerle doldurmadım. Boş olsun benim olsun. Bulursak bir yerden bir şey atasız içine diye böbürleniyor. Kendisine hak veriyorum. İşe yaramayan bilgilerin hamalı olmaktansa boş kafa gezdirmek belki de daha hayırlıdır. Bu listede halkımızın, Türk tabanının, Pomak kardeşlerimizin, Çingene milletlilerimizin evlatları yok. Onlar okumaya layık değildir… Bu yüzden bizde işsizlik meslek oldu. Gün boyu sokak ölçmek meslek oldu.
Bizim 6 Kasım’da oy vereceğimiz Cumhurbaşkanı adayımız bu konulara seyirci kalmayacak bir siyasetçi olacaktır. Bulgaristan tarihinde halkın, emekçi kitlelerin, değişik bölgelerde yaşayanların, emekli ve çalışanların birbirinden bu kadar uzaklaştığı görülmemişti. 26 yılda 827 okul kapandı, ama bunlardan en fazlası karma bölgelerde, Çingene mahallelerinde olmayan okullarda ise, söz bile etmek istemiyorum. Birçok yerde okullar saya yapılmış…
Neymiş efendim? Berlin’in bilmem hangi üniversitesinde Çingene Alfabesi uydurmaya başlamışlar. Ölme eşeğim ölme! Bu işin başı olan ve artık doçent doktor oluveren Küçükov’tan önce Çingenelerin tarihi istenmiş. O da Çingenelerin Bulgaristan’a Osmanlıdan önce XI ve XII. asırda Bizans’a geldiklerini anlatmış. Ama Bizans tarihinde onları anlatan özel bölümler olmadığından genişlet demişler. Atalarının kemiklerinin Hindistan’ın Racistan ve Pencap eyaletlerinde çürüdüğünü, koskoca Avrupa’da bir Çingene mezarlığı olmadığını, o kadim zamanda yola çıkarken cahil oldukları için okuyup aydınlanmaya bir türlü heveslenemediklerini, Türklerden başka onlara aydınlık ruhu aşılayan başka bir millet karşılamadıklarını yazmış.
Anadolu ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya giderken Rumeli’de kalanlara “lomi”, “domi” ve “romi” dediklerini ve bugün Bulgaristan’da ”Yerli”, “Kardaraş” ve “Kalaycı-Burgucu” soylarında üç ayrı klan yaşadığını, İslam dinini kabul etmiş olanların en kalabalık azınlık olduğunu, onlara “Türk Çingeneleri”, “millet” yani “Müslüman” dendiğini yazmış.
Görüştük. Küçükov’a Müslüman Çingenelerin hırsızlıkla, dolandırıcılıkla, dalaverecilikle, tefecilikle işi olmaz. Osmanlıda toprak işlemeyi ve tütün gibi teknik kültürlere gerekli alet edevat üretimiyle uğraşan zanaatçılardır. Düğün-kına, sünnet töreni arkadaş toplantılarında müzik çalar geçinirler. Bnları yazdın mı?, diye sordum.
Ben “Kardaraşım”, diğerlerinin yaşamını pek bilmem, dedi. Ardından, sen şimdi bu üç grup Çingene’den hangisi için Alfabe ve ders kitabı hazırlıkları görüyorsun, dedim ve yanlış yapıp Müslüman kardeşlerimiz için Alfabe icat etme lütfen, onlar bizim dilimizi konuşuyor, Türke ve Türk ahlakıyla, kültürüyle yaşar, camilerimizde yerleri var, kabristanlıklarımız ortaktır, diye anlattım.
İyi olduk da görüştük dedikten sonra, şu Almanların elindeki istatistiklere göre, biz Çingeneler 2050’de 3 milyon, asrın sonunda da 7 milyon oluyoruz Bulgaristan’da onlar da 300-400 bin kalacaklarmış. Özel haklar talep edeceğiz, diye yandı parladı.
Söz arasına girerek her bou, soy, klan devlet kuramaz, kursa da uzun ömürlü olmaz, kendinize gölge seçmek zorundasınız, diye ekledim.,
Hadi hayırlısı dedi ve ayrıldık.
Konumuza dönelim:
Unutmayın düne kadar aynı topraklarda kurulan Toplama Kamplarında yüz binlerce Çingene üçüncü sınıf ve kültürsüz, Avrupa’yı kirleten insanlar olarak yakılmıştı. Hatta Bulgar Çarı III. Boris de Batı Trakya ve Makedonya’da 1942’de işgal edilen topraklardan 20 bin Çingeneyi hayvan vagonlarına doldurup bu kamplara gönderdi ve hepsi yakıldı, sabun yapıldı. Ve bugün Bulgaristan’da adım adım faşizm kapısına yaklaşan aynı zihniyettir. Hiçbir etnik azınlığın Alfabe Kitabı olmaması trajed,s,nde daha önce yaşanmıştır. Milyonlarca kitabın yakıldığı asır, bir sayfa gerisidir. O eski insan düşmanlı bizde sis gibi çöküyor topluma. Yeni faşistler, Nazi Almanya’sında yalan makinesinin başı olan Göbels’ın taktiğini kullanıyorlar.
“Bizde azınlık yok!” “Bizde Çingene Yok!” “Bizde Türk Yok!” “Bizde Pomak zaten yok!” “Kitaba ihtiyaç yok!” “Yok, da yok!” Bizim kuşak seçim süpürgesini iyi kullanıp bu tokları çöpe atmazsa, biz bir yoklar ülkesi olacağın….
Basın yaşan yazıyor, radyo yalan konuşuyor, TV programlarında yalan anlatılıyor. 100 kişilik 1000 köfteli sofralar kuruluyor ve insanların kafasına yalan dolan akıtılıyor. En kötüsü de, yalanlar toplumda tutuyor vevatanımız adım adım faşizme gidiyor.
Yarın bu yazımı bir daha oku lütfen ve paylaş.
Olay çok ciddi kardeşler.
Devam edecek.