Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban, bir heyet oluşturarak; ülkeyi terk eden eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah ve Hizb-i İslami Partisi lideri Gülbeddin Hikmet Yar ile bir görüşme gerçekleştirildiğini ve yeni yönetim tarafından “kapsayıcı İslami hükumet” kurulacağını duyurmuştu.
7 Eylül 2021 günü Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid, Afganistan’da yeni hükumette yer alacak isimleri açıklamıştır. Buna göre Afganistan’da Taliban tarafından kurulan yeni hükumetin başına Taliban’ın 2013 yılında ölen kurucusu Molla Ömer’e yakın isimlerden Molla Hasan Ahund, yardımcıları Molla Abdulgani Birader ve Abdusselam Hanefi, savunma bakanı Molla Ömer’in oğlu Molla Muhammed Yakub, içişleri bakanı ise ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hakkani örgütünün kurucusunun oğlu Siraceddin Hakkani’nin getirildiği görülmüştür. Ne kadar süreyle görevde kalacakları açıklanmamakla birlikte tüm atamaların vekaleten yapıldığı beyan edilmiştir.
***
Taliban’ın hükumet kurma çalışmaları uluslararası kamuoyu tarafından da dikkatle takip edildiği bilinmekte ve görülmektedir. Örneğin hükumet kurulmadan önce açıklanan;
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Sözcüsü Stephane Dujarric bir basın brifinginde “Genel Sekreter’in Taliban’a mesajı daha önce de dediği gibi ve kapsayıcı bir hükumet kurması, kadınlar dahil insan haklarına saygı duyması, son 20 yılda zor kazanılmış hakların buharlaşmaması ve Afganistan’ın terör üssü olarak kullanılmaması” ifadesini kullanmıştır.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg; “Rusya ve Çin de dahil, uluslararası toplumun Afganistan’ın terör örgütlerinin istedikleri gibi hareket edebileceği, ülkelerimize karşı saldırılar hazırlayabileceği, düzenleyebileceği, planlayabileceği ve finanse edebileceği bir yer haline gelmesini önlemesi konusuna kesinlikle katılıyorum” açıklamasını yapmıştır.
Dolayısı ile her ne kadar kapsayıcı bir hükumet kurulması yönünde uluslararası kamuoyunun önde gelen isimleri tarafından çağrılar yapılmış olsa da Taliban liderleri tarafından “Dünya toplumuna açık ve izole edilmemiş bir ülke istediklerini” beyanla “Taliban dışındaki unsurların da yönetime dahil edileceği ima” edilmesine rağmen kurulduğu açıklanan hükumet içerisinde yer alanlar incelendiğinde, Taliban yapılanması dışında isimlerin olmaması kapsayıcı bir yönetimin oluşturulmadığını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
***
Uluslararası kamuoyunun Afganistan’da merakla takip ettiği bir başka husus ise ülke ekonomisinin dibe vurduğu bir süreç yaşanırken, yeni yönetimin ekonomi ve tanınırlık sorunlarını nasıl aşacağıdır. Zira 15 Ağustos 2021 tarihi itibariyle Afganistan yönetiminin Taliban tarafından devralınmasıyla birlikte; birçok finans yetkilisi Afganistan’ı terk etmiştir. Afganistan’ın ülke dışında 9 milyar dolarlık rezervi olduğu, ancak Taliban hükumetinin uluslararası düzeyde tanınırlığı olmadığı için bu rezervlere erişemediği bilinmektedir.
Ayrıca fiyatlar ve enflasyon doğru orantılı olarak artarken, Afgan parası Afgani ise değer kaybetmekte ve dolayısı ile ekonomik kriz daha da derinleşmektedir. Bir de gayrisafi yurtiçi hasılanın %40’ına tekabül eden uluslararası yardımların durdurulmuş olması[1] ekonomiyi içinden çıkılması güç bir duruma getirmektedir.
Ekonomisi bu kadar kötü durumda olmakla birlikte Afganistan, maden zengini bir ülkedir. Afganistan’ın yer altı kaynakları uluslararası kamuoyu tarafından genellikle bilinmiyor olsa da maden konusunda dünyanın en zengin bölgeleri arasında yer almaktadır ve maden rezervlerinin 1 trilyon doları aştığı değerlendirilmektedir. Altın ve gümüş madenleri açısından da zengin yataklara sahip olan Afganistan’ın, dünyanın en değerli zümrüt ve yakut rezervlerine sahip olduğu da çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Dolayısı ile istikrarlı ve uluslararası tanınan bir yönetim iş başına gelmiş olsa ve bu kaynakları işletebilse dünyanın önemli ekonomilerinden biri olması işten bile değildir.
Bu arada mevcut durum itibariyle yaşanan ekonomik krizin daha da uzaması halinde kırsal kesimlerden şehirlere kitlesel göç hareketleri bekleyen stratejistlerin, ekonominin tamamen çökebileceği uyarıları yaptıkları görülmektedir. Taliban ise yaptığı açıklamalarda yeni hükumetin kurulmasıyla birlikte yaşanan sorunların aşılacağını vadederken, sorunların çözümü için uluslararası kamuoyuna Afganistan ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sürdürmeleri çağrıları dikkat çekicidir. Ancak Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban’ın uluslararası kamuoyu tarafından (henüz) resmi olarak tanınmaması ilişkilerin nasıl yürütüleceği sorununu ortaya çıkartmaktadır.
***
Önceki Taliban yönetimini sadece Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tanımış olsa da birçok dünya liderinin Taliban hükumeti kurulmadan önce resmi bir tanıma işareti vermediği ve böyle bir taahhütte bulunmadan; örgütün icraatlarına bakacakları, diyaloğa uygun ve istekli bir hükumetle, düzenli bir yapı oluşup-oluşmayacağını görmek için zamana ihtiyaç duyulacağı gibi çeşitli açıklamalarda bulundukları görülmüştür.
Bu arada bölgenin güçlü ülkelerinden Çin, Rusya ve İran tarafının ise tanıma sinyalleri verdikleri bir süreç yaşanırken NATO üyesi Türkiye’nin nasıl bir tutum sergileyeceğini merak eden ulusal/uluslararası yapıların olduğu da bilinmektedir.
***
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, daha önceki açıklamalarında Taliban hükumetini kurulur kurulmaz tanıma gibi bir niyetinin olmadığını ifade ederek “Ona daha çok var” derken, ABD Dışişleri sözcüsü Ned Price, Afganistan’daki gelişmeleri “yakından izleyeceklerini” beyan etmiştir. Ayrıca Price, kurulacak Taliban hükumetini kastederek; “Teröristleri barındırmayan ve nüfusunun yarısı olan kadın ve kız çocuklarının temel hakları da dahil olmak üzere halkının temel haklarını koruyan geleceğin Afgan hükumeti, birlikte çalışabileceğimiz bir hükumet olur. Tersi de geçerlidir. Bu hususları yapmayan bir hükumeti desteklemeyeceğiz” diyerek, şartların oluşması halinde üstü kapalı olarak Taliban hükumetinin tanınabileceğini ima ettiği görülmüştür.
Ancak gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir husus var ki önceki ABD Başkanı Donald Trump, Taliban ile bizzat bir çekilme anlaşması imzalamakla aslında uluslararası hukuk açısından Taliban’ı defakto olarak tanıdığı değerlendirilebilir.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, 2021 yılı Ağustos ayı içerisinde “Taliban hilafet kurarsa uluslararası arenadan kopar ki böylesi bir devletin diplomatik açıdan tanınması söz konusu olamaz ve böyle bir devletle uluslararası yardım programları da yapılmaz” demiştir. Bu arada Taliban’ın yönetimi ele geçirene kadar Afganistan, Almanya’dan kalkınma yardımı alan ülkeler içerisinde ilk sırada yer almıştır. 2021 yılı içerisinde Almanya tarafından 250 milyon Euro yardım öngörülmüş ama yardımlar durdurulmuştur[2].
Almanya için çalışmış olan insanları ülke dışına çıkarmayı sürdürme ve emniyete alma konusunda 2021 Eylül ayı başında bir açıklama yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, “çok acı bir gelişme” olarak tanımladığı Afganistan süreci için “Taliban ile konuşmak zorundayız” demiştir. Daha önceki bir başka açıklamasında ise “Siyasi olarak tanıma olmasa bile diyalog içerisinde olmalıyız” diyen Merkel’in yeni kurulan Taliban hükumetine nasıl bir yaklaşım sergileyeceği merak ediliyor olsa da yakın bir zamanda zımnen bir tanıma olacağı değerlendirilmektedir.
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borell, 3 Eylül 2021 tarihinde Slovenya’da toplanan AB dışişleri bakanları toplantısında, “Taliban’ı ülkenin meşru hükumeti kabul etmeyeceklerini ve bu hareketle her türlü ilişkinin sadece Afgan halkını korumak amacıyla ve sıkı şartlara bağlı olarak kurulabileceğini, güvenlik konusundaki koşullar yerine getirilirse koordineli bir şekilde çalışmaya karar verildiğini” beyan etmiştir.
Borell, AB’nin Afganistan’da Taliban hükumetini tanımayacağını açıklarken ayrıca “mültecilerin tahliyesi konusunu takip etmek ve Taliban’ın güvenlik ve insan hakları gibi konularda vaatlerini yerine getirip getirmediğini izlemek amacıyla, Kabil’de bulunduracağı AB temsilciliği üzerinden Taliban ile temasın devam edeceğini” de söylemiştir.
Bu arada AB Konseyi Başkanı Charles Michel bir açıklamasında “ABD’nin Afganistan’dan çekilme konusunda Avrupa ülkeleriyle hiç istişarede bulunmadığını ve yaşanan krizin Avrupa’nın stratejik özerkliği fikrini güçlendirdiğini” söylemiştir. Sözlerinin devamında Michel, “Afganistan krizi, biz Avrupalılar için aynaya bakma ve kendimize şunu sorma zamanıdır. Gelecekte jeopolitik ortamda bugünkünden nasıl daha fazla etkimiz olabilir? Çıkarlarımızla uyumlu olacak şekilde olayların akışını etkilemek için nasıl hareket edebiliriz?” diyerek, AB tarafından ABD ilişkilerinin sorgulanarak dış politikalarında daha bağımsız hareket etme eğilimlerinin artacağını da ima etmiştir. Dolayısı ile ilerleyen süreçte AB-ABD ilişkilerinin farklı bir sürece girmesi beklenmektedir.
Ayrıca başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkelerinin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini fiyaskosu olarak tanımladıkları ve sorumluğun hükumetler ve gizli istihbarat servislerinde olduğunu açıklayanların olduğu görülmektedir. Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’in “Afganistan acı bir son, ağır bir mağlubiyet, Afganistan’da Batı büyük bir yenilgiye uğradı. Bunun kalıcı bir mağlubiyet olup olmayacağına ise Avrupa ve ABD’de bundan sonra atılacak adımlar karar verecek” sözlerinden de AB-ABD ilişkilerinin geleceğini ilerleyen sürecin belirleyeceği anlaşılmaktadır.
İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, Pakistan’ı ziyareti sırasında, Afganistan’da kurulan yeni Taliban hükumetini tanımayacaklarını ancak Afganistan’ın yeni realitesi ile de yüzleşmek gerektiğini, ülkenin sosyal ve ekonomik dokusunun parçalandığını görmek istemediklerini, bu konuda Taliban hükumetinden ziyade, insani yardım örgütleriyle çalışmak istediklerini beyan etmiştir. Bu arada Raab’ın “Doğrudan bir iletişim hattına sahip olmanın ve iletişim kurabilmenin önemini görüyoruz” sözleri İngiliz siyasetinin ileriye dönük tanıma eğiliminin kuvvetli olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Zira Raab, sözleriyle İngiltere’nin pragmatik davranarak Afganistan’daki yeni rejim üzerinde olumlu etki yaratma amacında olduğunu ortaya koymuştur.
İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, Afganistan gündemiyle Özbekistan, Tacikistan, Katar ve Pakistan’ı kapsayan seyahatinde bir soru üzerine; “Gerçekçi olmak gerekirse Afgan hükumetinin tanındığını göreceğimizi sanmıyorum. Tanıma pek olası değil” sözleriyle, kesin bir dil kullanmadığı dikkatli gözlerden kaçmamıştır.
Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Hüsam Zaki, “Arap Birliği’nin, Afganistan’da Taliban ve diğer güçler arasında arabuluculuk yapmayacağı, Afganistan’da herhangi bir rol oynamak için fazla bir imkân görmediği, Birliğin siyasi ve hukuki çıkarlarına uymadığı ve imkanları dahilinde de olmadığı” şeklinde bir açıklama yapmıştır.
9 Eylül 2021 günü Hindistan’da düzenlenen 13. BRICS Ülkeleri Zirvesi’ne katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, burada yaptığı bir açıklamasında Afganistan’daki kriz nedeniyle ABD’yi suçlamış ve “Afganistan’daki yeni krizin sebebi, kendi değerlerini empoze etmeye çalışan ABD’nin sorumsuz girişimleridir. ABD’nin çekilmesinin ardından oluşan krizin bölge ve dünya güvenliğini nasıl etkileyeceği belirsiz” dediği görülmüştür.
Türkiye’nin de bu süreci nasıl yürüteceği muhakkak ki uluslararası kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmektedir. Dolayısı ile Türkiye karar alıcı mekanizmaları, proaktif çıkış yapacağız diye hata yapmamalıdırlar. Ancak konu hiç de kolay değildir; çünkü erken tanımak “Bir terör örgütü tarafından kurulmuş ülkeyi/hükumeti tanımakla suçlanmayı, Afganistan ile bir şekilde ilişkileri askıya almak ise pastadan pay alamama sonucunu doğurabilir.”
***
Tanınma ve iş birliği çağrısı yapan Taliban’a Batı mesafeli yaklaşırken, Çin tarafından destek cevabı verildiği görülmektedir. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 2021 yılı Ağustos ayı içerisinde dokuz kişilik Taliban delegasyonunu Pekin yakınlarındaki Tianjin’de kabul etmiştir. Bu görüşmeden sonra Taliban’dan, Çin’in iç işlerine karışmama taahhüdü gelmiştir. Dolayısı ile Taliban’ın bu açıklaması üzerine Doğu Türkistan sahasındaki radikal İslamcı gruplara destek vermeyeceği şeklinde yorumlamalar yapıldığı görülmektedir.
Bu gelişmeden kısa bir süre sonra Taliban hükumetinin kurulmasıyla birlikte sürecin başından itibaren Taliban’a büyük destek veren Çin’in Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, yaptığı bir açıklamada “Afgan halkının kararına saygı duyulduğunu” söylemiştir. Ayrıca Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Afganistan’a 31 milyon dolarlık gıda, ilaç ve Covid 19 aşısı yardımı yapılacağı açıklaması uluslararası kamuoyunun dikkatlerini çekmiştir.
Hattı zatında Çin’in, 2016’dan itibaren Afganistan sahasında yatırımları olduğu, yatırım sahalarında koruma hizmetleri karşılığında Taliban’a çeşitli silah temin ettiği[3] de hatırdan çıkartılmamalıdır.
Sonuç olarak;
Belki Taliban’ın kendisinin bile sürecin böyle ilerlemesini beklemediği kuvvetle muhtemel olsa gerek; fakat terörist olarak tanımlanan Taliban, ister kabul edilsin isterse edilmesin Afganistan’da iktidarı ele geçirmiş durumdadır ve realite budur.
Jeopolitik açıdan çok büyük bir öneme sahip olan Afganistan konusunda uluslararası kamuoyunun karmaşık duygulara sahip oldukları açıkça görülmektedir; çünkü stratejik konumu itibariyle çok önemli bir mevkiye sahip olan Afganistan’ın bir de zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarından pay kapmak için emperyalist ülkelerin gizli bir yarış içerisinde oldukları muhakkaktır. Dolaysı ile bu ülkeler ve küresel güçler, terör örgütü olarak kabul edilen Taliban hükumetini resmi olarak (henüz) tanımıyor olsalar da esasında zımnen tanıma sürecinde oldukları bariz bir şekilde anlaşılmaktadır.
İlerleyen süreçte birçok ülkenin Afganistan Taliban hükumeti ile nasıl bir diyalog geliştirecekleri merakla beklenmektedir. Ülkeleri sıkıntıya sokan en önemli husus; tanıma için bazı şartlar ileri sürülüyor olmakla birlikte, Taliban’ın iktidarda nasıl davranacağını kestirmekte zorlandıkları görülmesidir.
Bir diğer konu ise oldukça önemli yeraltı ve yerüstü kaynaklara sahip olmasına rağmen, mevcut haliyle uyuşturucu ticareti dışında ihracatı olmayan Afganistan ile uluslararası ticaretin nasıl yürütüleceği büyük bir belirsizlik olarak ortaya çıkmaktadır.
Son söz olarak; diğer ülkelerin yaptığı gibi Türkiye’de stratejik ve kendi çıkarlarını düşünerek hareket etmeli, Türk dış politikasının imparatorluk geçmişinden gelen müzmin hastalığı duygusallıktan ziyade, kâr/zarar ve reel politika değerlendirmesi yaparak zamanında karar vermelidir.
Son sözün sonu; terör örgütü olarak kabul edilen Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi, hükumet kurması ve uluslararası tanınmaya doğru bir süreç yaşıyor olmasının dünyadaki diğer terör örgütlerine cesaret vereceği muhakkaktır. Dolayısı ile birçok ülkenin Taliban’ı resmi olarak tanımama sebebi de bu olsa gerek, tereddütlerinin bir sebebi de bu olabilir. Çünkü birçok terör örgütü Taliban örneğinde olduğu gibi devlet ele geçirme/devlet kurma hayaliyle daha saldırgan ve daha radikal bir tutuma evrilebileceği ihtimali ortaya çıkmıştır.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] Deutsche Welle; “Hükümet Kurmaya Hazırlanan Taliban’ın En Büyük Sorunu Ekonomi”, 02.09.2021.
[2] Matthias von Heinen; “Batı’nın Taliban’la Diplomasi İmtihanı”, Deutsche Welle, 19.08.2021.
[3] İsmail CİNGÖZ; “Afganistan’ı Çin Faktörüyle Değerlendirmek”, Son Nokta Haber, 09.08.2021.