2013’te Bulgaristan’da politik partilerden oluşan yapıda değişime işaret eden oluşumlar ortaya çıktı. Bir defa, 2012 Mayısında yapılan meclis seçimleri daha fazla amerikancı ve AB’ci kesimi iktidar koltuğundan indirip, Batıya bakarken Rusya’ya göz kırpan kesimi hükümet etti.

Tarihsel deneyimler çatal baş politikaların büyük meyveler vermediğine tanıklık etse de, 1990’da geleneksel Rusya ve Doğu Avrupa pazarlarını kaybeden ve Batı Avrupa ülkeleri pazarlarına da, AB üyesi olsa bile, ayak uydurmada güçlük çeken, standart tutturamayan, istemlere uyamayan Bulgaristan, yere basmaya hazırlanıyor.

Sosyalist üretim biçimi çöken ülkede, sermaye biçimi olmadığından serbest Pazar üretimine açılmak zor oldu. Avrupa Birliği’nde tüm üretimler kotaya bağlı olduğundan geleneksel üretimlerde büyük kısıtlamalar yapılmasının kabul edilmesi, geniş halk kitlelerini sefalete itti. Siyaset bilimi uzmanlarının ”yoksul halk kolay yönetilir” iddiasına, “bir yere kadar” tamamlamasını yapmak zorundayız ki, bu sene Bulgaristan’da 10 ayın 6-sını protesto meydanlarında “hükümet istifa” sloganlarıyla geçirenler var.

 Şubat ayına kadar Boyko Borisov’un GERB partisinin tek başına kurduğu hükümeti istifaya zorlayanlar, Haziran ayından beri sosyalistlerin, Türklerin partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi ile yeni yeni boynuzlanmaya başlayan Bulgar neo-faşistlerinin partisi ATAKA partisinin birlikte kurdukları “çehresiz” hükümetin istifasında ısrar ediyorlar. Yerini sevmeyen ve kök salamayan bir fidan gibi süzülen Pl. Oreşarski hükümeti dereye taş atmadan balık tutma ustası olmadığını olamayacağı da belli oldu.

 

Politikayı meslek edinenler, politik partilerin, belirli sermaye çevrelerinin, genelden farklı olan özelliklere sahip halk toplumlarının, emekçi kitlelerin ya da değişik sosyal grupların çıkarlarını savunma uğruna yola çıktıklarını temsil ettiğini iddia eder ve bu böyledir.

Ne yazık ki, Bulgar toplumu, politik partilere rağmen, ayçiçeği (gündöndü) gibidir, kafasını bir batıya, bir Doğuya çevirmede ne sakınca, ne kötülük, ne günah ne de sevap görüyor. 1908’den 1944’e kadar Batıya ve öncelikle Almanya’ya bağlanmış olan Bulgar toplumu, 1945–1990 arası kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlandı, 1990’dan sonra da Rusya’dan kopmanın acılarına zor dayanırken, Batı’dan umduğu medet de mehlem olmadı ve iki arada, yol ortasında kaldı.

 

GERB partisi daha fazla uzak ve yakın Batıya bakarken, BSP eski sevdası Doğu’ya gülümseyip, Batı’ya şirin gözükmeye çalışıyor. BSP gemisine binen HÖH parti tayfası, “ırmak nereye akarsa, gemi nereye giderse” yolumuz orasıdır, mantıyla halktan iyice koptu. Neo-faşit Volen Siderov ise, bu iki partinin oğulluk kızı olduğundan, kaptan odasına girdi ve neredeyse tek başına yön vermeye başladı.

 

Politik durumun ve yapılanmanın özeti bu olsa da, sermaye dediğin melet bütünselliğini korumak ister, karıyla koca gibidir, sabah kavga eder, akşam yatağa birlikte girer. Hastalanmaya, bölünmeye, parçalanmaya, ayrılmaya, boşanmaya hem istekli hem de isteksizdir.

Bulgaristan’da, GERB ile BSP oligarşi sermayesini ikiye bölmüştür. Parçalanmışlık aslında büyük bir yara olduğundan sızlamak, acımak bir yana, ağırı yapar, ağardıkça da bütün sermayeyi hastanelik eder. Bu sebepledir ki, GERB ile BSP’nin temsil ettiği oligarşi grupları, Ahmet Doğan’ın aynı emzikle bir birini bir ötekini beslemesine tahammül yitirmiştir. Sermaye büyüdükçe dadıya gerek kalmaz.

Hr. Biserov bu yüzden merkeze alınmıştır.

Oligarşi bir emzikten beslenmek ve aynı emziğin devamlı ağzında olmasını ister. Ahmet kendisi yıllar yılı hem “DC” hem de “KGB” den emdiği, yani iki memeden birden emdiğinden dolayı, bir memeyle iki kişiyi birden besleme konusunda deneyimsiz ve boş bulunmuştur.

Bir de insan başka birinin aç mı tok mu olduğunu anlayamaz. İpler bu noktada kopmuştur.

Bu gidişle Ahmet Doğan ben bu işi bundan sonra yapamayacağım, “pes” olduğumu kabul etmek zorundayım, beyanında bulunmak ve tespihini alıp fahri başkanlıktan da çekilmeyi düşünmelidir.  Eşyanın doğası bunu gerektirir.

 

Ve böylece, Ahmet Doğan ve ardındaki muammalı tayfa, bu gidişle, görüldüğü üzere, bütünüyle emekli oluyor, başka bir değişle ana kadrodan atılacak ve bahçeye ve yolların temizliğine bakmak, kahvelerde sayıklamak üzere Saray’dan çıkacaktır.

 

Başkan Lütfü Mestan, Başkan Yrd. Hristo Biserov’un tüm görevlerinden ansızın istifasıyla gelen kokuyu alır almaz soluğu Brüksel’de “YENİ LİBERALLER” Sarayında aldı.

Ve hemen anlatmaya koyuldu, anlattı anlattı, Bulgarcası ne kadar güzel de olsa, dinleyenler Bulgar dilini bilmediğinden, çeviriyi yapanın hep ağzına baktılar. 

Çevirmen kız, tercüme edip anlatırken Lütfü’nün ağırmış keçi sakalına bakıyor, bir de bu adam Türk değil mi, benim dedelerimin 300 sene Avrupa’ya köle etmeye çalıştığı çıtaklardan biri olmalı, diye düşünüyordu.

Ayrıca, şimdi kalkmış Neo-Liberal havasına giriyor. Hem de iktidar sofrasından çekilmek istemiyor. Bu incelikleri hafızasının bir yanına istiflemeye çalışırken, Sofya’dan gelen bir acil mesaj dalgınlığını bozdu: Gönderen,  Lütfü’nün pek alıp veremediği GERB şefi Boyko Borisov şöyle diyordu:

Biz hükümet olacağız, ama Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ile birlikte yönetmek istemiyoruz.”

 

Bu haber bir ölüm kurşunuydu. Hafta sonunu Brüksel’de geçiren Sergey Stanişev ile Boyko Borisov, Lütfü’nün gittiği yerlerden dönmüşlerdi.

 

Şimdi gelelim Sofya’daki duruma.

 

Yine hafta sonunda “Sansürsüz Bulgaristan” hareketini yaratan Nikolay Barekov  Büyük Camii ile Cumhurbaşkanlığı arasındaki meydanda elline aldığı oyuncak sıçanları saatlerce salladı ama durmadı salladı  konuştu, konuştu salladı.

Canı sıkılan çekti gitti, sabırlılar dinledi. Ona göre, baş aşağı duran bu sıçanlardan biri Cumhurbaşkanı Rosen PLEVNELİEV; ikincisi: Sosyalist Parti Başkanı Sergey STANİŞEV; üçüncüsü ise GERB partisi Başkanı ve eski başbakan Boyko BORİSOV’tu.

 

Konuşmacıya göre, bu seçkin politikacıların üçü de sıçan yani ödlek olduğundan ve bir kedi olan halktan korktuklarından, kalabalığın arasına inemiyorlar ve meydanlarda halkla açık tartışmaya çıkamıyorlardı.

 

N. Barekov dört beş aydan beri Bulgaristan il ve ilçe merkezlerini dolaşıyor, halka görüşüyor, sıçanları sallıyor, dert yananları dinliyor, çareler öneriyordu. Barekov’un sıçanları o benim bir yazımda anlattığım kani bal sıçanlardan değil, birbirlerini ara sıra eleştirip ısırsalar bile, bir grup oluşturduklarının farkındalar.

 

Barekov görüşmeleri TV programlarında canlı yayınladığı için eleştirinin eleştirisinden gerçek doğduğunu bilse de, ayar olmak zorunda olduğunun bilincindedir. 24 yıldan beri politika suyunda yüzen politikacıları “dolandırıcı”, “rüşvetçi”, “istidatsız”, “ülkeyi bunalımdan çıkarmaya muktedir olmayan” niteliksiz kişiler olarak tanımlasa da henüz kimseye karşı dava açmadı.

Başbakan olmak istediğini meydan konuşmalarında beyan eden Barekov politik reytinglerde % 17 destek buluyor ve parlamento seçimleri bugün yapılsa “Sansürsüz Bulgaristan” barajı aşıp meclis sıralarında yerini alıyor. Ne var ki, bu gelişme Bulgaristan’da bir sosyal devrim olduğu anlamına gelmiyor. Halkın isteklerini bir çizgide toplamak çözümlere açılan yolun henüz başlangıcıdır.

 

Barekov’un agitasyon ve propaganda ilkesi şudur:

Oturup bir yerde beklerken hiçbir sorun çözülemez!”

Şu da var tabii, çözüm fikirlerin doğduğu yer meydanlar değil, insanın kafasının içidir. Yola çıkan her çeşme başında durduğunda yol alamaz.

Aralık ayında, Sofya’da  “Sansürsüz Bulgaristan” hareketi bir ulusal kurultay toplayıp yeni partinin program ve tüzüğünü kabul edecek ve kaydını yaptırıp seçim hazırlıklarına başlayacaktır. Kötü olan yeni seçimlerin ne zaman yapılacağı henüz belli değil.

 

Barekov’un beyanlarına göre, hareketi yoksul, sefil, işsiz ve durumu ağır olan emeklilerle birlikte küçük ve orta sermaye de destekliyor. Sofya, Plovdiv ve Veliko Tarnovo şehirlerinde ofis açan bu hareket, halkı dinlemeye ve yüzleşmeye devam ediyor. Ayrıca iktidar olduğunda oligarşi, tekel, mafya ve hasıraltı iş gören yapılanmaların bütün imtiyazlarını ellerinden alacağını, dolandırıcı ve hırsızlara karşı “temiz eller” operasyonu gerçekleştireceğini açık açık söylüyor.

Parti örgütleme ve niyetlerini duyurma işini kendi parasıyla ve dost yardımlarıyla gerçekleştirdiğini gizlemeyen Barekov, Bulgaristan gerçekliğinde 1990’dan sonra ilk defa olmak üzere, sınıfsal daha doğrusu yeni bir tabakayla yüzleşmeyi meydanlara taşırken, bugünkü iktidarın tüm musluklarını elinde tutan oligarşi ve mafya oluşumlarına karşı can çekişen küçük ve orta ölçekli sermayeyi yüreklendiriyor.

Bulgaristan’da yerleşmiş ve gelenekleri olan bir esnaf tabakası olmadığından, küçük ölçeklileri aralarındaki rekabet prangasından kurtarıp çıkar kenetlenmesinde bir araya toplamak olağanüstü zordur. Bu orta hali sermaye temsilcileri için de geçerlidir. Bu tabakaların ikisi de genelde batı bankalarının şubeleri olan Bulgar bankalarına her bakıma bağlı ve mahkûmdur. Oligarşi ülkedeki bankaların yerli egemenidir ve gözüne kestirdiği küçük ve orta boylu sermayeyi istediği gibi ve istediği an yok edebilir.

Aslında bu işi kendisinin yapmasına gerek bile yok, bizde “MOLL” adıyla dikilen Alış Veriş Merkezleri (AVM) bir ejderha kadar güçlü ve ustalar.

 

Ev ev ikinci el giysi veya meydanlarda ekmek köfte dağıtmadan onurlu geniş kitlenin sıkıntılarını giderme yolunda güç toplayan “Sansürsüz Bulgaristan” hareketi, BSP, GERB, HÖH ve ATAKA partilerinin politikalarını bütünüyle olumsuzlaşıyor. Onların karşısında ve uzağında siper alıp mevzileniyor. Propagandasını tek başına, halkla görüşmeler şeklinde, bir uzman ekibiyle devamlı danışarak yürüten ve katılanlar arasında hiçbir ayırım yapmadan geliştiren bu genç siyasetçi, asgari emekli maaşının 260 leva olmasında, öğretmenlerin maaşlarında % 30 zam yapılmasında, işsizliğin aşılması için geçlerin 1 yıllık meslek kurslarında eğitilmesinde ilkeli öneriler sunuyor ve destek topluyor.

 

Bulgar oligarşisinin politik çadırı olan,  BSP ile GERB partileri yeni bir ortaklıkta birleşirse,  HÖH partisi parlamento içinde ana muhalefet duruma itilecektir.

Şimdilik “Sansürsüz Bulgaristan” hareketi de parlamento dışında ana muhalefet oluşturuyor. Omurga kemiklerinde ülkenin en yoksul ve sefil kesimi temsil etmenin ıstırap izlerini taşıyan bu oluşumlar ortak yolda yürümeli ve ortak hedef peşinde olmalıdır.

Bulgaristan’da yaşayanlar arasında en zor ve sıkıntılı bir kışa hazırlanan Türkler, Pomaklar ve tüm Müslümanlar olduğundan dolayı, ortak davanın ortak bayrağı altında toplanmak zorunlu olacaktır.

HÖH partisi bir daha ne GERB ne de BSP ile ortak hükümet kuramaz.

Kopan armut aynı dalda bir daha sallanamaz.

Büyüklerle ortaklık politikasına sıkılan kurşun bu defa ölümcüldür.

Yazar