Rafet ULUTÜRK’ün yazısını değerlendirme yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum
BULGARİSTAN’DA GAZETECİLİĞİN MİSYONU
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’ün, “ Yalova – Türk Dünyası Medya Mensupları Buluşması’ndaki Konuşma”sı ile ilgili değerlendirme yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Konuşmasında ULUTÜRK,
“Bilgi akümüzü şarj edip, irademizi keskinleştirme işbirliği”, “Örs ile çekiç arası ve şarj olup güç tazeleme yeri”,“ Halk belleğimize gerçeklik ve umut tohumları atan öncüler olmak” ifadelerini kullanıyor. Sayın Başkan, bu ifadelerinde;
1- Bilgiye olan ihtiyacı ve bilginin sürekli güncellenmesini,
2- Güçlü ve kararlı bir iradeye sahip olmamızı,
3- Çalışma ve azimli olmanın yanında, sürekliliği,
“ Trajedimize seyirci kalan dünya, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devamlılığın ne pahasına olursa olsun devam edeceğini gördü. Bizim yenilmezliğimizi ve bizim çok büyük bir devlet olacağımızı kabul etmek zorunda oldukları gün gibi ortada” ifadeleri ile,
1- 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişiminin milletin iradesi ile sonuçsuz kaldığını,
2- Milletin gösterdiği sahiplenme ve iradenin tarihteki büyük devlet olma gereceğinin yeniden hayata geçirilebileceğinin işareti olduğunu,
3- Hainlerin milletin iradesi karşısında, milletin azim ve kararlığını ve yenilmezliğini kabullenmek zorunda kaldığını,
4- 24 Haziran seçimlerinin Zaferle sonuçlandığını ve artık Türklüğün yeni bir demokrasi aşamasına geçiş yaptığını,
“Bizler Türk Dünyası el ele vermişiz – Bizler bu gün tarihimizi yazıyor ve hepimiz BÜYÜK YENİ TÜRKİYE’nin kurucularıyız. İslam’ın içinin boşaltılmasına, Vatansız din algısına, adaletsiz bir dünya çırpınışına, kısacası FETO-NATO sapıklığına son veriyoruz. Büyük bir illetten kurtulduk. Ne mutlu hepimize! Ne mutlu Türk Dünyası! Artık hainlerin ihanet tohumu atma devri kapanmıştır. Yeni tohumları atan artık biziz. Hain Kadro Hareketi’nin beli kırıldı. Yeni kadroları yetiştiren bizler olacağız. Onlar tarih yazamayacak. Tarih yapmak ve yazmak bizim işimiz. Galip olan biziz ve zafer destanını biz yazacağız. Türkiye bugün bu havayı soluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. yüzyıl yolu Bize Türk Dünyasına açılmıştır. Türkiye’nin ufku açıktır, geleceğin umudun yolları bize hepimize açılmıştır.” ifadeleri ile,
1- Türk Milletinin el ele verdiği zaman tarih yazabileceğini,
2- Bu gün ele ele veren herkesin Büyük Türkiye’nin kurucusu olarak tarihteki yerini alacağını,
3- İslam’ın içinin boşaltılması ve vatansız din algısının tehlikeli olduğunu, 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında bu olumsuz algının yıkıldığını, milletin vatansız din olmayacağını bizzat yaşadığını, İslam’ın içinin boşaltılması durumunda ne kadar tehlikeli, o kar da iradesiz ve acımasız tiplerin ortaya çıkacağını,
4- FETÖ ve NATO’nun Büyük Türkiye önündeki sapıklardan farkı olmadığını bize anlatırken Gazetecinin ve Gazeteciliğin misyonunu ele alırken çok çarpıcı ifadelere yer veriyor:
“Bulgarların ilk gazetelerinin çıktığı 1846’dan beri geçen 176 yılda Bulgaristan’da Bulgarca olarak 500’den fazla gazete, 100’den fazla dergi çıktı. Burada şunu soruyorum: Bu ilk gazete hangi ocağı tutuşturdu? Halkına ne dedi? Ve neden yaktığı ateş söndürülmeden bir meşale gibi bugüne kadar taşınmıştır?Almanya’nın Laypzig şehrinde, 20 Nisan 1846’da, Eski Zağra’ya bağlı Karlovo’lu Doktor BOGOROV tarafından çıkarılan “Bulgar Kartalı” (Bılgarski Orel) adlı gazete birinci sayısının birinci sayfasında Bulgarlara şöyle seslendi:“Bulgar çocukları Bulgarca okusunlar. Çocuklarımızı Rum okullarına göndermeyelim. Yavrularımız Rum okullarına gitmesinler!”O zamanlar kiliselerdeki papazlar ve okullardaki öğretmenler Rum’du.Kilise ve okulundan çıkan gençlerin Rumlaştığını gören Dr.Bogorov, uyanabilmeleri için Bulgarları, Kiril Alfabesine, Bulgarca kitaplara, Bulgar halk kültürüne, kendi öz tarihlerine dört elle sarılmaya çağırdı. “Bulgar Kartalı” gazetesinin misyonu Bulgar yavrularına dil, din, yazı dili, edebiyat ve kültür olarak Rum’dan koparıp ve Bulgar kimliği oluşturmak için çıkmıştı…İki: Birinci Bulgar dergisi “Halkımızın Kökleri” (Narodnik) adıyla çıktı. Yazılıp basıldığı yer Filibe, (Plovdiv). Derleyen, Doktor Konstantin Fotinov. O da bir öğretmendi. Birinci sayının birinci sayfa makalesinde onun Bulgar halkına söylediklerini aynen veriyorum: “Kilisede Rumca konuşmayın, aranızda yalnız Bulgar dilinde sohbet edin. Bulgarca konuşmaktan zevk alın, gurur duyun!” diyordu. Evet, demek oluyor ki, 170 yıl önce Bulgarların dili Rumcaya kaymış, halk arasında Rumlaşma almış yürümüş ve Filibe’de hekimlik yapan Bulgar Aydını Dr.Fotinov, işini gücünü bırakmış, elini cebine sokup dergi çıkararak “Kendi aranızda Bulgarca konuşun!” diye haykırdı.172 yıl sonradan, 2018 doruğundan baktığımda, Dr.Bogorov ve Dr.Fotinov’u sokakta taşlayanlar olduğunu, “çıldırmış,” bu adam “tımarhanelik” diye haykıranları görebiliyorum. Ayrıca Zaman Osmanlı dönemi, Bulgar kimliğinin uyanması Yunanlar tarafından boğazlanmış, Laypsig’te Bulgarca okuyup yazan 5, Filibe’de ise 53 kişi varken, halkı gazete çıkararak “kendine gelmeye, kimliğine dönmeye” çağırmanın yüceliğini ve dehalığını, ben bu kürsüden bu Bulgar Aydınlarını alkışlıyorum. Karanlıkta kimsenin göremediği ışığı görebilen gazeteci, ancak çapraz dokulu bir insan olabilir. Çapraz doku halıcılıkta sökülmeyen düğümdür ve bunu toplumda ancak gazeteciler yapabilir. İlk gazete ve dergi “Bulgarlara, aranızda Bulgarca konuşun, Bulgarca dua edin, kiliseye bağlı okullarda Bulgarca okuyun!” dedi. Peki Neden? Rumca kötü dil mi? Onlar, Milli kimliğin köklerinin anadile dayandığının bilincine varan Bulgar uyanış çağı aydınlarıydı. (Dönem 1846 – 1876’dır) Onlar, Osmanlı içinde Bulgar Milli Kimliği mayalanmasının ancak ve yalnız Bulgar dili, Bulgar tarih bilgi ve bilinci, Bulgar dininde ibadet, yaşam ve kültür hakkı ile gerçekleşeceğini görebilmişti. Ve buna inanmışlardı. Bulgarlara tarihin aynasında kalma şartı olarak, Rumlara veya Ruslara değil, Türklere düşman olma şartı koşulmuş ve 2018’de bu tabloda değişen hiç bir şey yoktur. Bu düşmanlığın adı, Müslüman Türk maneviyatını yok etmektir ” vurgulayarak;
1- Bulgar gazetecilerin toplumu ayakta tutabilecek çıkış yolları aradığını ve sürükleyici ve meşale yakıcı rol aldıklarını,
2- Toplumun öz kültürüne, diline, dinine ve vatanına bağlılığını kuvvetlendirici, arttırıcı rol oynadıklarını, bunun için çaba harcadıklarını,
3- Yazar, Bulgar yazarları ve gazetecileri örnek verirken, onların bu öncü rollerine dikkat çekmiş ve bizlerin de gazetecilerin de aynı şekilde toplumun öncüsü ve kültürel kimliğin korunmasında, inşasında öncü rol almasının önemine,
4- Milli Kimliği mayalamanın Milli Dil ile olabileceğini; dil, olmadan sağlıklı bir gelecek inşa etmenin mümkün olmadığını haykırırken;
“Bugün Bulgaristan’da çıkan Türkçe ULUSAL gazete yoktur.186 gazetemiz ve 20 dergimiz kapanmıştır. Yazarlarımız, 200’den fazla yaratıcımız sınır dışına kovulmuştur. Düşünce merkezlerimiz sınır dışına itilmiştir. Yeni bir strateji, en modern teknolojilerle, yeni bir atılımla dava ateşimizi yeniden yakmalıyız. Son yıllarda Bulgaristan’da elde ettiğimiz en büyük başarı FETO hainlerinin ülkeden kısmen de olsa temizlenmesi oldu. Onlar ülkemizdeki İmam Hatip Liselerine, Sofya İslam Enstitüsüne girmiş ve “Kuran’da Vatan yoktur. Öyleyse Vatan diye bir şey yoktur” “Kuranda anadil yoktur ve anadil diye bir şey yoktur!” diye çocuklarımıza zulüm ediyorlardı. Zehirlerini çocuklarımızın körpe beyinlerine işliyorlardı. Baş Müftümüz Mustafa Hacı ise, bugün de “Din anadilden öndedir!” propagandası yapmaya devam ediyor. Çok yönlü mücadele etmemiz gerekti. Bulgar zulmü bir yandan, FETO zulmü öte yandan, Türk kimliği davamızda çok çektik. Ama kazandık. Kazanıyoruz. Kazanacağız.” ifadelerini kullanarak;
1- Bulgaristan’da ULUSAL Gazete çıkarmamız gerektiğini,
2- Yeni bir strateji, en modern teknolojilerle, yeni bir atılımla dava ateşimizi yeniden yakma gayreti içinde olmamız gerektiğini,
3- FETÖ’nün Bulgaristan’da İmam hatip Liselerine sızdığını, hainlerin “Kuran’da Vatan yoktur. Öyleyse Vatan diye bir şey yoktur” “Kuranda anadil yoktur ve anadil diye bir şey yoktur” safsatalarını yaydıklarını, bu gün kısmen de olsa FETÖ’nün temizlendiğini ancak halen “Din anadilden öndedir!” propagandasını yapan Müftünün aynı hainlerin yoluna hizmet ettiğini,
4- Bulgaristan’da Türklük davasının bu gün yeni bir sürece girdiğini, artık Büyük Türkiye yolundaki Türkiye Cumhuriyetinin mazlumların sesi, hainlerin korkulu rüyası olduğunu haykırmaktadır.
ULUTÜRK, gerek dil, gerek üslup ve yaptığı vurgularla çok önemli konulara işaret etmiştir. Bu vurguları yapmak, aynı kararlılıkla dile getirmek yürek ister, bilek ister. Başkan, bir başka vakıaya işaret ediyor ve istikamet gösteriyor. Kendinize, öz kültürünüze, damarlarınızdaki asil kana inanın, güvenin. Büyük davanın, büyük insanları olma hayali kurun ve o istikamette topyekün ortaya konacak misyon doğrultusunda kararlılıkla, birlik ve beraberlik içinde çalışın diyerek yarın geç olabilir notunu düşüyor ve ruhlarımıza sesleniyor. Bu sese kulak vermek görevimizdir. Gelecek nesillerimizin sorumluluğu üzerimizde. Gün gelir tarih hesap sorar bizden. Artık aşağılık komplekslerinden kurtularak büyük olma yolunda katkı sunmalıyız. Başkanıma güzel konuşmasından/yazısından dolayı teşekkür ediyorum. Kalemine, yüreğine sağlık, seninleyiz, yürü ki millet yürüyecek arkandan. 21.07.2018
Nevzat ÖZTÜRK
Düzce Maarif Müfettişi
(Eğitimci-Yazar)