18. yüzyılın sömürgecilik dönemi ile başlayan gelişmelerin devamı ile birlikte sanayi devrimini tamamlayan İngiliz Krallığı, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Amerika, Güney Afrika, Hindistan, Mısır, Uzak Doğu ve Pasifik sahaları ile dünya genelinde hüküm sürdüğü topraklar dikkate alınarak “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tanımı ile özdeşleşmişti.
İkinci Dünya Savaşı başlayana kadar küresel nizamın tartışmasız lideri İngiltere, nükleer silaha sahip Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ne küresel liderliği teslim etmek zorunda kalmıştır. Zira İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1945 yılına gelindiğinde ABD’nin “savaşı bitirmek bahanesiyle” ilk nükleer silahların deneme sahası olarak seçtiği Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine nükleer bombaları atmasıyla dünya askeri sistemini kökten değiştiren gelişmelerin fitili ateşlenmiştir.
Yalta Konferansı ile savaş sonrası inşa edilen İki Kutuplu Dünya Sistemi’nin Batı liderliğini ABD, Doğu’nun liderliğini Sovyet Rusya üstlenmiştir. ABD’nin Doğu Bloğuna karşı mücadelelerinde en sadık ve sarsılmaz müttefiki kuşkusuz ki İngiltere olmuştur. Ancak geçmişi ABD’den çok daha öncelere dayanan İngiliz derin devlet aklı, ABD’nin gücünü ustaca kullanarak her daim kendi siyasetini ve sistemini mükemmel bir şekilde yürütmeyi başarırken küresel müesses nizamın liderliğini tekrar ele geçireceği süreci ilmek ilmek işlediği muhakkaktır.
Avrupa devletlerinin 23 Temmuz 1952’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) adıyla ilk sistematik örgütlenmeleri sürecinde İngiltere istenmeyen ülke olmuştur. 1961 ve 1967 yıllarındaki başvuruları “Kıta Avrupası ülkelerinden oldukça farklı bir ülke olduğu, ekonomik sıkıntılarının varlığı, ABD’ye askeri ve diplomatik açıdan bağımlılığı sebepleriyle Birliğin gelişimini engelleyeceği” gerekçeleriyle reddedilen İngiltere, 1 Ocak 1973’te AB’ye kabul edilmiş olsa da[1], Brexit kararı ile 31 Ocak 2020, saat 23.00 itibariyle resmî olarak Avrupa Birliği’nden ayrılmıştır.
AB içerisinde uygulanan ekonomik ve siyasi bir dizi kısıtlamalar nedeniyle ayrıldığını beyan eden İngiltere’nin asıl hedeflerini gizlediği göz ardı edilmemelidir; çünkü yeni bir dünya sisteminin dizayn edildiğini İngiliz derin devleti de bilmektedir.
1990’lı yılların hemen başında Doğu Bloğu’nun lideri Sovyet Rusya’nın kontrollü bir şekilde dağılma kararı ile İki Kutuplu Dünya Sistemi de dağılmış ve ABD dünya lideri haline gelmiş olsa da kısa süreli olmuştur. Rusya’nın toparlanma hamleleri, Çin’in önlenemeyen yükselişi, Avrupa ülkeleri arasında yaşanan gizli ekonomik rekabetler ve İngiltere’nin Brexit kararı çok kutuplu sistemi doğurmuştur. Bu süreçte ABD’de yaşanan ekonomik sorunlar, eyaletler arasında var olan ama dillendirilmeyen ayrılıkçı siyasal ve sivil toplum hareketlerindeki artışlar dikkat çekici olmuştur.
Dünyanın jandarmalığına soyunmuş ABD’nin bu rolü sürdürebilmek için harcadığı muazzam maliyetlerin iç kamuoyu tarafından sorgulanması ve küresel manada yaptırım gücündeki zayıflamalar yeni oluşumları beraberinde getirmiştir. Zira geçmişte Latin Amerika ve Asya sahasındaki birçok ABD müttefikinin Çin ile güçlü ilişkiler geliştirmeye başladıkları, Hindistan, Endonezya ve Malezya gibi bazı Pasifik devletlerinin de Rusya ve Çin ile yakınlaşmaları ABD eksenli güç merkezindeki zayıflamayı göstermesi açısından önemlidir[2].
Eş zamanlı olarak Çin’in soft power (yumuşak güç) dış politikalarını hard power (sert güç) olarak dizaynı, Asya-Pasifik, Afrika, Ortadoğu, Akdeniz ülkeleri açılımına paralel olarak Demir İpek Yolu ve Deniz İpek Yolu projeleri ile Pekin-Londra bağlantıları projelerini uygulamaya sokması bütün dünyanın dikkatini çekmiştir.
Paralel süreçte Arap Baharı olayları ile Ortadoğu sahasında yaşanan gelişmeler, Türk Devletleri Teşkilatı’nda entegrasyon girişimleri, BRICS oluşumunun genişlemesi ve yeni üye başvurularının olması, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Gazze/HAMAS ve İsrail-Lübnan Hizbullah’ı savaşları, İsrail-İran gerginliği, 2. Karabağ Savaşı ve Azerbaycan-Ermenistan Barış Görüşmeleri, Doğu Akdeniz sahasında nüfuz mücadeleleri ve Türkiye’nin hamleleri gibi bir çok olaylar silsilesi ile yeni bir dünya düzeninin kurulum sancıları ardarda yaşanırken, bir kısmının ise hala devam ettiği görülmektedir.
Ancak bütün bu gelişmeler yaşanırken İngiltere adının olabildiğince az geçtiği görülmektedir. Buna rağmen sessiz ve derinden yeni dünya sisteminin Batı Bloğunun liderliğine hazırlandığı dikkatli gözlerden kaçmamıştır[3]. Bu arada en büyük müttefiki ABD ile yine sessiz bir güç mücadelesi içerisinde olduğu bilinmektedir[4]. Hatta tarihçi Kathleen Burk, “Old World, New World: Great Britain and America from the Beginning (2007)” adlı eserinde ABD-Birleşik Krallık ilişkileri için “Büyük Britanya ile ABD daima rekabet içerisinde olmuşlar ve ancak tek başlarına engelleyemeyecekleri büyük bir tehlike olduğunda müttefiklik ilişkisi kurmuşlardır” sözleriyle ABD-İngiltere mücadelesini gözler önüne sermiştir[5].
Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları ile başlayan Ukrayna-Rusya Savaşı devam ederken Avrupa’da başlayan Rus korkusunun İngiltere ve ABD tarafından abartıldığı görülmektedir. Ancak İngiltere’nin ABD ve NATO’yu pas geçerek Fransa, Almanya ve Yunanistan ile ayrı ayrı ikili savunma ve işbirliği anlaşmaları imzalamaları dikkat çekicidir[6]. Zira bu ülkeler NATO şemsiyesi altında olmalarına rağmen müstakilen imzalanan savunma ve işbirliği anlaşmasına ne gerek vardı sorusu akla gelmektedir.
İki dünya savaşında da Almanya’nın Avrupa liderliği hedeflerinden ve AB’nin en büyük ekonomik gücü olmasından hareketle İngiltere’nin Batı liderliği planlarında en büyük rakip olarak Almanya’yı gördüğü bilinmektedir. Almanya, aynı zamanda diğer AB ülkeleri tarafından da rakip olarak görüldüğü de anlaşılmaktadır. Zira ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın 2024 seçimlerini kazanmasının ardından Polonya Başbakanı Donald Tusk, AB savunma politikasını görüşmek üzere Avrupalı mevkidaşlarıyla bir araya geleceğini açıklamasının hemen ardından NATO, İngiltere, Fransa, Baltık ve İskandinav ülkelerinin liderlerini davet etmesine rağmen Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un davet etmemesi dikkatleri çekmiştir[7].
Benzer bir şekilde AUKUS Anlaşması ile ABD, İngiltere ve Avustralya’nın da Fransa’yı saf dışı bırakan bir süreci başlattığı unutulmamalıdır[8]. Dolayısı ile yeni dünya sisteminin dizayn sürecinde ittifak/müttefik ilişkilerinin yeniden belirlenmekte olduğu AB içerisinde yaşanan gelişmelerden de anlaşılmaktadır.
Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus İngiltere-Çin arasında yakınlaşma ve yeni dünya sisteminin birlikte inşa sürecini ortak yürütüyor görünmekle birlikte AUKUS Anlaşması’nın Çin’in Asya-Pasifik politikaları ve hedefleri ile çelişmesinden hareketle İngiliz derin siyasetinin her zaman olduğu gibi ABD’yi burada da kendi çıkarlarına göre kullanmayı sürdürdüğü ve Çin ile ilişkilerinin geliştirirken bile çevrelemeyi ihmal etmediğidir.
Ayrıca İngiliz derin devleti bu süreçte ABD’nin uluslararası ilişkilerini yakından takip ederken ABD’nin uluslararası öneme haiz NAFTA ilişkilerini sıkılaştırma, TPP (Trans-Pasifik Ortaklığı) anlaşmasından çekilme, TTIP (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Antlaşması) etrafında kurulan AB ve ABD eksenli bir dünya yaratma girişimlerinden vazgeçmesi ile İngiltere, küresel güç olma yolunda önüne beklemediği bir fırsat çıktığını görmüş ve bir zamanların “üzerinde güneş batmayan ülkesi” Büyük Britanya, bu gün altmış üç üyeli Ortak Refah Topluluğunun (Commonwealth) başındaki ülke sıfatıyla[9] Asya-Pasifik bölge ülkeleri başta olmak üzere bir çok sahada müstakil girişimler yapmayı sürdürdüğü de unutulmamalıdır.
Sonuç olarak;
Sovyet Rusya’nın dağılması ile ABD kısa süreliğine tek lider pozisyonunda olsa da Rusya kısa zamanda toparlanmayı başarmış ama Ukrayna savaşı ile küresel güç olma vasfını yitirdiği, yalnızca bölgesel bir güç olabileceği ortaya çıkmıştır. Almanya, Fransa, Japonya, Hindistan, Kanada ve Avustralya da kendi sahalarında birer bölgesel güç olarak kabul edilebilir. Ancak yakın gelecekte ABD’nin de bölgesel güç kategorisine indirgeneceği ve yeni dünya siteminin küresel güç pozisyonunun doğu bloğunda Çin, batı bloğunda İngiltere yer alırken orta kuşakta Türk Devletleri Teşkilatının olacağı öngörülmektedir. Bu nedenledir ki liderliği kaybetmek istemeyen ABD ile İngiltere arasında sessiz ve derinden bir siyasi rekabet yaşanmaktadır.
Küresel mücadele kapsamında en büyük mücadele kuşkusuz ki ABD, Rusya ve Çin arasında satranç mantığı ile seyrederken, İngiliz derin devletinin ise bu küresel oyunu kimi zaman oyuncu, kimi zaman seyirci olarak kendi planlarına göre dizayn ettiği, İngiliz aklı şahı da matı da kendi belirleyerek rakibi Çin’i de kontrol edecek şekilde final yapacaktır.
Bu süreçte Türk Devletleri Teşkilatı tarihi deneyimlerinden güç alarak partnerlerini ve olası rakiplerini ilmi siyaset ile takip ederken, kendi sistemi ile güç merkezi olmaya odaklanmalıdır. Zira Türk Devletlerinin yanlış hamle yapma ve kaynaklarını kontrolsüz tüketme lüksü olmadığı hatırda tutulmalıdır.
Son söz olarak; yakın gelecekte İngiltere’nin nüfuz mücadeleleri kapsamında Karadeniz ülkelerinden en az birisinde askeri üs kurma hedefinin de olacağından hareketle Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedeniyle bir kriz yaşanabileceği öngörülmektedir. Bu nedenle Türkiye karar alıcı mekanizmalarının bu kuvvetli olasılığa da hazırlıklı olması önemlidir.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı, BULTÜRK Ankara Temsilcisi, TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail.com
[1] “Avrupa Birliği’nin Genişlemesi”, T.C Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Başkanlığı, 09/08/2024. (Erişim Tarihi: 11.11.2024)
[2] Emrah Kaya, “Yeniden Küresel Güç Olmak İsteyen İngiltere’nin Stratejisi”, ANKASAM, 26.05.2023.
https://www.ankasam.org/anka-analizler/yeniden-kuresel-guc-olmak-isteyen-ingilterenin-stratejisi/ (Erişim Tarihi: 12.11.2024)
[3] İsmail Cingöz, “İngiltere’nin Afganistan Üzerinden Küresel Mesajı”, 03.09.2021. https://www.tarihistan.org/yazarlar/ismail-cingoz/ingiltere-nin-afganistan-uzerinden-kuresel-mesaji/9125/ (Erişim Tarihi: 11.11.2024)
[4] Nedret Ersanel, “İngiltere Rusya’dan Ne İstiyor? Neden Ukrayna’ya Yardım Ediyor?”, https://www.youtube.com/watch?v=4HuqB4pKLmg, (Erişim Tarihi: 11.11.2024)
[5] Ozan Örmecİ, “Birleşik Krallık-ABD İlişkileri: Özel İlişkilerin Tarihçesi”, Uluslararası Politika Akademisi, 29.09.2019. https://politikaakademisi.org/2019/09/29/birlesik-krallik-abd-iliskileri-ozel-iliskilerin-tarihcesi/ (Erişim Tarihi: 11.11.2024
[6] Tolga Sakman, “İngiltere-Almanya Trinity House Anlaşması: Avrupa’da Güvenlik Arayışları”, aa, 01.11.2024. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ingiltere-almanya-trinity-house-anlasmasi-avrupada-guvenlik-arayislari/3381374 (Erişim Tarihi: 11.11.2024)
[7] Amandine Hess, “Siyasi Krizler Fransız-Alman İkilisinin Yoluna Engeller Çıkarıyor”, Euro News, 12.11.2024. https://tr.euronews.com/my-europe/2024/11/12/siyasi-krizler-fransiz-alman-ikilisinin-yoluna-engeller-cikariyor (Erişim Tarihi: 13.11.2024)
[8] İsmail Cingöz, “AUKUS Anlaşması Batı Bloğunu Çatlattı”, 25.09.2021. tarihistan.org. https://www.tarihistan.org/aukus-anlasmasi-bati-blogunu-catlatti/24626/ (Erişim Tarihi: 12.11.2024)
[9] Sedat Aybar, “ABD ile İngiltere’nin Küresel Model Rekabeti”, aa, 19.07.2018. https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/abd-ile-ingilterenin-kuresel-model-rekabeti/1208629 (Erişim Tarihi: 11.11.2024)