Kafkas halklarının Çarlık Rusyası tarafından zorla Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürgüne gönderilmelerinin başlangıç tarihidir 21 Mayıs 1864.
Sürgün süreci içerisinde büyük çoğunluğu yollarda açlık ve susuzluktan olmak üzere; binlerce Çerkes halkı hayatını kaybetmiştir. Hayatta kalabilenler ise bu tarihten sonra başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır.
Rusların Kafkaslara hâkim olma planları kapsamında yaklaşık 1.500.000 Çerkes halkı mensubu Osmanlı Devleti’ne zorla göçe zorlanmışlardır. Göç edenlerin içerisinde 100.000 Nogay Türkü, 30.000 Kabartay ve 50.000 Çeçen olduğu bilinmektedir.
Gerek göçler yaşanırken gerekse sonrasında Anadolu ve o dönem Osmanlı toprakları olan Suriye ve Irak bölgelerine yerleştirilen sürgün mağdurların; hastalık, açlık ve yoksulluk gibi daha birçok problemler ve çeşitli olumsuz şartlarla karşı karşıya kalmaları nedeniyle ilk yıl içerisinde yaklaşık 500.000’i hayatını kaybetmiştir.
Sürgünden kurtulabilen ve Kafkaslar ile Rusya iç kesimlerinde kalan Çerkes, Nogay, Kabartay, Çeçen ve daha birçok Türk ve akraba toplulukları ile Müslüman halkların ise sistemli bir şekilde Rusların katliamlarına maruz kaldıklarını tarihi vesikalar göstermektedir.
Sonuç olarak;
Gürcistan Parlamentosu 20 Mayıs 2011 tarihinde oy birliği ile aldığı bir kararla Çerkes Soykırımını resmen tanıyan ilk devlet olmuştur.
Çarlık döneminden itibaren topraklarında yaşayan başta Türk ve Müslüman halklar olmak üzere birçok etnik unsura sürgün ve soykırım politikaları uygulayarak milyonlarca masum sivili katleden Rusya, kendi kirli tarihini yok sayarak ve bizzat kendi arşivlerinde bile olmadığı belgeli sözde Ermeni soykırımını tanıdığını açıklamış ve Türkiye’yi soykırım ile suçlayan ülkeler arasında yer almıştır.
24 Şubat 2022 tarihinden itibaren devam eden Ukrayna Savaşı’nda bile Rusların geçmişte olduğu gibi soykırım ve tecavüzlerini bütün dünya kamuoyu bir kez daha görmüştür. Ancak geçmişin hiçbir döneminde Türk Milleti’nin soykırım suçu ilemediğini, soykırımla suçlayan ülkelerin kendi arşivleri başta olmak üzere bütün dünya arşiv kayıtlarının yazdığını Türkiye’yi suçlayanların da bildiği muhakkaktır.
Dolayısı ile Türkiye karar alıcı mekanizmaları orta ve yüksek öğretim programlarına bu eksenli bir ders müfredatı ekleyerek;
-Sömürgecilik dönemlerinde Batılı ülkelerin sömürgelerindeki halklara,
-Amerika kıtasının keşfi ve sonrasında Kızılderililere ve Afrika kökenli kölelere,
-Haçlı Seferleri sürecinde Anadolu ve Ortadoğu sahasında Türk ve Müslüman halka,
– Osmanlı Devleti’nin Avrupa ve Balkan topraklardan çekilmesi ile oralarda kalan Türk ve Müslüman nüfusa,
-Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusya dönemlerinde mensubu azınlıklara,
-Ermenilerin 1800’lerden Millî Mücadele sonrasına kadar Balkanlar, Anadolu’da Türklere,
-Ermenileri Kafkaslar bölgesinde ve Azerbaycan topraklarındaki Türklere,
-Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve ardından Anadolu’nun İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyanlar tarafından işgal edilen bölgelerindeki Türklere,
-ABD’nin özgürleştirme harekatlarına maruz kalan ülke halklarına,
Karşı gerçekleştirilen vahşetler ve soykırımlar başta olmak üzere sözde medeni(!) ve uygar(!) Batı’nın insanlık dışı uygulamaları; bilinçlendirme amaçlı ve unutturmama adına “kin ve nefret söylemleri olmaksızın” ders olarak okutulmalıdır. Zira o ülkeler yalan üzerine bina ettikleri tarihleri okutarak Türk düşmanı nesiller yetiştirdikleri bilinmektedir. Kaldı ki Türkiye tarihi gerçekleri okutuyor olacak, bilinçli nesiller yetişmesini sağlayacaktır.
Son söz olarak;
Büyük Çerkes Sürgününün 158. Yılı vesilesiyle; Çerkes, Nogay, Kabartay, Çeçen ve diğer akraba ve kardeş Türk topluluklarından hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A.–BULTÜRK Ankara Temsilcisi, TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingözismail01@gmail.com