Küçük bir kız biliyorum…
Kuşların neşeyle ötüştüğü
Arıların çiçeklerle oynaştığı cıvıltılı bir yaz sabahında
Evin önündeki merdivenlerde oturmuş…
Özgürlüğü düşlüyor.
Çünkü o küçük… Yüreğinde biliyor ki bundan sonra, yani köyünü askerler basmadan öncesi gibi iradeyi dalgasına göre rüzgara karşı ovalarda pınarlara koşturamayacak, hoplaya zıplaya o çok sevdiği okuluna sevinçle gidemeyecek.
Bugün tek istediği sapasağlam demirden, çelikten kafeslerle örülmüş
Ailesini, evini, okulunu, çok sevdiği arkadaşlarını, güneşin parladığı saydam bir kürenin içinde yerin dibine, en derinine hiç kimsenin onlara ulaşamayacağı, varlıkları dahi bilinmeyecek şekilde GÖMÜLMEK.
Savaşlardan uzak, benliklerine zarar gelmeden, sevdikleriyle beraber… Kinikler gibi (ki Onların temel etik ilkesi erdemdir ve bundan anladıkları da, insanın özgürlüğü ve kendi iç bağımsızlığı ile yaşamını sürdürmek.)
Yani tüm köy küçücük kürenin içinde, dünyadan uzak, yerin altında olmak pahasına kendi içlerinde özgürce mutlu mesut yaşamak.
Savaşın ortasında kalmış her küçüğün özgürlük hayali bu olsa gerek.
***
Peki, savaşın olmadığı yerlerde!
Özgür müyüz?
Özgürlük nedir kadın olmaya hazırlanan genç bir kız için?
Belki sadece o çok sevdiği kırmızı ruju sürebilmektir özgürlük.
Ya da sürdüğü o kırmızı ojeyi bıçakla kazımak zorunda kalmamaktır belki…
Ayıplanmadan çekincesizce dans etmektir belki genç bir kız için özgür olmak
Ya da tüm yargılardan uzak, suçluluk hissetmeden sevdiği delikanlıyı öpebilmek.
Belki sadece rüzgârı saçlarında hissetmektir iradesi dışında eşarbı zorla başına geçirilen bir kız için özgürlük.
Belki de dağlara karşı kollarını açıp şarkı söylemektir özgürlük… İçinden şarkı söylemek geldiği halde ayıptır günahtır diye susturulan her genç kız için.
Akşam tenha sokakta işten dönerken arkasına bakmadan, tedirgin olmadan evine dönebilmektir belki özgürlük bir kadın için.
Erkek cinsellik konusunda son derece rahat bırakılırken kadının namus kisvesi altında bekâretin sorgulanmamasıdır belki özgürlük.
Mahrum bırakıldıklarına göre, elinden alınan hayallerine göre, kalbinin rengine göre her genç kızın, her kadının özgürlük anlayışı farklıdır.
Bütün bildiğim; kirli düşünceler uzanıyor kadınlarımıza kızlarımıza
Hemcinslerim üzerinden bu kadar baskıcı politikalar yürütülürken
Esasen hep düşünmüşümdür… Kadın dediğin nasıl olmalı?
Bağda bahçede elleri yarıklar içinde çalışan mıdır esas kadın
Ya da evinin içinde kocasına hizmet edip çocuklarını yetiştiren mi?
Peki, elinde ojesi, dudağında ruju olan kadın, hafif kadın mıdır?
Tesettürlü kadın daha mı namusludur mini etek giyen kadının yanında?
Basgitar çalmak başörtülü bir kadını çok mu tuhaf gösterir sahnede?
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki
Bir kadın olarak
Neye dokunsan yasak! Ne yapsan yasak!
Şaşırtıcı olan şu ki gene de yaşayıp gidiyoruz…
“Keşke bir güvercin olsaydım…” diyor Füruğ.
Burası yaşamak için çok küçük!
Kalbimizin renkleri hiçbir kafese sığmıyor…
Düşlerinde dahi birçok kadın ruhunun sancılarını sakınganlıkla veriyor hayata
Ne yazık ki bugün bile çoğu zaman baskılardan dolayı kadınlar arzularını toprağa gömmek zorunda kalıyor.
Öyle bir tutsaklık ki kadının çocuk doğurması serbest iken sevişmesi yasak.
***
Yüreğim paramparça.
Karşılaştığın tehlikeyi, gözlerin, söylediklerinden daha iyi ifade ediyor bana.
Henüz özgür değilsin ama arıyorsun.
Çok uykusuz kalmışsın bu yüzden, aynı zamanda çok uyanık
Açık yükseklikleri özlersin, yıldızlara susamış gönlün.
Fakat yoksunlukların da özgürlüğe susamış.
Kudurmuş köpeklerin özgürlük istiyor;
Ruhun, zindanların kapılarını açmaya çalışırken, dehlizlerinde sevinçle uluyorlar.
Benim gözümde, özgürlüğü düşünen tutsaksın henüz, içinde daha epeyce zindan, küf var:
İşte böyle buyurmuştu Zerdüşt
Nietzsche
***
Özgürlük bana göre esmektir hayatın içinde dilediğince
İrade benim olmalı
Yaradan iradeyi kişinin muhakemesine bağışlarken onu bizden almaya kimin hakkı var?