Bilgi çağının en can alıcı noktalarından biri; bugünkü bir yeniliğin, yarının eski modası olma ihtimalinin çok yüksek olmasıdır. Bu olasılığı bilen şirketler ve ülkeler için en önemli yatırım alanlarının başında Ar-Ge gelir.

Ülkelerin büyüme oranları, ülkeleri niceliksel olarak tanımlayan bir olgudur. Bir ülke yıllarca üst üste büyüme oranlarında artış kaydetse de kalkınmayı başaramayan bir ülke konumunda kalmaktan kurtulamayabilir.

Bu noktada, iktisadi büyüme kavramı ve iktisadi kalkınma kavramı birbirinden ayrışır. Mesela birden çok bahçeniz olsa ve her sene bu bahçenize ekmeniz için farklı nitelikte ve farklı topraklarda büyüyen tohumlar getirilse ancak siz hepsini ısrarla tek bir işle uğraşmak için aynı bahçeye ekerseniz, hem kalan bahçeleriniz atıl kapasite olur, yani onları kullanmamış olursunuz; hem de elinizdeki tohumları telef edersiniz.

Böyle bir beceriye sahip değilseniz, kaynak olarak büyümüş olsanız da kaynakları etkin kullanamadığınız için kalkınamazsınız. Dolayısıyla birkaç sene sonra elinizde hiçbir şey kalmaz.

Kalkınma, büyüme ile birlikte ortaya çıkan bir kavramdır. Yapısal değişimleri irdeleyen makro ekonomik bir süreci ifade eder. Heterojen birimlerle gelişen uzun dönemli bir olgudur.

Günümüzde ise -fetiş bir ifade olacak ama- bilgi çağında olduğumuz için çağın ilerleme işleyişini yeni faktörlerle sağlayabiliyoruz.

Bilgi çağının en can alıcı noktalarından biri; bugünkü bir yeniliğin, yarının eski modası olma ihtimalinin çok yüksek olmasıdır.

Değişimi ve gelişimi yaşamsal zaruriliğe iten bu olasılığı bilen şirketler ve ülkeler için en önemli yatırım alanlarının başında Ar-Ge gelir.

Araştırma ve geliştirme (veya kısaca Ar-Ge) OECD tarafından, “bilgi dağarcığını artırmak amacıyla sistematik olarak sürdürülen yaratıcı çalışma ve bu bilginin yeni uygulamalar yaratmak için kullanılması” olarak tanımlanır ve üç bölümü vardır:

  1. Temel araştırma
  2. Uygulamalı araştırma
  3. Deneysel geliştirme. (Kaynak: Ar-Ge yazısında ironik de olsa şükürler olsun Vikipedi)

Peki biz hem büyüme hem de kalkınma için çağımız için elzem bir faktör olan Ar-Ge harcamalarında ne durumdayız?

Ar-Ge ve Türkiye

OECD ülkeleri arasında Ar-Ge’ye en yüksek bütçeyi ayıran ülkeler arasında zirvelere doğru bu işi çok ciddiye alan Güney Kore ve İsrail var. Aşağıdaki grafikte gördüğümüz yeşil çizgi İsrail’i, turuncu çizgi Güney Kore’yi, siyah çizgi OECD ortalamasını, kırmızı çizgi Türkiye’yi temsil ediyor.

Elbette arada ciddi bir fark var. Ama her şey insanla başlar.. Eğer geç olmadan yönümüz ve bakışımız bu alana dönerse, neden kapanmasın bu fark?

2000’lerin başında Türkiye’nin Ar-Ge harcamasının GSYH (ülkede belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin parasal değeri) içindeki payı 0,47 iken, 2017 yılı itibariyle bu oran yüzde 1 seviyesine ulaştı.

Ülkemiz bu süreçte bir artış hızı yakalasa da, OECD ülkelerinin ivmesini henüz yakalayamadı. Yaklaşık yüzde 2,3’lük ortalamanın gerisindeyiz. Bu oranlar ekonomi için yeterince yüksek..

Ar ge harcamaları

Diğer taraftan Güney Kore’nin bu alanda akıl almaz bir yükselişi var. 2000’li yılların başında Ar-Ge harcamalarının GSYH içineki payı yüzde 2,2 iken 2017’de bu rakam yüzde 4,6 ya ulaştı.

Bu süreçte, Güney Kore’nin GSYH’si 562 milyar dolardan toplam 1,53 trilyon dolara çıktı.

Güney Kore bu verilerle (OECD 2017), Ar-Ge harcamalarına en fazla pay ayıran ülke oldu (%4,6). Güney Kore’yi %4,5 ile İsrail takip ediyor.

Türkiye ise yüzde 1 ve altında Araştırma-Geliştirme bütçesi ayıran 7 OECD ülkesinden biri oldu.

 

 

Yazar