Aydın kadınlarımız eğitilmiş bir gruptur.
 
Yeni Tarihin önemli evrensel bayram günlerinden biri 8 Mart Dünya Kadınlar Günüdür. 1910’dan beri 5 kıtada kutlanan 8 Mart’ı emekçi kadınların eşit hak ve özgürlük uğruna direniş ve dayanışma günü olarak Birleşmiş Milletler tanımıştır. Bulgaristan’da kadınların hakları uğruna dünyaca dayanışma günü halen bir aile bayramı olarak kutlanıyor.
Resmi bayram olmamasına rağmen 8 Mart, analarımızın, kadınlarımızın ailede, toplumsal yaşamda ve politikadaki rolünü hatırlamamıza, takdir etmemize ve kendilerine sonsuz sevgi ve saygımızı ifade etmemize iyi bir vesiledir.
 
Biz Bulgaristan’da yetişen ve yaşayan Türkler anaerkil bir aile ortamında yetiştik. Hafızamızdaki en belirgin çizgide, analar aile ocağını yönetir, babalar işe gider. Yeri yurdu ayakta tutan anadır. Analarımız, kadınlarımız hiç okula gitmemiş de olsalar, alaylı entelektüellerdir. Hayatın her yönünü bilen, herşeyi kulaktan öğrenen, işleri hem gören hem yöneten onlardır. Bizi eğiten ve hayatımıza yön veren büyük aydınlar analarımızdır.
İnsanlar öncelikle iki gruba ayrılırlar: “Ot gibi bitip, ot gibi gidenler!” birinci gruptur. Bu grupta Bulgaristanlı Müslüman- Türk kadını yoktur. Onları “Biz bu dünyaya neden geldik?” sorusunu soranların saflarında buluruz. Bu ikinci grubun bilinçli nüvesini oluşturan kadınlarımız. Zekâlarını devamlı uyanık tutan, “Biz bu dünyayı öğrenip değiştirmeye geldik!” gerçeğidir. Onlar, “Bilen ve bildiğini de öğreten!” Bu yüzden onların sesi dinlenmeli ve izlerinden yürünmelidir.
Kadınlarımızla ilgili bu düşüncenin içindeki bir başka dinamik de çocukları ve bir arada olanları eğitmektir. Çocuğun ilk çılığına kulak verirsek, bizde o “ben dünyayı öğrenmeye geldim!” haykırışıdır. Çocuk bilgiye susamış olarak doğar ve onun en güvenilir eğiticisi ve öğreticisi anasıdır. Çocuğunu kitleden ayıran, yücelten, her bakıma bilgilendirici olan anasıdır. Bilgiyle donatılacak olan analardır.
Eğitim felsefesinde, en başarılı öğretmen, öğrencisi öğretmeninin hatalarını, yanlışlarını bulup onu eleştirebilecek duruma gelmişse, o öğretmen başarılı öğretmendir. Bunun olması için karşılıklı tolerans, hoşgörülü eğitim felsefesi olması şarttır. Bu ana kucağında alınan ilk derslerle başlar.
Ülkemizin somut koşullarında, okullarımızda ana dilde eğitim ve öğretimin zorunlu hale getirilmesi sorunun resmen çözülemediği şu dönemde, T.C. Filibe Başkonsolosluğun’da düzenlenen 8 Mart’ı 2013 töreninde, çocuklarımızın Anadillerini öğrenebilmeleri, kendi isimlerine ve kültürüne sahip çıkabilmelerinde annelerin büyük rolü değerlendirilerek somut girişimlerde bulunulması karara bağlanmıştır. Güney Bulgaristan’da 4 ili kapsayan bu girişim bütün ülkede olumlu karşılandı,
Bulgaristan Türkleri arasında analarla başlayan yeni aydınlanma hareketi olarak değerlendirildi.
Bütün analar iyidir. Herkesin kendi anası gibi yoktur. Zaman ruhunu en iyi okuyan analar arasında Bulgaristan Türkleri Tarihi’ne adları altın harflerle yazılmış olanlar var. 1984-1990 arasında Todor Jivkov zülmüne dayanan ve “Belene” ölüm kampında bile ismini değiştirtmeyen kahraman kadınlarımızla gurur duyuyoruz. Onlardan biri Mestanlı’nın Hayranlar köyünden……………………………..dir. O, oldü diye morga atıldı, ölmedi, Türklüğümüzü yaşattı. Bu yüzden biz kadınlarımız hakkında “doğa gibidirler, üretkendirler, bir fidandan orman yaratan onlardır” derken, her zaman ve her yerde onurlanıyoruz.
Şunu da ilave edelim. Bizim kadınlarımız cömerttir. Erkeğine yaratıcılık kaynakları, gönül bahçeleri sunan onlardır. Aynı zamanda, sevdiklerimizin bir şiirlik, şevkat dolu dört mısralık canı vardır. Kadınlarımız için aşkın anlamı, kollarında öleceği erkeği doğru seçmektir. Analar, alnında ışığı, gelen yenilikleri ilk hissedendır.
8 Mart üstüne yazarken, 21. yüzyılın aradığı, hayata davet ettiği kadın tipine de değinelim. O, proplemleri doğru algılayan ve başarılı çözen olacak. O, doğuran, eğiten ve hayata doğru yönlendiren olacak. Aile içinde eleştirel düşünen, yönlendiren ve olumlayan, hayatın her dalında yaratıcı olandır. O, holgörülü olup işbirliği kurabilen yeni tip insandır. Hem ana dilinde hem de vatan dilinde, hem evde hem de işte verimli iletişim kurabilendir. O, saygıya ve sevgiye layik olan sevilen insandır. Onun çok önemli özelliklerinden biri de, gayet sabırlı, cesur ve yüreklı olmasıdır ki, biz bunu 1989 Mayıs Ayaklanması’nda; 1994’te tütün paralarını İsviçre bankalarına kaçırmaya yeltenin HÖH liderlerine karşı, Kırcali Cebel yoluna yatan, katranlı ellerini kara asvalta yapıştıran gelinlerin kararlılığında gördük. O direniş ilk defa A. Doğan’a geçit vermedi. O, artık HÖH Başkanlığı’ndan itildi. 12 Mayıs 2013 seçimlerinde özgürce seçim yapanlar HÖH seçim bültenlerine el sürmeyecek. Bu kararlılık, uyanıklığını her zaman en yüksek düzeyde tutan Bulgaristanlı tüm Müslüman -Türk soydaş kadınlarımızdır.
Bu yıl da 8 Mart günü yollar meydanlar direnişçilerle doluydu. Onlar, yolların kesildiği, köylerin korkuya yenik düştüğü, erkeklerin hapishaneler ve toplama kamplarında çürütüldüğü 1984-1989 yıllarını bir daha hatırladı. Devri geçen totalitarizim yıkılıp gitti, ama o kan, o gözyaşları, o göçler, o ölümler, o üzüntüler hep hafızalarda canlıdır. Kökleri sökülenler bizlerdik, en büyük acıyı çeken analarımızdı. Geleceğin dersleri o acı dönemden çıkarılıyor.
Ardından hiçbir iş yapmayan, hiçbir işe yaramayanların dönemi geldi çattı. Yıllar yılı dolandırıcıların yalancıların sahte boruları öttü.
Halkı soyanlar saraylara taşındı. Halkla yüzleşmekten korkanlar intihar etti. İsyan eden gençler kurultaylarda silah çekti. Ne var ki, “soyanlar hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir!” sözlerinin derin anlamına inemeden tarih oluyor. Ülkemizi derin bunalımlara sürükleyen ve hiç birşeyden ders almayanların dönemi bitti bitecek. İşte bunun için en iyi fırsat 12 Mayıs’ta seçim hesaplaşması geliyor.
Ruhumuzu okuyamadan iktidardan devrilenlere birkaç sözümüz daha var: Bir arada bayram edelim derken, sözümüz size değildir.
Bizim dünyadır memleketimiz, insanlıktır kardeşimiz, erdemli ahlaklı ve doğru dürüst olmak, meshebimizdir, dinimizdir.
Bizler bu inançla yoldayız. Analar, en büyük eğitmen ve öğretmenler, Türk kadını ham bir mermer olsak dahi, hepimizin kalbinde büyük bir cehver parlatacaktır, buna inanıyoruz.
Ve şu bayram gününde hep şiirlerdir aklımızda:
Sen Vatanım gibi güzelsin
Doduğum Köseler, barajıyla, çiçekleriyle güzeldi
Sen de anlat doduğun yerleri
yaylaları, pınarları, yılanlık dereleri
susadınsa,
köşderenin suyundan içsene…
 
Benim okuduğum okulda
Yerine otel yapılmış
Bir içim su gibi içip bitirirdin beni,
şimdi de

mekteb kuyusundan içsene…

Yazar