İsmail CİNGÖZ
Rusya-Ukrayna krizi devam ederken, küresel ve bölgesel güçlerin arabuluculuk misyonu ile proaktif çıkışları; muhtemel bir sıcak savaşın önlenmesine yönelik hamleler olduğu izlenimi veriyor olsa da krizi fırsata çevirme stratejisi ile hareket edilerek dünya sisteminin bir güç mücadelesi içerisinde olduğu görülmektedir.
Bu minvalde;
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in 18-21 Ocak 2022 tarihlerinde; Ukrayna, Almanya, Fransa ve İngiltere ziyaretlerinin ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Cenevre’de bir araya gelmesi, uzlaşı girişimleri açısından oldukça dikkat çekici olmuştur.
Süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e bir çağrıda bulunarak çözüme katkı sağlamak adına görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye’ye davet etmiştir. Henüz görüşmeler gerçekleşmemiş olsa da taraflardan gelen açıklamalara göre davetin önemsendiği anlaşılmaktadır.
19 Ocak 2022 günü yapılan davet hakkında Rusya’nın Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov tarafından; salgın durumu ve tarafların programları izin verir vermez, Putin’in bu davete icabet edeceği açıklanmıştır. Arabuluculuk çalışmaları ekseninde Ukrayna’ya da gideceği açıklanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ziyaretini 3 Şubat 2022’de gerçekleştireceği duyurulmuştur.
Yine eş zamanlı olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da 28 Ocak 2022 günü Putin ve Zelenskiy ile Ukrayna krizi hakkında telefonda görüşerek, durum hakkında taraflardan bilgi aldığı haberleri servis edilmiştir.
Diplomasi trafiğinin yoğunluk kazandığı süreçte İngiltere’den farklı bir çıkış yapıldığı görülmektedir. 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesinin hemen ardından Ukrayna’nın donanmasını güçlendirmeye söz veren ve 2015’ten itibaren de onlarca İngiliz askeri birliğini Ukrayna’ya göndererek askeri eğitim veren İngiltere’nin yeni bir askeri sevkiyat yapacağını açıklamıştır. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, Rusya’ya karşı savunmasını güçlendirmesi için Ukrayna’ya kısa menzilli tanksavar füzeleri ve küçük bir grup İngiliz askerinin Ukrayna’ya eğitim vermeleri amacıyla gönderileceğini beyan etmesi[1] İngiltere’nin başka planlarının olduğunu göstermektedir.
2014 yılında; Ukrayna coğrafyasında yaşanan Kırım’ın Rusya tarafından işgali, Ukrayna’nın doğu bölgesinde yer alan Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerinin tek taraflı bağımsızlık ilanları ve iç karışıklıklar gibi bir dizi olayların durdurulması için Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna yetkililerinin bir araya gelerek Ukrayna’nın doğusunda ateşkesin sağlanması örneğinde olduğu gibi bir girişim yapılabileceği teklifi Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’tan gelmiştir.
2014 yılında Normandiya Formatı olarak adlandırılan görüşmelerin olumlu sonuçları olduğunu belirten Baerbock, ayrıca Avrupa Birliği (AB), G7 ve Almanya’nın Ukrayna’nın yanında durduğu[2] beyanı önemlidir. Yakın bir zamanda Normandiya Formatı’nda liderlerin yeniden bir zirve ile bir araya gelmeleri için çalışmaların yapıldığı da sürecin takibi için hatırda tutulmalıdır.
Bu arada Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı telefon görüşmesinde “Şu anda durumu eskisinden daha gergin görmüyorum, ancak gerginliğin tırmanmasının mümkün olmadığını söylemiyorum” sözlerinin ardından “Beyaz Saray’ın geniş çaplı bir savaş riskini aşırı derecede vurgulamakta ‘hata’ yaptığını[3] beyan etmesi krizin arka planını anlamak açısından oldukça önemlidir.
Dolayısı ile Zelenskiy’nin “ABD’nin siyasi manevra alanı kazanmak ve Kremlin ile Moskova’nın Donbass üzerindeki kontrolünü güçlendirecek bir anlaşma yapmak için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in savaş tehdidini özellikle abarttığı”[4] şeklindeki sözleri uluslararası basında yer almıştır.
Zelenskiy bu açıklamalar ile farklı bir görüş açısı ortaya koyuyor olsa da “Ukrayna istihbaratının, başkent Kiev’de bulunan genel merkezindeki gizli belge ve teçhizatı ülkenin batısındaki daha güvenli yerlere taşıdı” bilgileri muhtemel bir savaşın yadsınmadığını da ortaya koymaktadır.
***
Ukrayna-Rusya Krizi’nde süreç genel manada henüz fluluğunu muhafaza ediyor olsa da bölgesel olarak en fazla etkilenen ve ilerleyen süreçte de en fazla etkilenecek ülkenin Türkiye olduğu muhakkaktır[5]; çünkü Ukrayna ile siyasi ve ekonomi alanında yoğun ilişkileri ile birlikte özellikle savunma sanayi alanında derin iş birliği içerisinde olduğu bilinmektedir. Zira Batılı müttefiklerinin fiili ambargoları nedeniyle savunma sanayii alanında temin güçlüğü yaşadığı stratejik ihtiyaçlarını Ukrayna’dan temin etmektedir.
Türkiye’nin de Ukrayna’ya özellikle de silahlı insansız hava araçları (SİHA) başta olmak üzere Ukrayna ordusunun savunma yetkinliğinin güçlendirilmesi için sağladığı ve ayrıca Kırım Tatarlarına desteğini, Kırım’ın işgalini tanımadığını bilen Rusya’nın bu durumdan memnun olmadığı hatırda tutulmalıdır.
Türkiye’nin aynı zamanda Rusya ile de askeri, ticari ve bölgesel birçok alanda ve Ukrayna’dan daha büyük ölçekli ilişkileri vardır. Azerbaycan ve Türkistan coğrafyasında, Kafkaslar, Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya sahalarında zaman zaman karşı karşıya, zaman zamanda birlikte birçok hamleleri olduğu malumdur.
Dolayısı ile her iki tarafla da yakın ilişkileri olan Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya liderlerini Türkiye’ye davet ederek tarafların görüş ayrılıklarını masaya yatırabilecekleri görüşmelere ev sahipliği yapma girişimine Rusya’nın sıcak bakmamakla birlikte ilişkilere zarar vermemek amacıyla, açıktan reddetmek yerine, koşullar öne sürmeyi tercih ettiği görülmektedir.
Türkiye’yi bu hamle yapmaya sevk eden bir başka nedenin de ABD ve Batılı ülkelerin Türkiye’nin dahil edilmediği oluşumlar ile çözüm arayışında olmalarıdır. Zira 24 Ocak 2022 günü ABD Başkanı Biden’ın Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Polonya devlet başkanları ile telekonferans yöntemiyle gerçekleştirdiği görüşmelere[6] Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dahil edilmemesi dikkatlerden kaçmamıştır.
Sonuç olarak;
Türkiye; kadim bir Türk toprağı olması ve Kırım Türkleri nedeniyle tarihi bir ilişkisi vardır. Ancak askeri, siyasi, ekonomik ve bölgesel olmak üzere pek çok etkene bağlı olarak Türkiye, Ukrayna-Rusya Krizi’nden kendisini soyutlama şansına sahip değildir. Ancak bu etkenler nedeniyle illaki bir tarafı fiilen destelemek zorunda değildir. Bilakis bu nedenlerden dolayı, olabildiğince dengeli bir siyaset gütmesini zorunlu kılmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı gibi yıkıcı bir savaşta bile tarafsız kalmayı başarabilmiş bir Türkiye’nin, Ukrayna-Rusya Krizi’nde de olası bir sıcak çatışmada tarafsız kalabilecek tecrübesi elbette ki vardır.
Kaldı ki üyesi olarak 1952’den beri fiilen etkin bir şekilde yer aldığı NATO müttefiklerinin uzunca bir süredir Türkiye’yi yanlarına almadan bölgesel siyaset yürüttükleri görülmektedir. Hatta kıyıdaş olarak Karadeniz üzerinden Rusya ve Ukrayna’ya sınırdaş olan, NATO üyesi ve büyük bir orduya sahip olan Türkiye, ABD öndeliğinde 24 Ocak 2022’de yapılan telekonferansa davet edilmemesinin ne anlama geldiğini Türkiye karar alıcı mekanizmaları çok iyi analiz etmelidir.
Bu arada Arap Baharı olaylarına endeksli olarak Libya ve Suriye’de Rusya ile karşı karşıya kaldığı bir süreçten geçerken 2015’te Türkiye tarafından düşürülen Rus uçağı nedeniyle savaşın eşiğine gelindiği anda “Türkiye için savaşmayacaklarını” beyan eden NATO üyesi Avrupa ülkelerini tarih kaydetmiştir.
NATO üyesi Türkiye’nin ABD ve diğer Batılı müttefikleri(!) ile yaşadıkları sorunları Rusya’nın da çok iyi takip ettiği muhakkaktır. Yaşanan süreçte yakınlaşan Türkiye ile Rusya arasında zaman zaman gerilmeler yaşansa da Rusya’nın Karadeniz’den, Kafkaslara, Ortadoğu’dan Doğu Akdeniz’e uzanan sahada askeri varlığını arttırması, Türkiye’yi de endişelendirse de iki tarafın da stratejik çıkarları ilişkilerin kopmasına şimdilik engel olmaktadır ancak reel politikalar dikkatli hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin NATO’dan fiilen kopması halinde büyük bir zayıflama olacağı gerçeğini de bilen Batı, Türkiye’yi yanlarında aktif olarak yer almasını istememekle birlikte, ayrılması halinde Rusya ile daha da yakınlaşacağını hesap ettikleri için kontrollü şekilde birlik içerisinde tutmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.
Bu minvalde Rusya’nın da Türkiye üzerinden NATO’yu zayıflatmaya çalıştığı da unutulmamalıdır; fakat ABD ve Batılı müttefiklerinin ileri giderek Türkiye’yi daha da ötelemesi halinde Türkiye’nin yol ayrımını tercih edebileceği zayıf da olsa öngörülebilir.
Ancak NATO’dan ayrılarak Rusya ile uzun soluklu stratejik ittifakın Türkiye için birçok tehlikeyi de barındırdığı üzerinden hareketle Türkiye karar alıcı mekanizmalarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Zira ufak bir ters düşme halinde Rusya’nın Suriye/İdlib bölgesinde düzenleyebileceği bir askerî harekât bile binlerce yeni sığınmacı dalgasına maruz kalacak Türkiye’yi ne kadar olumsuz etkileyeceği, Libya’da, Kafkaslarda ve Suriye’de askeri dengelerin değişebileceği gibi birçok girift ve geleceği meçhul yeni süreçleri tetikleyeceği unutulmamalıdır.
Son söz olarak;
Türkiye NATO üyesi olmayan Ukrayna için ne Rusya ile ne de çıkarları için Ukrayna ile savaşmamalı, savaşın aktif tarafı olmamalıdır. Savaşın sonunda bütün ülkeler kendi topraklarına çekildiğinde Türkiye’nin yine bu coğrafyada hem Rusya hem de Ukrayna ile komşu olarak kalmaya devam edeceği karar alıcı mekanizmaların hatırında olmalıdır.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] BBC News; “İngiltere, Rusya’ya Karşı Savunmasını Güçlendirmesi İçin Ukrayna’ya Silah Gönderiyor”, 18.01.2022.
[2] Değer AKAL; “Ukrayna Gerilimi Tırmanıyor, Türkiye’yi Zor Tercihler Bekliyor”, Deutsche Welle, 26.01.2022.
[3] Pavel POLİTYUK ve Natalia ZİNETS; “Ukrayna Devlet Başkanı, Rusya Gerilimi Nedeniyle Çok Fazla ‘Panik’ Yaşadı”, Reuters, 28.01.2022.
https://www.reuters.com/world/europe/ukraines-zelenskiy-seeks-calm-down-panic-over-russia-tensions-2022-01-28/
[4] Sputnik News; “Politico: Zelenskiy, Biden’ın Rusya ile Anlaşmaya Varmak İçin Savaş Tehdidini Abarttığından Korkuyor”, 29.01.2022.
[5] İsmail CİNGÖZ; “Ukrayna Krizi Türkiye’yi Nasıl Etkiler?”, Sonnoktahaber, 08.12.2021.
[6] Değer AKAL; a.g.m.