Türklerin bu kadar geniş bir alanda varlıklarını kaybetmeden günümüze kadar gelebilmelerinin sebebi boy konusu başta olmak üzere sosyal sistemin dayanıklılığında yatmaktadır.

Tarih boyunca ve günümüzde Türklerin yaşadığı yerler ancak üç kıta ile ifade edilmektedir. Birbirinden farklı iklimler, farklı topraklar tarihimizin başlangıcından itibaren milletimize ev sahipliği yaptı. Bir grup Türk kitlesi Orta Avrupa’da devlet kurarken, diğer bazı gruplar da Çin’in kuzeyinde başka adlarla siyasi kuruluşlar meydana getiriyorlardı. Aynı sırada İran’ın doğusu ve Hindistan’a kadar uzanan sahada bir başka Türk devleti vardı. Çağımızda bilinen tarih paradigmasında M.S. 4’üncü asırda başlayan bu genişlik ve yaygınlık değişik devlet, imparatorluk ve benzeri siyasi kuruluşlarla günümüze kadar devam etti.

Eski devirlere baktığımızda bozkırlarda yaşayan Türklerin boy sistemi üzerine kurulu bir sosyal hayatlarının bulunduğunu görürüz. Yaylalar ve kışlaklar arasında dengeye oturmuş konar-göçer bir hayat tarzını benimsemişlerdi. Böyle bir yaşam biçiminin ortaya çıkardığı dinamik sosyal yapı sayesinde gerektiğinde göç edebiliyorlar, kıtlık ve düşman baskısı gibi tehlikelere karşı direnebiliyorlardı. Bu nedenle Mançurya’dan Macaristan’a kadar uzanan Avrasya bozkırlarında ayak basmadık yer bırakmadılar. Aynı zamanda yine boy sosyal yapısının sağlamlığı ve yaşam tarzı sebebiyle yok olmadan yüzyıllar boyunca tarih sahnesinde kaldılar. Sayısız büyük ve küçük siyasi teşekküller meydana getirdikleri gibi bunlarla yetinmeyip büyük kağanlıklar da kurarak dünya tarihinde etkili oldular.

Boy sisteminden devlete

Türklerin bu kadar geniş bir alanda varlıklarını kaybetmeden günümüze kadar gelebilmelerinin sebebi boy konusu başta olmak üzere sosyal sistemin dayanıklılığında yatmaktadır. Aralarında binlerce kilometre mesafe olan boylar çoğunlukla bağımsız yaşıyorlar; şayet büyük bir devlet kurulursa ona bağlanıyorlardı. Bağlandıktan sonra durumlarında herhangi bir değişiklik olmuyor, varlıklarını daima koruyorlardı. Herhangi bir tehlike anında (ekonomik ya da siyasi) dünya tarihini derinden etkileyen büyük göçlere koyuluyorlardı. Avrupa Hunları ve Oğuzların göçleri buna en iyi örneklerdir.

Hun, Akhun, Tabgaç, Gök Türk, Uygur gibi devletler tarih sahnesinde devam ederken, onların hâkim oldukları geniş coğrafyada bilinen tarihin ilk devirlerinden itibaren çeşitli adlar taşıyan Türk boyları yaşıyordu. Bu boylar genelde ırmakların yakın çevrelerine dağılmışlardı. Bazen dağların arasındaki vadiler de onlara barınak oluyordu. Her ne kadar yazlık ve kışlık olmak üzere otlak aramak için değişik alanlara göç etseler de her bir boyun yaşam alanı belli idi. Ancak savaş, düşman baskınları, kıtlık ve sair sebepler yüzünden bulundukları yeri bırakmak zorunda kalıyorlardı. Yine bazen kendilerinden büyük boy organizasyonlarının içine giriyorlar fakat kendi isimlerini kaybetmiyorlardı. Zamanımızda özellikle Kırgız, Kazak, Başkırt ve Sibirya bölgesi Türkleri arasında tarihin derinliklerinden beri var olan kabile isimleri mevcuttur. Dolayısıyla boyların özellikle küçük olanlarının isimlerini yüzyıllarca taşıdıklarına şahit oluyoruz.

Aynı modeli Avrupa’ya taşıyan Avarlar, 558-805 yılları arasında önce bir imparatorluk kurdular. Yıkıldıktan sonra da Orta Avrupa’da derin etkiler bıraktılar. Bundan önce 370’te Avrupa’ya göç eden Hunlar ise kıtanın tarihini kökünden değiştirecek katkılar yapmışlardı. Bu arada Attila Hunlarının kalıntıları ile karışan Ogurlar, Bulgarları meydana getirdiler. Magna (Büyük) Bulgarya Devleti’nin yıkılmasından sonra Tuna, İtil (Volga) ve Kafkaslar üç ayrı Bulgar topluluğu doğdu. Bir kısmı Hıristiyanlığa, bir kısmı İslamiyet’e girdi. Neticede aynı kökten gelen boylar ayrı kaderleri yaşadılar. Bu arada özellikle vurgulanması gereken bir başka Türk kökenli topluluk Sabarlardır. Batı Sibirya’dan kopup gelerek Kafkaslarda yaklaşık yüzyıl hâkim olmuşlardır. Sabarlar, Bizans tarihi kaynaklarında özellikle teknolojilerinin gelişmiş seviyeleriyle ün kazanmışlardır. En az üç yüz yıllık bir ömre sahip Hazar Kağanlığı farklı dinlere tanıdığı geniş hoşgörü ile tanınmıştı. Zamanının iki büyük imparatorluğu Bizans ve İslam (Emevi ve Abbasi) imparatorluklarını Kafkaslarda başarı ile durdurmuşlardı. M.Ö. 860’larda Peçenekler, bir yüzyıl sonra Oğuzlar, devamında da KumanKıpçaklar, Orta Asya’nın bozkırlarından koparak Doğu Avrupa ve Balkanlara gelerek önemli tarihi roller oynadılar.

Tarihi değiştiren göçler

İslam öncesi dönemde Türkler için karakteristik özelliklerden biri Türk göçleridir. Ekonomik veya siyasi sebeplerden dolayı Türk kökenli topluluklar yaşadıkları alanları terk ederek daha bağımsız ve ekonomik refah içinde yaşayacakları alanlara göç ettiler. Göçlerin başlangıcını M.Ö. 3000’lere kadar götürebiliriz. Göçler neticesinde en eski anayurt Güney Sibirya’dan başlayarak Kore’den Macaristan ovalarına kadar geniş sahaya yayılan Türk kökenli topluluklar sayısız devlet ve beylikler kurdular. Asya Hunlarının sonunda olduğu gibi Gök Türk ve Uygur dönemlerinde de çok sayıda Türk kökenli topluluk Kuzey Çin yönüne doğru göç etti. Gittikleri yerlerde (Kansu ve Ordos) önceleri küçük devletler kurdularsa da 50-150 yıllık bir süreçte asimilasyona uğrayarak Çinlileştiler fakat hâlâ adı geçen bölgelerde günümüze kadar kalan bazı Türk kökenli unsurlar var. Burada “Türkler sadece batıya mı göç etti?” sorusunun cevabını vermek gerekir. Türkler sadece batıya göç etmedi. Bundan önce binlerce yıl güneydoğu yönünde Çin topraklarında daha doğrusu Sarı Irmağın kavsinin batısındaki Kansu ve Ordos bölgelerine gittiler. Aradan geçen yüzyıllarda Çin tarihine sayısız katkıda bulundular. Yayılmalar, toplu hâlde göç hareketleri Türk topluluklarının en önemli karakteristik özelliğiydi. Bu durum, tarihin başlangıcından Orta Çağ’ın sonuna kadar devam etti.

Devlet geleneğinde boyların yeri

Eski Türk toplumunda en önemli sosyal organizasyon olan boy aynı zamanda siyasi birliği de temsil ediyordu. Gök Türk döneminde genelde boyların başında “ilteber” yahut “erkin” unvanlı kişiler bulunurdu ancak Oğuz boylarının tarihlerinde çok açık görüldüğü üzere her bir boyun başında beyler vardı. İlteber ve erkinlerin daha çok idari anlamlar taşıdığı anlaşılmaktadır. Yani herhangi bir kağanlığa bağlı boyların başındaki yöneticiler bu unvanları kullanıyordu. Gerçekte boy liderlerinin unvanları bütün Türk dünyası tarihinde bilindiği üzere “bey” idi. Bu kelime “beg, beğ, bi” şekillerinde de yazılmıştır.

Her boyun su ve otlak kaynaklarına sahip arazileri mevcuttu. Bu arazilerin hangi boya ait olduğu diğer boylar tarafından kabul edilirdi. Neticede boylar arasında bir tür konsensüs oluşur ve asırlarca devam ederdi. Bozkır devletlerinin kuruluş ve yükselmesini boylar arasındaki bu tür bir anlaşmanın sağladığını vurgulamak gerekir. Özellikle Hun ve Gök Türk dönemlerinde görüldüğü gibi hanedanı kurmayı başaran büyük siyasi güçlere diğer boylar kendiliğinden itaat ederdi. Her boyun kendine ait damgasının bulunması boylar arasında ayırımı sağlıyordu. Boy arazilerine tecavüz sonu gelmeyen karışıklıklara, nihayet devletlerin yıkılmasına sebep olurdu. Bazı büyük göçlerin altında bu sebep de yatıyordu.

Moğolistan’da Büyük Hun İmparatorluğu kurulurken, başta geniş Kazakistan bozkırları olmak üzere Orta Asya’nın diğer bölgelerinde Türk kökenli boylar yaşıyorlardı. Bunlar genel olarak Çin kaynaklarında Ting-ling adıyla adlandırılıyordu. Ayrıca Hu-chie (Ogur), Ke-k’un (Kırgız), Hsin-li, Kuca gibi boyların varlığı da söz konusudur. Adı geçen boylardan söz eden Çin kaynakları yaşadıkları yerlere de işaret etmiştir. Daha sonra Batı Kazakistan’dan Karadeniz kuzeyindeki geniş düzlüklere yayılan Ogurlar çok kalabalıktılar ve önemli tarihi olaylara katılacaklardı.

Oğuzlar tarih sahnesinde

Moğolistan’ın doğusunda özellikle Tola Irmağı civarında yaşayanlar dokuz boydan müteşekkil olduklarından onlara Dokuz Oğuz denildi. Sir Tarduşlar, M.Ö. 627646 arasında kuvvetli bir devlet kurdularsa da sonradan yenilip etrafa dağıldılar.

Karluklar, Altaylar ile Tanrı Dağları arasında yaşarken geniş Kazakistan bozkırlarında bulunanlar On Ok (On Kabile) adıyla teşkilatlandılar. Bunların adı daha sonra Türgiş oldu. 8’inci yüzyıl başlarında Orhun Anıtları’nda açıkça belirtildiği üzere artık bütün boylar güçlüydü ve kağana karşı sık sık isyan ediyorlardı.

Sibirya’da yaşayan Türk kökenli boylar ise varlıklarını koruyor ve çeşitli siyasi olaylara karışıyorlardı. Burada bulunan Kırgızlar en kuvvetlileri idi ancak Tölengit ve Tuvaların hatırı sayılır güçleri vardı. 370’li yıllarda Avrupa’ya giden Hunlar, büyük bir imparatorluk kurdular. 469’da tarih sahnesinden silinince Ogurlar ile Hun artıkları karışıp Bulgarları meydana getirdiler. Aynı devirlerde Batı Kazakistan’dan gelen Sabarlar, Kafkasların kuzeyinde devlet tesis etmişlerdi. Onların yerini alan Hazar Kağanlığı yaklaşık 400 yıl devam etti. Avarlar ise M.Ö. 558’de geldikleri Doğu Avrupa’da 250 yıl süren bir imparatorluğun temellerini attılar. Peçenekler ve Uzlar da Orta Asya’dan Avrupa yönüne giderek önemli tarihi roller oynayan Türk boylarıydı. Ancak bir araya gelip devlet kuramadılar. Geniş Avrasya bozkırlarını elde tutan en son boy Kuman-Kıpçaklardı. Altaylardan Macaristan’a Tataristan’dan Mısır ve Hindistan’a uzanan alanda etkili olup önemli devletler kurarak günümüz Türk dünyasının şekillenmesine katkı sağladılar.

.Alıntı: https://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/11/16/turk-boylari-nasil-devlet-oldu

 

 

 

Yazar