2013 güzünde Suriye ve Afrika’dan gelen göç dalgası, kaçak ve göç kampları kurulması ve havanın sertleşmesiyle kamplarda ağırlaşan durum, 35 yaşında bir Suriyelinin soğuktan ölmesi, birkaç kampta ayaklanma patlaması ile birlikte ülkede yabancılara karşı ırkçılık hortladı ve Bulgaristan’da sosyal ve politik ortam değişerek gerginleşti. Cilt rengi bakımından ülkemizin yerli nüfusundan pek farklaşmayan Suriyelilerle aynı zamanda sokak ve meydanlarımızda, taşıt araçlarında, camilerde illegal Afganlar, Somali, Mianmar, Kongo ve Nijerya ’dan vb. gruplar belirdi.
Bu gelişmeye paralel, önce Sofya’da, yabancı düşmanlığı, aşırı milliyetçilik ve hatta ırkçılık baş gösterdi. Siyah elbiseli Bulgar gençler devriye geziyor.
Hele akşam ve gece saatlerinde olaylar devlet organları kontrolünden çıkmaya başladı. Polisin kavşak başı nöbet tuttuğu başkentin “Pirodska” sokağında bir Bulgar kızın Suriyeli bir gencin saldırısına uğradığında, hemen adından, bizden biri olan METİN’in ırkçı bir grup tarafından hastanelik edilmesi, huzur ortamını iyice karıştırdı.
Son 24 yılda bir Bulgaristanlı Türk gencin bir Bulgar faşizan grup tarafından Başkentin tam merkezinde gaddar bir saldırıya maruz kaldığı görülmemişti. Ağır yaralı Metin hala taburcu edilmedi.
Başta HÖH Başkanı L. Mestan ile T.C. Sofya Büyükelçisi İ. Anmaz hastanede ziyaret ettiler ve hepimiz adına Metin’e geçmiş olsun dilekleri ifade ettiler.
Bu gibi olaylar barut fıçısına atılan kibrit rolü oynayabilir.
Göçmen ve kaçaklar Bulgaristan güvenliğine tehlike midir?
Olay, Cumhurbaşkanlığı Ulusal Danışma Konseyi’nde görüşüldü. Büyüyen göç akımının son yıllarda meydana gelen en ciddi olaylardan biri olduğu tespit edildi.
Göçlerin sağlık, barınma, yiyecek içecek ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için bütçeden 250 milyon leva ayrıldı. Gelenlerde Bulgar vatandaşı kimlik belgeleri yok. Yerlilerle kaynaşmalarına ne olanak ne de açık yol var. Dil bilmeyen ve yaşam tarzımızı ve çalışma ortamımızı tanımayan bu yabancılara Bulgaristan’ın yaşadığı ağır bunalım şartlarında şimdilik herhangi bir iş önerilmesi imkânsızdır. Eşleri ve kimisi kucakta çocuklarıyla gelmiş olmaları, normal barınaklardaki yetersizlikler içinde mevcut durum her geçen gün daha da zorlaşıyor. İlk elde poliklinik ve hastanelere Arapça bilen tercümanlar atandı. Anlaşılan, göç almakta geleneksel deneyimi olan Batı Avrupa 26 milyon göçmenle başa çıkabilirken, Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi barındırırken, Bulgaristan 10 bin kişiyi kucaklayacak kapasite bulamadı ve vahim durumu dünya gördü.
Brüksel’den ve Arap devletlerinden yardım talep edildi. Bu arada, illegal gelenlerin uçakla ülkelerine geri gönderilmesi kararı alındı. Göç dalgasını durdurmak için Türk Bulgar sınırına 30 km set çekme ve hem Bulgar hem de AB sınırı olan Bulgar Türk hududuna yeni 1200 polis gönderme gibi önlemler uygulamaya koyuldu. Gazeteler “ulusal güvenlik sınavda” başlığıyla çıktı.
Sığınmaya gelenlere düşmanca davranan aşırı gruplar.
1989’da Türklerin büyük ölçüde kovulması ve ekonomik göçün 1 milyon Bulgaristan vatandaşını Batı Avrupa ülkelerine çıkarmasıyla başlayan “ülkemiz boşaldı” velvelesi ne yazık ki, ilk 10 bin Suriyelinin gelmesi düşmanlık doğurdu.
Aslında Bulgaristan boşalmaya devam ediyor. Son 6 ayda 36 bin Bulgar evini barkını bırakıp Almanya’dan daimi kalma hakkı istedi. Almanya’daki Bulgar vatandaşlarının sayısı 106 bin oldu. Bu yıl ülkeyi terk edenlerin sayısı yüzde yüz arttı.
Ülkelerinde 2 yıldan beri devam eden ve giderek kızışan iç savaştan kaçan ve Bulgaristan’a sığınanların artmasını fırsat bilen aşırı milliyetçi ve ırkçılar yollarda devriye geziyor.
Gece gündüz “gönüllü” nöbet ve gözdağı veriyor. Sığınmacılar konusunu işleyen totaliter kalıntısı politikacılar bir yerden bir yere hareket etmek isteyen yabancılardan “izin belgesi” (otkrit list) istenmesini geveliyor.
Benzer sıkı kontrol uygulaması Todor Jivkov zamanında Vatanımızı politik hapishane haline getirmişti. Bu uygulama 10 Kasım 1989’da komünist rejimin düşmesiyle kaldırıldı.
Devlet sınırdan başlayarak ülke BİRİNCİ BÖLGE, İKİNCİ BÖLGE ve ÜÇÜNCÜ BÖLGEYE ayrılmıştı ki, seyahat ederken her bölge için ayrı izin kağıdı çıkarılıyordu. Irkçıların politik liderleri olan Volen Siderov’un “yabancılar arasında 150 terörist var” gibi bir iddiası ise, 1930’ların Almanya faşist şpits komandolarını (aşırı uç komandolar, polis jurnalcileri) gibi sözüm ona “devriye gezen muhbirlerin” yasa dışı eylemlerine sanki yasallık kazandırdı. Bulgaristan’da bir Güvenlik Kanunu yok. Bu durum, faşizan heveslilerin elini kolunu sallayarak gezmesine ve istedikleri gibi at oynatmasına olanak veriyor.
Irkçı gönüllü örgütlenmenin başında Boyan Rasate, Plamen Çernev gibi aşırılar bulunuyor.
Onları birleştiren “Bulgaristan Bulgarların!” slogan hedefi tüm yabancılara yaşam hakkı tanımıyor. Bu arada, son günlerde kızışan TV tartışmalarında Plovdiv kentindeki “Stolipenovo” ve “Şeker mahalle”, Sofya’daki “Filipovtsi” ve “Fakulteta”, Slıven’deki “Yukarı Mahalle”, “Aşağı Mahalle” semtleri için de marijinal (aşırı uç) dendi. Bu semtlerde sabah erken işe giderken ve iş dönüşü kız ve kadınların korku yaşaması, saldırı ve tecavüz tehlikesi ve güvenlik organlarının gerekli önlemleri henüz almamış olması, sayıca çok kalabalık olan Rom toplumunda savunma amaçlı iç örgütlenme doğurdu.
(Yazının devamı olacak)