Rafet ULUTURK

Bizim tarih kitaplarımızda Kurtuluş Savaşı çoğu zaman tek boyutlu anlatılır. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı, kongreler, düzenli ordular ve nihayet zafer… Doğrudur, ama bu hikâye bütünüyle eksiktir.
Çünkü o mücadelenin arkasında yalnızca askerî bir deha değil, bütün bir milletin vicdanı, camilerde yükselen dualar, şeyhlerin fetvaları ve İslam dünyasına gönderilen çağrılar vardı. Bunlar gizlendi.

Sivas Kebir Camii Büyük Karar

18 Şubat 1921… Cuma günü, Sivasin kalbi Camii Kebir’de çok önemli bir toplantı yapılır.
Bu toplantıya “Büyük İslam Konferansı” adı verilir. Anadolu’nun dört bir yanından şeyhler, âlimler, kanaat önderleri bir araya gelmiştir. İşgal altındaki topraklarda, moralini kaybetmiş halka yol gösterecek bir karar almak zorundadırlar.

Ve karar şu olur:
“Kuva-yi Milliye hareketi caizdir. Herkes canı ve malı ile bu hareketin içinde olmalıdır.”

Bu yalnızca bir fetva değil, bir direniş çağrısıdır.
O güne kadar Anadolu’da dağınık şekilde süren mücadeleye meşruiyet ve iman gücü kazandırmıştır. Sadece Anadolu’ya değil, tüm İslam coğrafyasına verilmiş bir mesajdır:
Direniş, farzdır.

Kaybolan Telgraf

Bu konferansın ardından bir adım daha atılır.
Mustafa Kemal, 19 Mart 1920’de tarihe “kaybolan telgraf” olarak geçen o mektubu kaleme alır.
Telgraf, sadece Anadolu’ya değil, bütün İslam dünyasına gönderilir.
O telgrafta şu çarpıcı cümleler vardır:

“Bağımsızlığa ve İslam imanına karşı yürütülen modern Haçlı seferlerine karşı birleşmek zorundayız.
Bütün Müslüman dünyası gelin beraber savaşalım.”

Bir telgraf düşünün…
Anadolu’dan yola çıkıyor, Kahire’de, Bombay’da, Şam’da, Trablus’ta okunuyor. Anadolu’nun direnişi, İslam dünyasının yüreğinde umut oluyor. O gün Hindistan’da İngiliz sömürgesine karşı mücadele eden Müslümanlar da, Filistin’de manda yönetiminin altında ezilen halk da bu çağrıyı duyuyor.

Ama bugün soralım:
Neden biz bu telgrafı okul kitaplarında görmedik? Neden “kaybolan telgraf” dendi? Çünkü sonraki yıllarda yeni bir ulus-devlet inşa edilirken ümmet bilinci geri plana itildi, hatta unutulmak istendi.

İngiltere’nin Korkusu

Bu çağrıyı duyan yalnızca Müslüman halklar değildi.
Londra’daki İngiliz makamları da telgrafı dikkatle inceledi.
Raporlarında şu ifadeler yer aldı:
“Mustafa Kemal adında bir lider var.
Tüm dünya Müslümanlarını bir araya getiriyor.
Buna karşı acil önlemler almalıyız.”

İngilizlerin korkusu büyüktü. Çünkü Anadolu’daki kıvılcım, sömürge altında yaşayan milyonlarca Müslümanı harekete geçirebilirdi. Eğer Anadolu direnişi ümmetle birleşirse, bu sadece bir ulusal kurtuluş savaşı değil, küresel bir özgürlük hareketine dönüşebilirdi. İngiltere’nin en çok çekindiği şey buydu.

Unutturulan Gerçek

Fakat yıllar geçti, Cumhuriyet kuruldu, yeni bir ulus kimliği inşa edildi.
İstiklal Savaşı’nın ümmet boyutu gölgede bırakıldı.
Ders kitaplarında Mustafa Kemal’in “kaybolan telgrafı”ndan hic bahsedilmedi.
Sivas’daki Büyük İslam Konferansı’nın fetvası da satır aralarında kayboldu.
Bizlere sadece tek yönlü bir hikâye anlatıldı.

Oysa hakikat şudur:

İstiklal Savaşı yalnızca bir askerî mücadele değil, aynı zamanda bir manevi seferberlikti.

Camilerde yapılan dualar, medreselerde verilen fetvalar, halkın direnişine ruh kazandırdı.

Anadolu’daki kıvılcım, bütün bir ümmeti harekete geçirecek güçteydi.

İngilizlerin bile raporlarında itiraf ettiği gibi, Mustafa Kemal sadece bir Anadolu lideri değil, İslam dünyasının birleşme ihtimalinin sembolüydü.

Bugüne Düşen Ders

Peki biz bu unutulan hakikatten ne öğrenmeliyiz?

Bugün İslam coğrafyası parçalanmış, sömürge düzeninin farklı formlarıyla yüz yüze.
Kimi ekonomik zincirlerle, kimi siyasi baskılarla esir alınmış durumda.
Oysa yüz yıl önce Konya Camii Kebir’de alınan karar bize şunu hatırlatıyor: Birlik farzdır.

Mustafa Kemal’in telgrafındaki çağrı hâlâ kulaklarımızda çınlıyor:
“Bağımsızlığa ve İslam imanına karşı yürütülen modern Haçlı seferlerine karşı birleşmek zorundayız.”

O gün İngiltere’nin korktuğu şey, bugün bizim umudumuz olabilir.
Çünkü milletlerin kaderi, yalnızca sınır çizgileriyle değil, ortak imanla ve dayanışmayla belirlenir.

Unutmayalım: Kurtuluş Savaşı yalnızca Anadolu’nun değil, bütün bir ümmetin davasıydı.
Ve bu davanın en önemli mesajı hâlâ geçerlidir:
Bağımsızlık, imanla birleşenlerin hakkıdır.

Yazar