Rafet ULUTURK

Bugün toplumda yaygın bir yanılgı var: “İktidara gelen parti devleti yönetiyor.”
Oysa gerçek bundan çok daha çıplak ve acıdır. Devleti partiler yönetmez. Partiler, seçim meydanında oy toplamak için kurulmuş yapılardır. Devleti yöneten, devlet adamıdır.

Ama sorun şurada: Bizde “devlet adamı” sayısı, bir avuç insanı geçmez. Çünkü siyasetin fabrikası, maalesef sürekli “siyasetçi” üretir; devlet adamı değil.

Siyasetçi için tek mesele seçim kazanmak, iktidarda kalmak ve günü kurtarmaktır.
Bunun için popülizme başvurur, kalabalıkları avutur, kısa vadeli menfaatleri gözetir. Devlet adamı ise milletin uzun vadeli çıkarını düşünür, ülkenin kaderini hesap eder, tarihi sorumluluk taşır. İşte bu fark yüzünden, devlet siyasetçinin elinde oyuncak olur; devlet adamının elinde ise ayakta kalır.

Bugün yaşadığımız krizlerin çoğu, aslında partilerin ülkeyi yönetmeye kalkışmasının sonucudur.
Parti çıkarı, devlet çıkarının önüne geçmiştir. Oysa devlet çıkarı partinin üstündedir, hatta partiyi feda etmeyi bile gerektirebilir. Ama siyasetçi bunu yapmaz; çünkü onun tek hesabı bir sonraki seçimdir.

Açık konuşalım: Bu ülke daha çok siyasetçiye değil, daha çok devlet adamına muhtaç.
Çünkü devlet adamı “ülkem” der; siyasetçi “partim” der.
Devlet adamı sorumluluk alır; siyasetçi sorumluluktan kaçar.
Devlet adamı tarihe not düşer; siyasetçi günü kurtarmaya çalışırken tarihin çöplüğüne düşer.

Kısacası, mesele nettir:
Devleti partiler değil, devlet adamları yönetir. Eğer devlet adamları yetişmezse, partiler devleti yiyip bitirir.

Yazar