Rafet ULUTURK

Hayat bazen bir atasözünün içine sığar. Eskiler boşuna söylememiş: “Evlat cevizdir, torun cevizin içidir.” Bu söz, sadece aile bağlarını değil, nesiller arasındaki gizli bağı da anlatır.

Evlat, hayata emekle, sabırla kattığımız bir meyvedir. Ceviz gibi… Sert kabuğu vardır; kırmak, içini görmek için uğraşmak gerekir. Çocuk yetiştirmek de böyledir: okul, disiplin, hayata hazırlık, mücadele… Hep kabuğu kırmakla uğraşırız. Bazen yoruluruz, bazen çatlaklar görürüz ama yine de devam ederiz.

Torun ise işin özü, yani cevizin içidir. Tatlıdır, yumuşaktır, kıymetlidir. Çocuklarımızda verdiğimiz emeğin gerçek meyvesini torunlarda görürüz. Evlatla sınanırız; torunla ödüllendiriliriz. Evlatla mücadele ederiz; torunla huzur buluruz.

Bir köyün yaşlısı anlatmıştı: Torununa ceviz kırdırmış, sonra da demiş ki:
“Evlat cevizdir, kabuğunu kırmak için uğraşırsın. Torun ise cevizin içidir; emeklerinin tadını onunla alırsın. Ama unutma! Eğer cevizin içi boşsa, dışı ne kadar gösterişli olursa olsun hiçbir işe yaramaz.”

İşte buradaki asıl uyarı budur. Bugün çocuklarımızı sadece kabuğuyla değil, içiyle de doldurmak zorundayız. Onlara sadece diploma, iş, para değil; ahlak, vicdan ve değerler de vermeliyiz. Çünkü bir gün torunlarımız, bizim asıl mirasımız olacak. Eğer bugünkü evlatlar boş yetişirse, yarının torunları da tatsız ve eksik kalacaktır.

Toplumsal açıdan baktığımızda da durum aynı. Bugünün gençliği “ceviz”tir. Yarın onların çocukları, yani torunlarımız, “cevizin içi” olacak. Eğer bugünü sağlam tutmazsak, geleceğin özü boş kalır. Eğer bugünü değerlerle beslersek, yarın tatlı bir miras bırakırız.

Unutmayalım:
Evlatlarımız bedenimizi taşır, torunlarımız ruhumuzu…
Evlatlarımız gölgemizdir, torunlarımız özümüz.

Yazar