BGSAM
İbn Haldun, yalnızca tarih ve sosyoloji alanlarında değil, siyaset teorisi konusunda da yüzyıllar öncesinden günümüze ışık tutan bir düşünürdür. “Tarih ibret alınmazsa tekerrür eder,” anlayışıyla şekillenen fikirleri, devletlerin doğuşu, yükselişi ve çöküşü üzerine düşündürücü tespitler sunar. Onun “Mukaddime” adlı eserinde ortaya koyduğu siyasi analizler, modern dünyada bile şaşırtıcı bir şekilde geçerliliğini koruyor.
Bugünün siyasetini İbn Haldun’un gözünden okumaya çalışmak, bize yalnızca geçmişi anlamakla kalmaz, aynı zamanda gelecekteki olası hatalardan kaçınmamızı da sağlar. Peki, bu büyük düşünür siyaset ve devlet üzerine ne söylüyordu?
Devletlerin Doğuşu ve Çöküşü
İbn Haldun’a göre, bir devletin yaşam döngüsü bir insanın hayatına benzer. Devletler de insanlar gibi doğar, büyür, olgunlaşır ve sonunda düşüşe geçer. Bu döngünün ardındaki temel dinamik ise asabiyet kavramıdır. Asabiyet, toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik anlamına gelir. Bir topluluğu ayakta tutan, güçlendiren ve zirveye taşıyan şey, işte bu dayanışma ruhudur.
Ancak İbn Haldun’un en çarpıcı tespitlerinden biri, gücün ve iktidarın, asabiyetin zamanla zayıflamasına neden olduğudur. Bir devletin ilk dönemlerinde insanlar ortak bir hedefe doğru birlikte çalışır. Ancak güç, zenginlik ve refah arttıkça, birlik yerini bireysel çıkar çatışmalarına bırakır. Bu da devletin çöküşünü hızlandırır. Bugün birçok ülkede siyasi krizlerin temelinde bu dayanışma eksikliğini görmek mümkün.
Siyaset ve Adalet
İbn Haldun, siyasetin en temel unsurlarından birinin adalet olduğunu vurgular. Ona göre, adalet, bir toplumun temel taşıdır. Bir devlet, vatandaşlarına adil davranmadığı anda, çözülmeye başlar. Adaletin olmadığı yerde güven zedelenir, insanlar sisteme olan inançlarını kaybeder ve devletin meşruiyeti sorgulanır.
Günümüzde bu tespit, siyasetin ana damarlarından biri olmaya devam ediyor. Toplumlar, adaletin sağlanmadığı, güç sahiplerinin çıkarlarının öne çıktığı durumlarda kutuplaşıyor. İbn Haldun’un “Devletin gücü adaletten gelir” sözü, bugün bile siyasetçilerin kulağına küpe olmalıdır.
Lüks ve Refahın Tehlikesi
Bir devletin yükseliş dönemlerinde zorluklar insanları bir araya getirirken, refah ve lüksün artması ise zamanla yozlaşmayı beraberinde getirir. İbn Haldun, devletlerin sonunu getiren en önemli faktörlerden birinin, refah içinde büyüyen nesillerin mücadele azmini kaybetmesi olduğunu söyler.
Bu durum, günümüz siyasetine de ışık tutuyor. Refah ve konfor, bir yandan toplumların yaşam kalitesini artırırken, bir yandan da dayanışma ruhunu zayıflatıyor. Lüks içinde yaşayan yöneticilerin halktan kopması, toplumdaki adalet duygusunu zedeliyor ve sistemin temel taşlarını sarsıyor.
Siyaset ve Değişimin Kaçınılmazlığı
İbn Haldun’a göre, hiçbir sistem ve hiçbir iktidar kalıcı değildir. Değişim, siyaset için kaçınılmaz bir gerçektir. Toplumlar, değişen şartlara ve yeni ihtiyaçlara göre kendilerini yenilemek zorundadır. Ancak bu yenilik, tarih ve tecrübelerden ders alınarak yapılmalıdır. “Geçmiş geleceğin aynasıdır,” der İbn Haldun. Dolayısıyla geçmişteki hataları tekrarlamamak için tarihi iyi okumak gerekir.
Bugün birçok siyasetçi, geçmişin tecrübelerini göz ardı ederek aynı hataları tekrar etmeye devam ediyor. Bu da devletlerin ve toplumların krizlere sürüklenmesine neden oluyor. Oysa İbn Haldun’un tavsiyesi çok nettir: Tarihi iyi okuyun, ibret alın ve değişime ayak uydurun.
Güce Olan Aşırı Sevginin Tehlikesi
Güç ve iktidar, her zaman siyasetin en büyük cazibesi olmuştur. Ancak İbn Haldun, gücün insanları nasıl yozlaştırabileceği konusunda da uyarır. Ona göre, güce olan aşırı sevgi, siyaseti kişisel çıkarlara ve hırsa dönüştürebilir. Bu durum, devletlerin zayıflamasına ve toplumun çözülmesine yol açar.
Modern siyasette de bu durum açıkça görülebilir. Popülizm, kişisel hırslar ve iktidar oyunları, toplumların asıl ihtiyaçlarının geri planda kalmasına neden oluyor. Oysa siyasetin amacı, bireysel kazanç değil, toplumsal fayda olmalıdır.
Bugün İbn Haldun’un Sözlerinden Alacağımız Ders
İbn Haldun’un siyaset üzerine söyledikleri, bugünün dünyasında hala geçerliliğini koruyor. Adaletin sağlanmadığı, dayanışmanın zayıfladığı, geçmişten ders alınmadığı bir sistemin ayakta kalması mümkün değildir. Siyasetçiler ve toplumlar, bu dersleri dikkate alarak hareket etmelidir. Aksi halde, tarihin tekrarı kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç olarak, İbn Haldun’un gözünden siyaset, sadece iktidarın değil, toplumun geleceğinin şekillenmesinde en önemli araçtır. Ama bu aracın doğru bir şekilde kullanılabilmesi için tarih, adalet, dayanışma ve değişime açıklık gibi temel prensipler unutulmamalıdır. Çünkü unutmayalım: Geçmiş, geleceğin aynasıdır.