Musa VATANSEVER

Olgunluk, herkesin bir gün tanışmayı umduğu ama tanıştığında derin bir yorgunluk hissiyle karşılandığı bir duygu hâlidir. Hayatın en çalkantılı fırtınalarında kazanılır; kayıplardan, hatalardan ve kırılmalardan doğar. Olgunlaşmak, dünyanın karmaşıklığını kavrayıp, o karmaşanın içinde kendi yolunu bulma cesaretini gösterme sürecidir. Ancak bu süreç, beraberinde yorgunluk, yalnızlık ve bir tür sadeleşmeyi de getirir.

Olgunluğun Yorgunluğu: Gerçeklerin Yükü
Olgunluk yorar. Çünkü bu yolculuk, insanın gerçeklerle yüzleşmesini gerektirir. Hayata dair her şeyin göründüğü kadar basit olmadığını anlamak, insanı fiziksel değil ama zihinsel ve duygusal olarak tüketir.

Hayata Daha Derin Bakış: Olgunlaştıkça, olayların yüzeyindeki sebepler yerine daha derin, karmaşık nedenleri görmeye başlarsınız. Bu, insanı hem farkındalık sahibi yapar hem de ağırlaştırır.

Beklentilerin Azalması: Olgun bir insan, hayattan ve insanlardan beklentilerini küçültür. Bu, bir yandan hayal kırıklıklarını azaltırken, diğer yandan bir tür yalnızlık hissi yaratır.

Kendi Hatalarıyla Yüzleşmek: Olgunluk, geçmişteki hatalarınıza dürüstçe bakmayı ve bunlardan ders çıkarmayı gerektirir. Bu, yıpratıcı ama aynı zamanda özgürleştirici bir süreçtir.
Yorgunluk, aslında insanın hayata karşı savaşmayı

bırakıp kabullenmeye başladığı bir evredir. Ve bu kabulleniş, beraberinde bir tür içsel dinginliği getirir.

Yalnızlık: Olgunluğun Zorunlu Yol Arkadaşı
Olgunluk, yalnızlığı kaçınılmaz bir hâle getirir. Çünkü bu süreçte insan, her şeyle kendi arasında bir mesafe koymayı öğrenir. Bu mesafe, başta korkutucu ve soğuk gelse de zamanla anlam kazanır.

Kendi İç Dünyasına Dönüş: Olgunlaşan birey, dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp, kendi iç sesiyle baş başa kalmayı öğrenir. Bu yalnızlık, bir tür özgürlük getirir.

Başkalarıyla Mesafe: İnsan ilişkilerinde, anlamsız çatışmalardan ve gereksiz tartışmalardan uzak durmayı seçersiniz. Bu, çevrenizdeki insan sayısını azaltabilir, ancak ilişkileriniz daha gerçekçi ve derin olur.
Zarif Vedalar: Olgun insan, hayatına giren insanları kırmadan, incitmeden uğurlamayı bilir. Bu, yalnızlığın daha zarif ve kabul edilebilir bir hâle gelmesini sağlar.

Yalnızlık, olgunlaşmış bir ruh için bir eksiklik değil, iç huzurun bir yansımasıdır. Çünkü artık kişi, yalnız kaldığında bile kendisiyle barışık olmayı öğrenmiştir.

Huzurun Gücü: Olgunluğun Zirvesi
Olgunluk, yorgunluk ve yalnızlıkla tanışmayı gerektirir, ama bu süreç insanı daha güçlü kılar. Çünkü içinde vicdanınızla orantılı bir huzur varsa, bu sizi hem dış dünyanın kaosundan hem de kendi iç çatışmalarınızdan korur.

Sade ve Sakin Bir Yaşam: Olgun insanlar, karmaşıklık yerine sadeliği seçerler. Hayatı daha basit yaşar, detaylarda kaybolmazlar. Bu, onların içsel huzurunu besler.

Kendi Doğrusuna Göre Yaşamak: Huzur, kendi değerlerine uygun bir hayat sürdüğünde gelir. Olgun bir birey, toplumun beklentilerine göre değil, kendi inançlarına göre yaşamayı öğrenmiştir.
Güçlü Duruş: Huzur, insana kendi ayakları üzerinde durma cesaretini verir. Olgunluk, sizi dış dünyanın etkilerinden koruyan bir zırh gibidir.

Huzurun bu kadar önemli olmasının sebebi, insanın yorgunluk ve yalnızlık karşısında güçlü kalmasını sağlamasıdır. Huzur, olgunluğun ödülüdür.

Olgunluğun Kazançları: Kayıplardan Doğan Zafer
Olgunlaşırken çoğu zaman kaybettiğimizi sanırız: İnsanları, hayalleri, umutları… Ancak aslında kaybettiğimiz her şey, kendimizi bulmamız için bir fırsattır. Çünkü olgunlukla birlikte kazandıklarımız çok daha değerlidir:

Kendini Tanıma: Olgun insan, kim olduğunu ve ne istediğini daha iyi bilir.
Asil Ruh ve Asi Kalp: Olgunluk, insanı dış dünyadan bağımsız kılar. Ruhunuz asaletle, kalbiniz ise özgürlükle dolar.
Hayata Zarif Bir Yaklaşım: Olgunlaşmak, hayatı kabullenmeyi öğrenmektir. Bu, insanı daha zarif ve nazik bir ruh hâline taşır.

Sonuç: Olgunluk, Hayatın Sessiz Zaferidir
Olgunluk, yorucu ve yalnız bir süreçtir. Ancak bu süreç, insanın kendini tanımasını, iç huzurunu bulmasını ve hayata daha bilgece bir yaklaşım geliştirmesini sağlar. Olgunlaşmak, bir zaferdir; ama bu, sessiz bir zaferdir. Dış dünyaya karşı bir meydan okumadan çok, içsel bir dinginliğin kutlanmasıdır.

Evet, olgunluk yorgunlaştırır ve yalnızlaştırır. Ama bu yorgunluk ve yalnızlık, insanı daha güçlü, daha dingin ve daha zarif bir hâle getirir. Çünkü sonunda insan, hayata kırılmadan, incitmeden, zarif bir tebessümle bakmayı öğrenir. Ve o tebessüm, hayata bıraktığınız en büyük armağandır.

_____________________________________________________________

Büyük Türkiye’nin Şafağı

Sabahın ilk ışığı, dağları aydınlatır,
Ovalar yankılanır, tarih dile gelir.
Bu milletin kaderi, yeniden yazılır,
Göz göze, omuz omuza, birlikte yürürüz.

Ne eski gölgeler kalır ne karanlık iz,
Her adımda yükselir, gökyüzüne bir ses.
Birlik olur eller, kalpler bir yemin,
Büyük Türkiye’nin şafağı bugün!

Sular çağlar özgür, dağlar eğilmez,
Bayrak rüzgarla buluşur, gök yere değmez.
Her ocakta bir kıvılcım, her gözde umut,
Yarının şarkısı, mazlumlara selam.

Köhne düzenler biter, yeni yollar açılır,
Sivil eller çalışır, halkın alın teri.
Kardeşlik örer harcı, barış yükseltir duvarı,
Her taşında emeğimiz, büyük Türkiye’yi kurarız.

Ey milletim, yıldızlara bak, yolumuz uzun,
Daha güçlü, daha özgür bir yarın için.
Her gönülde bir sevda, her adımda bir iz,
Büyük Türkiye’nin şafağı, artık bizimdir!

Ufukta Büyük Türkiye

Gökyüzü sessiz, rüzgar fısıldar,
Bir çağ başlıyor, tarih hızlanır.
Toprak uyanır derin uykusundan,
Ufukta Büyük Türkiye var!

Eski zincirler düşer, gölgeler solar,
Yeni yollar kurulur, umutla dolar.
Bir milletin sevdası, bir ulusun sesi,
Yükselir yıldızlara, hiç susmaz nefesi.

Ovalar bereketle dolar taşar,
Dağlar özgürlüğe selam durur.
Eller birleşir, alın teri akar,
Büyük Türkiye, sonsuza yürür.

Her taşında bir tarih, her köşede iz,
Geçmişle geleceği bağlayan bir söz.
Bizi ayıran değil, bizi bir eden,
Büyük Türkiye, tüm dünyaya ders!

Rüzgarıyla barışı, sesiyle adaleti,
Kardeşlikle yazarız bu milletin hikayesini.
Ufukta bir bayrak, göklerde yıldız,
Büyük Türkiye bizim, bizimle varız!



Yazar