10 KASIM ÖZEL

Sofya’dan Bugüne: Bir Askerin Ruhu, Bir Milletin Sorumluluğu

Yazan: Rafet ULUTÜRK

1914’te Sofya’daki bir baloda, genç Yarbay Mustafa Kemal’in giydiği Yeniçeri kıyafeti, bir nostalji değil bir bildiriydi: “Ben, bu milletin askeriyim.” O ruh bugün hâlâ bize yol gösteriyor — yeter ki biz birbirimizle değil, ülkemizle ilgilenelim.

Bir Kıyafetin Taşıdığı Mesaj

1914, Sofya… Avrupa savaşın eşiğinde, Osmanlı ise çöküşte.
Genç bir subay olan Mustafa Kemal, Bulgaristan’da ataşemiliterdir.
Sofya sosyetesinde düzenlenen bir “ulusal kostümlü balo”ya davet edilir.
Avrupalı diplomatlar kendi halklarının kıyafetleriyle katılırken, o, Yeniçeri Ağası kıyafetiyle salona girer.

O gece orada, sadece bir asker değil, bir ulusun onuru ayağa kalkar.
Yeniçeri elbisesi, geçmişe öykünme değil, köklerine sahip çıkma cesaretidir.
Mustafa Kemal, o kıyafetle Avrupa’ya şunu söyler:

“Hasta Adam değiliz biz; bin yıllık bir ordunun evlatlarıyız.”

Bu, bir baloda verilmiş diplomatik bir mesaj değil;
bir milletin ruhunu yeniden inşa edecek inancın ilk adımıydı.

Askerlik Ruhundan Ulus Bilincine

Mustafa Kemal’in askerlik anlayışı, siyasete hizmet eden değil, milletin onurunu koruyan bir duruştur.
O, emre itaatten önce, akla sadakati öğretti.
Bu yüzden Sofya’daki o gece, sadece bir kostüm değil, bir karakter gösterisiydi.
O ruh, yıllar sonra Sakarya’da, Lozan’da, Meclis kürsüsünde aynı sesle yankı buldu:

“Bir milletin kurtuluşu, kendi elindedir.”

Tarihi Okuyan Bir Zihin

1933 yılında, Cumhuriyet’in onuncu yılında, Atatürk yakın çevresine şöyle dedi:

“Rusya bir gün çökecek, orada kardeşlerimiz var buna hazır olmalıyız.”

Bu söz, sadece bir siyasi analiz değil, tarihin döngüsünü okuyan bir dehanın tespitiydi.
Atatürk biliyordu ki hiçbir güç, halkın vicdanından büyük değildir.
Savaş meydanında kazandığı kadar, geleceği öngörme gücüyle de büyüktü.

Bugün Biz Ne Yapıyoruz?

Bugün kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Neden bir Atatürk daha yetiştiremedik?”

Çünkü onun gibi düşünen, onun gibi sorumluluk alan,
ülkesini kendi menfaatinden üstün tutan liderler yetiştirmek, sadece okullarla değil,
ahlakla, vicdanla, örnek olmakla mümkündür.

Birbirimizi suçlayarak değil,
“Bu ülke için ben ne yapabilirim?” diyerek ilerleriz.
Herkes kendi mahallesinden sorumludur.
Mahallendeki yaşlı seni tanıyor mu?
Kaç gence yol gösterdin, kaç kişinin elinden tuttun?
Başkasının hatasına değil, kendi eksikliğine bak.
Çünkü Atatürk’ün en büyük mirası, öz eleştiri yapabilen bir millet olmamızdır.

Bir Ruh, Bir Dua

Atatürk sadece bir asker değil, bir vicdan öğretmeniydi.
Onun askerlik anlayışı, toprak savunmasından çok değer savunmasıydı.
Bugün bu ülkede özgürce düşünüyorsak, o mirasın eseriyiz.

Allah rahmet eylesin.
Mekânı cennet olsun.
Ama unutmayalım:
O’na en büyük rahmet, bıraktığı fikirlere sahip çıkmakla olur.

Yazar