Rafet ULUTÜRK

Dünya siyaset sahnesi, son haftalarda peş peşe gelen zirveler, açıklamalar ve diplomatik jestlerle adeta kaynayan bir kazanı andırıyor. Alaska’da Trump ile Putin’in buluşması, Washington’daki kırılgan ittifak görüntüsü, Şanghay İşbirliği’nin yükselen sesi, Venezuela üzerindeki gövde gösterileri ve İsrail’de Netanyahu’nun çıkmazı…
Hepsi, 21. yüzyılın yeni kaotik düzeninin parçaları.
Ama “yeni Yalta” benzetmeleri yapanlara şunu söylemek gerekir:
Ortada yeni bir düzen yok, olsa olsa kumdan kaleler var.


Alaska Zirvesi: Yalta mı, Yanılsama mı?

Alaska’da yapılan Trump-Putin görüşmesi, bazı çevrelerde 1945 Yalta Konferansı’na benzetildi.
Oysa benzetme, tarihi saptırmaktan öteye gitmez. Yalta’da Roosevelt, Churchill ve Stalin bir araya gelmiş, savaş sonrası dünya düzenini inşa etmişti. Masada Avrupa vardı, İngiltere vardı, Birleşmiş Milletler’in temeli atılmıştı.
Alaska’da ise sadece Trump ve Putin vardı. Ukrayna davet edilmedi, Avrupa masada yoktu.
Bu nedenle “Yeni Dünya Düzeni Alaska’dan doğacak” söylemi, abartılı bir yanılsamadan ibaret.
Zirve, küresel barış için bir dönüm noktası değil; iki liderin prestij arayışıydı.


Washington: Batı İttifakındaki Çatlak

Alaska’dan kısa süre sonra Trump, Washington’da NATO ve Avrupalı müttefiklerle buluştu.
Masada Ukrayna’ya destek vardı ama sesler uyumlu değildi. Avrupa “kesintisiz dayanışma” vurgusu yaparken, Trump “Amerika önce” diyerek yük paylaşımını gündeme getirdi.
Bu tablo, Soğuk Savaş dönemindeki yekvücut Batı’dan çok uzak.
Washington’daki toplantı, Batı ittifakının aslında ne kadar kırılgan bir zeminde olduğunu gösterdi.


Londra ve Ottawa: Jestlerin Diplomasisi

Diplomaside söz kadar beden dili de önemlidir. Trump’ın İngiltere Kralı’na parmak sallaması, Londra’ya açık bir meydan okuma olarak algılandı. Ardından Kanada’ya el sallaması, müttefiklere verilen mesafeli bir selamdan çok küçümseyici bir jest gibi görüldü.
Trump diplomasiyi bazen kelimelerle değil, hareketlerle yapıyor.
Ve bu hareketler, çoğu zaman Washington’daki resmi açıklamalardan daha fazla ses getiriyor.


Şanghay İşbirliği: Doğu’nun Yükselen Bloku

Batı ittifakının karşısında bugün Varşova Paktı yok ama Şanghay İşbirliği Örgütü var. Çin, Rusya, İran ve Orta Asya ülkeleri, ekonomik işbirliği adı altında aslında yeni bir siyasi güç merkezi kuruyor. Bu, Batı’nın yaptırımlarına karşı bir denge arayışı.
Soğuk Savaş’taki gibi ideolojik bir kamplaşma yok, ama çok kutuplu bir çekim alanı doğuyor.


Venezuela: Gövde Gösterisinin Gölgesi

Trump yönetimi, Venezuela’ya yönelik sert söylemler ve askeri operasyonlarla gündemde.
Hız teknesine yapılan saldırı, “işgal” endişelerini daha da artırdı. Latin Amerika halkları, Washington’un bu tür adımlarını “arka bahçeye dönüş” olarak görüyor.
Ama 21. yüzyılda bu tür müdahaleler, Soğuk Savaş’taki gibi kolay meşru kabul edilmiyor.
Bölge ülkeleri sesini yükseltmeye başladı.


Netanyahu’nun Çıkmazı

Ortadoğu’da Netanyahu’nun Gazze’ye dair açıklamaları, İsrail’in yıllardır yaşadığı ikilemi yeniden gündeme taşıdı: güvenlik mi, meşruiyet mi? “Gazze’de kalıcı işgal istemiyoruz” sözleri, İsrail’in kendi iç baskıları ile uluslararası kamuoyu arasında nasıl sıkıştığını gösteriyor. Bu çıkmaz, bölgeyi daha kırılgan hale getiriyor.


Kumdan Kaleler ve Fırtına Öncesi Sessizlik

Alaska’da verilen fotoğraf, Washington’daki çatlak, Londra’daki parmak sallama, Kanada’ya edilen selam, Şanghay’daki meydan okuma, Venezuela’daki gövde gösterisi ve Ortadoğu’daki çıkmazlar…
Hepsi bir tabloya işaret ediyor: dünya düzeni kumdan kaleler gibi, dalganın ilk vuruşunda yıkılmaya hazır.
Liderlerin gülümsemeleri ve tokalaşmaları, aslında bir barış habercisi değil; fırtına öncesi sessizliğin maskesi. Tarih kitapları belki bir gün bu dönemi “yeni Yalta” değil, “kumdan kalelerin çağı” diye anacak. Çünkü bugün masalarda düzen inşa edilmiyor; sadece geçici hesaplarla ayakta duran yapılar kuruluyor.
Ve ilk büyük dalga geldiğinde, geriye sadece yıkıntılar kalacak.

Yazar