4 Kasım 2025’te Almatı’da düzenlenen toplantımıza, T.C. Almatı Başkonsolosu Sayın Tuğba Alan Özdenfedekar teşrif ettiğinde, içeri yalnızca bir diplomatik temsilci girmiyordu. O an, bulunduğumuz salonu kaplayan sıcaklık ve samimiyet, Türkiye’den binlerce kilometre uzakta bile devletimizin nefesini hissettiren güçlü bir dalga gibiydi. Karşımda duran saygıdeğer Hanımefendi; görev tanımının ötesinde, kalbiyle, duruşuyla ve taşıdığı devlet ciddiyetiyle yalnızca Türkiye’yi değil, aynı zamanda tüm Türk Dünyasını temsil eden zarif bir köprüydü.
O gün kendilerine kendi kalemimden çıkan “Dünden Bugüne Bulgaristan” kitabımı takdim ettim.
Bu kitap, sadece bir tarih çalışması değil; yılların biriktirdiği acıların, mücadelelerin, direncin ve unutulmaması gereken bir davanın sessiz ama gür sesiydi. Kitabı ellerine aldıklarında gösterdikleri dikkat ve özen, aslında konuya olan duyarlılıklarının bir yansımasıydı.
Gözlerindeki ciddiyetle, “Kitabı mutlaka okuyacağım ve bu konuda hazır olacağım,” demeleri ise benim için sıradan bir cevap değil, Türk diplomasi geleneğinin köklü bir vefa duygusunun modern zamanlara yansımasıydı. Kendilerine, “Bulgaristan davası önemlidir; yarın öbür gün Bulgaristan’da bir göreve gittiğinizde hazırlıklı olmanız gerekir,” dediğimde, bunun sorumlulukla karşılandığını görmek umut vericiydi.
Bugün Türkiye yalnızca kendi sınırlarına sığan bir ülke değildir.
Türkiye, gittiğiniz her yerde hissedilen bir varlıktır.
Diplomasisi devlet aklıyla, insanı ise merhametle birleşen bir güçtür.
Konsolosluk koridorlarında bile hissedilen bu sıcaklık, aslında yeni bir dönemin habercisidir.
Çünkü Türkiye artık dünyada görünür bir aktör değil, etki alanı genişleyen, sesi duyulan, eli uzanan bir merkez hâline gelmiştir. Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Afrika’dan Kafkasya’ya kadar uzanan bu etki; askeri gücün değil, devlet aklının, kültürel bağların ve insani yaklaşımın ürünüdür.
Diasporanın yıllarca aradığı güveni, sıcaklığı ve destek duygusunu bugün Türk temsilciliklerinde bulabiliyor olması da bu dönüşümün parçasıdır. İnsan, kendi devletinin elini omzunda hissettiğinde gururu büyür, yalnızlığı biter. Almatı’da hissettiğim şey tam olarak buydu.
Türkiye artık yalnızca kendi yurttaşının değil, gönül coğrafyasının da umududur.
Yalnızca bugün için değil; yarın için de güçlü bir duruştur bu.
Dünya hızla değişirken, Türkiye bu değişimin kenarında değil, merkezinde yer almaktadır.
Coğrafyalar küçülürken Türkiye büyümekte, sınırlar daralırken etkisi genişlemektedir.
Bu yüzden geleceğin ismi tesadüfî değildir; bir vizyonun, bir yeniden dirilişin adıdır:
Türk Asrı.
4 Kasım 2025’te Almatı’da hissettiğim şey yalnızca bir diplomatik tanışma değildi.
Bu, Türk Asrı’nın sessiz ama güçlü ayak sesleriydi.
Bir devletin, milletine ve tarihine sahip çıkışının sıcak bir yansımasıydı.
Ve o gün bir kez daha anladım ki:
Türkiye neredeyse biz oradayız,
biz neredeysek Türkiye oradadır.


Almatı’da Hissedilen Türkiye: 4 Kasım 2025’ten Türk Asrı’na
Sofya’dan Bugüne: Bir Askerin Ruhu, Bir Milletin Sorumluluğu
Bir Kalbin Attığı Yer: Bayrampaşa’da Türk Dünyası
Türk Dünyası Medyasında Tarihi Buluşma: Kazakistan’dan Yükselen Ses
Türk Dünyasının İletişim ve Sanat Zirvesi Almatı’da Başlıyor!
Bulgaristan`da Aşırı Yüklü Kamyonlara Sensörlü Otomatik Ceza Sistemi Başladı
Turan Diyarlara Ayağı Kaldırmak
V. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI İLETİŞİM VE SANAT SEMPOZYUMU BASIN BİLDİRİSİ
Töre: Kılıçtan Güçlü Bir Miras