Rafet ULUTÜRK
Milletlerin kaderi bazen bir savaşın sonucunda değil, kendi içlerinde kurdukları düzenin niteliğinde belirlenir. Türk tarihine baktığımızda da tablo aynıdır: dışarıdan gelen onca fırtınaya rağmen dimdik duran bu millet, asıl yarayı çoğu zaman kendi iç çekişmelerinden almıştır. Fitne, rekabet ve bölünmüşlük… Aynı kökten gelen boyların birbirine tehdit gözüyle bakması, asırlara yayılan potansiyelin büyük bir bölümünü zayıflatmıştır.
Oysa Türkler, tarih boyunca farklı halklarla çatışmayı değil, çoğu zaman birlikte yaşamayı seçmiştir. Gerçek sorun, dışarıdaki “öteki” değil; içerideki “biz”i tamamlayamamak olmuştur. Birbirini rakip gören Oğuz boylarının, Türkmenlerin, Kıpçakların, Karlukların ortak bir akılda buluşamaması, çok merkezli bir gücü parçalamış; belki de savaşılmadan geçilebilecek yolları zorlaştırmıştır.
Tarih geri döndürülemez; fakat bıraktığı işaretleri okuyabilen için hâlâ bir yol göstericidir. Bugün dünya, yeni bir düzenin eşiğinde hızla şekilleniyor. Güç dengeleri kayıyor, ittifaklar değişiyor, geleceğin haritası yeniden çiziliyor. Böylesi bir çağda ayakta kalmak isteyen milletlerin yalnızca ekonomik veya askerî güç değil, birlik bilinci, stratejik akıl ve ortak ideal üretmesi gerekiyor.
Son yıllarda sıkça konuşulan “Türk Asrı” söylemi, yalnızca bir romantizm değil; doğru değerlendirildiğinde çağın sunduğu bir fırsattır. Türk dünyasının her bir parçası — Asya’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya — tarih boyunca yarım kalmış bir potansiyelin parçaları gibidir. Ayrı devletler olmak bir zenginliktir; fakat bu zenginliği ortak bir ülküyle bütünleştirmek, ancak 21. yüzyılın aklıyla mümkündür.
Bilim, teknoloji, kültür, diplomasi… Bugün bir milleti yücelten unsurlar artık savaş meydanlarında değil, zekânın ve emeğin hâkim olduğu alanlarda beliriyor. Bu nedenle Türk Asrına giden yol kılıçtan değil, bilgiden, çalışmadan, üretmekten geçiyor.
Ve tam burada, geleceğin kapısını aralayacak olan unsura geliyoruz: Türk genci.
Bugünün gençleri, bu büyük yürüyüşün taşıyıcı omurgasıdır. Tarihin yükünü değil, geleceğin vizyonunu omuzlarında taşımaya hazırlanan yeni bir nesil…
Artık yüksek sesle söyleme zamanı geldi:
Türk Asrına yürüyüş başlasın.
Çünkü geleceğin pusulası hızla Türk dünyasına doğru dönüyor.
Ve bu çağrı özellikle gençleredir:
Gelecek Türklerin asrı geliyor; Türk genci, hazır ol!
Hazırlığını yap: oku, üret, düşün, merak et, kendini geliştir. Teknolojide, bilimde, kültürde, sanatta, diplomaside yerini al. Bu yürüyüş bir slogan değil, bir sorumluluk, bir iddia değil, bir imkândır.
Unutma:
Bir milletin yükselişi, sadece geçmişine övünmesiyle değil; geleceği için çalışmasıyla mümkündür.
Türk Asrı işte bu farkındalıkla, bu birlik ruhuyla, bu bilinçle doğacaktır.
Gelecek geliyor.
Hazır olmak ise bizim elimizde.

Türk Asrına Doğru: Geçmişin Sınavından Geleceğin Ufuklarına
Birliğin Unutulan Hikâyesi: Doğu Türkistan’dan Bugüne Uzanan Ders
Almatı’da Hissedilen Türkiye: 4 Kasım 2025’ten Türk Asrı’na
Sofya’dan Bugüne: Bir Askerin Ruhu, Bir Milletin Sorumluluğu
Bir Kalbin Attığı Yer: Bayrampaşa’da Türk Dünyası
Türk Dünyası Medyasında Tarihi Buluşma: Kazakistan’dan Yükselen Ses
Türk Dünyasının İletişim ve Sanat Zirvesi Almatı’da Başlıyor!
Bulgaristan`da Aşırı Yüklü Kamyonlara Sensörlü Otomatik Ceza Sistemi Başladı
Turan Diyarlara Ayağı Kaldırmak