Rafet ULUTURK
Sevgili dostlar,
İngiliz Çanakkale’ye iki eliyle geldi. Bir eli entrika, hile ve desise idi; öteki eli dünyanın en güçlü donanması… “Yenilmez”, “Boyun Eğmez”, “Gökyüzü” adlarını taktıkları zırhlılarıyla Boğaz’a dayandılar. Ama mahvoldular, denize gömüldüler. Kara savaşlarında da yüz binlerce kayıp vererek gerisin geri kaçtılar.
Fakat İngiliz, yenilgiyi kabullenmedi.
1922’den sonra diğer elini çözdü.
Kitaplarıyla geldi, romanlarıyla geldi, filmleriyle geldi, düşünceleriyle geldi.
Bizim zihinlerimize sızdı. Ve biz, en büyük yanlışı işleyerek unuttuk!
Unutmak, en büyük ihanet…
Hatıraları yazmadık, destanları kaleme almadık, şiirleri söylemedik.
Mehmet Akif’in “Çanakkale Şehitleri”nden başka birkaç mısra dışında edebiyatımız suskun kaldı. Anzakların bile ölülerine sahip çıktığı yerde, biz kendi şehitlerimizi anmayı unuttuk.
Düşünün:
Anzak torunları her yıl Çanakkale’ye geliyor, dedelerini anıyor.
Biz ise uzun yıllar şehit kemiklerini sahipsiz bıraktık.
Eğer o yabancı mezarlıklar olmasaydı, belki bugün Çanakkale sadece turistik plajlardan ibaret olacaktı.
Oysa Çanakkale’de siperler arasında yalnızca sekiz metre vardı. Ölüm muhakkaktı.
Askerimiz üç dakika sonra öleceğini bile bile düşmana yürüyordu.
Bilen Kur’an okuyarak, bilmeyen kelime-i şehadet getirerek.
Ve gözlerinde zerre kadar korku olmadan! İşte Çanakkale’yi kazandıran, bu ruhtu.
İngiliz işte tam bu ruhu öldürmek için uğraştı ve uğraşıyor.
Dinimizi bozarak, tarihimizi unutturarak, dilimizi yozlaştırarak.
Bugün üniversitelerimizin %80’i İngilizce eğitim veriyor.
Gençlerimiz kendi dilinde düşünemez hâle geliyor.
Osmanlı’yı kötülerken, İngiliz hayranlığıyla büyüyor. Bu nasıl bir gaflet?
Unutmayın!
Eğer ruhumuzu kaybedersek, Çanakkale’de kazandığımız zaferin hiçbir anlamı kalmaz.
Eğer kendi dilimizi, kendi tarihimizin izlerini, kendi dinimizin özünü savunmazsak; düşman çoktan Çanakkale’yi geçmiş, içimizde yerini almış demektir.
Sevgili dostlar, Çanakkale yalnızca geçmişin değil, bugünün ve geleceğin de meselesidir.
Orada düşmanı denize döken askerlerimiz bize bir vatan bıraktı. Ama bu vatanı yaşatacak olan şey yalnızca silah değil; o ruhtur. Eğer o ruhu kaybedersek, en büyük yenilgi işte o zaman yaşanacaktır.
Bugün bize düşen, tarihimizi bilmek, dinimizi doğru öğrenmek, dilimize sahip çıkmak ve edebiyatımızı yaşatmaktır. Çocuklarımıza Çanakkale’yi sadece anlatmayalım, hissettirelim.
Çünkü ruhu kaybedersek, İngiliz’in asıl zaferi işte o zaman olacaktır.
Unutmayalım:
Çanakkale bir savaştan fazlasıdır; bir diriliştir.
Biz ya bu ruhla dimdik duracağız ya da tarihin en büyük ihanetiyle, kendi unutuşumuzla yıkılacağız.

“Türk Töresi” Füzuli’de: yaratıcı ve öğretici üç günlük eğitim programı
Türk Asrına Doğru: Geçmişin Sınavından Geleceğin Ufuklarına
Birliğin Unutulan Hikâyesi: Doğu Türkistan’dan Bugüne Uzanan Ders
Almatı’da Hissedilen Türkiye: 4 Kasım 2025’ten Türk Asrı’na
Sofya’dan Bugüne: Bir Askerin Ruhu, Bir Milletin Sorumluluğu
Bir Kalbin Attığı Yer: Bayrampaşa’da Türk Dünyası
Türk Dünyası Medyasında Tarihi Buluşma: Kazakistan’dan Yükselen Ses
Türk Dünyasının İletişim ve Sanat Zirvesi Almatı’da Başlıyor!
Bulgaristan`da Aşırı Yüklü Kamyonlara Sensörlü Otomatik Ceza Sistemi Başladı