Rafet ULUTURK

Her yıl politikacıların mal varlığı beyanlarını okuyoruz. Rakamlar büyüyor, sıfırlar çoğalıyor, bankalardaki mevduatlar kabarıyor. Bu yıl da tablo değişmedi: Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, parti liderleri… Hepsinin hesapları dolup taşmış durumda. Peki asıl soru şu: Bu ülkenin gerçek zenginleri kim? Halk mı, yoksa halkın seçtikleri mi?

Bir yılda yüzbinler, milyonlar

Cumhurbaşkanı Rumen Radev göreve başladığında neredeyse sıfırdan başlamıştı. Bugün bankalarda yüzbinlerce levaya ulaşmış durumda. Yardımcısı Iliyana Yotova da aynı. Başbakan Rosen Jelyaskov, Meclis Başkanı Natalya Kiselova, bakanlar ve parti liderleri – hepsi servetlerini katlamış görünüyor.

Ama en çarpıcı tabloyu Delyan Peevski’nin beyanları ortaya koyuyor: milyonluk kiralar, yüzbinlerce levaya alınan lüks araçlar, milyonları bulan nakit rezervler… Bu manzara sadece kişisel zenginliği değil, siyasetin nasıl bir “servet üretim mekanizması”na dönüştüğünü gösteriyor.

Halkın maaşı – siyasetçinin tasarrufu

Ortalama bir Bulgar vatandaşı asgari ücretle ay sonunu getirmeye çalışırken, siyasetçilerimizin çoğu yalnızca “bir yılda” yüzbinlerce leva artırabiliyor. Aynı ülkede, aynı ekonomide, aynı krizde yaşıyoruz. Peki bu uçurumu yaratan ne?

Halk kredi kartı borcunu ödeyemiyor, ev kirasını denkleştiremiyor. Ama siyasetin zirvesinde olanlar, maaş ve “ek ödeneklerle” servetlerine servet katıyor. Bu tablo, siyaset ile halkın günlük yaşamı arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor.

Paranın siyasetteki gölgesi

Asıl mesele sadece “kimin ne kadar kazandığı” değil. Mesele şu: Para siyaseti nasıl şekillendiriyor?

  • Büyük serveti olan, büyük kararların da sahibi mi oluyor?
  • Servet biriktiren liderler, halkın yoksulluğunu gerçekten hissedebilir mi?
  • Siyaset bir hizmet alanı mı, yoksa bir zenginleşme yolu mu?

Bu sorulara dürüst yanıtlar verilmediği sürece demokrasi sadece kâğıt üzerinde kalır.

Şeffaflık mı, vitrin mi?

Evet, politikacılar mal varlıklarını açıklıyorlar. Ama bu gerçekten şeffaflık mı, yoksa sadece bir vitrin mi? Çünkü hiçbir şey, halk ile siyasetçiler arasındaki adaletsizliği ortadan kaldırmıyor.

Bir tarafta 700 leva maaşla yaşayan milyonlar, diğer tarafta bir yılda yüzbinlerce levayı “tasarruf” eden siyasetçiler… Bu uçurum bize şunu söylüyor: Bulgaristan’ın en büyük sorunu yalnızca ekonomik kriz değil, aynı zamanda adalet krizidir.

Siyasetçiler, servet beyanlarıyla halka hesap verdiklerini düşünüyor olabilir. Oysa halkın gözüne giren bu rakamlar, bir hesap vermekten çok bir hesap sorma çağrısıdır.

Çünkü halk artık şu soruyu yüksek sesle dile getiriyor:
“Bizim sırtımızda büyüyen bu servetler, hangi adaletin, hangi demokrasinin göstergesi?”

Yazar