Rafet ULUTURK

Bulgaristan siyasetinde kadınların görünürlüğü hâlâ sınırlı. Parlamentoda, hükümette ve özellikle de parti liderliklerinde kadınların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Oysa tarih boyunca Bulgar kadını, ailesini, toplumunu ve devletini krizlerden çıkarabilmiş güçlü bir figür olarak öne çıktı. Bugün ise kritik soru şu: Bulgaristan kadın bir cumhurbaşkanına hazır mı?

Kadınlar güçlü ama temsil zayıf

Geçtiğimiz temmuz ayında Cumhurbaşkanı Yardımcısı İliyana Yotova, “Bulgaristan kadın bir cumhurbaşkanına hazır” diyerek tartışmayı ateşledi. Ardından BSP kulislerinde Yotova’nın yanı sıra Parlamento Başkanı Natalya Kiselova’nın adı da gündeme geldi. Bu, kadınların siyasette ön plana çıktığı ender anlardan biriydi. Ancak unutulmamalı: vitrine çıkmakla seçilmek arasında hâlâ uzun ve zorlu bir yol var.

Bugün kadınlar iş gücünde, akademide ve sivil toplumda ciddi roller üstleniyor. Fakat siyasetin kapısı hâlâ “yarı aralık.” Bu durum yalnızca Bulgaristan’a özgü değil; Doğu Avrupa’nın pek çok ülkesinde tablo benzer. Kadınların toplumun yükünü taşıması normalleşmişken, devletin en yüksek makamına çıkmaları hâlâ istisna kabul ediliyor.

Cam tavan kırılabilir mi?

“Cam tavan” yalnızca iş dünyasında değil, siyasette de varlığını sürdürüyor. Partiler seçim dönemlerinde kadın adayları “farklılık” olarak vitrine çıkarıyor; ancak çoğu zaman onları gerçekten desteklemek yerine birer siyasi süs olarak kullanıyor. Asıl soru şu: Partiler, bir kadını yalnızca aday göstermeye değil, gerçekten kazanması için bütün güçleriyle arkasında durmaya hazır mı?

Bugün GERB hâlâ bekle-gör stratejisi izliyor; adayını son dakikada açıklayacak. Sağ partilerde ise kadın aday tartışması dahi yok. Sözde “modernleşme” ve “eşitlik” söylemlerine rağmen, siyaset kulislerinde hâlâ erkek egemenliği hüküm sürüyor.

Halk hazır, siyaset hazır mı?

Toplumda kadın lider fikrine karşı önyargılar düşündüğümüz kadar güçlü değil. Halk, yıllardır yolsuzluk, krizler ve başarısız yönetimlerle yıpranmış durumda. Seçmen, artık kadın-erkek ayrımından çok dürüst, güvenilir ve iş bitiren bir lider arıyor. İşte tam da bu noktada kadınların “farklı bir siyaset dili” geliştirebilme potansiyeli umut veriyor.

Ne var ki siyasette karar verici olan yalnızca halk değil; parti liderlikleri ve kulislerdir. Cam tavanın gerçek sahipleri de onlardır. Eğer partiler kadın adayların arkasında samimiyetle durmazsa, bu tartışma daha önceki “farklı aday” söylemleri gibi kısa sürede sönme riski taşır.

Bir adım ötesi: Türk Müslüman bir kadın lider?

Peki Bulgaristan yalnızca kadın bir cumhurbaşkanına değil, aynı zamanda Türk Müslüman bir kadına hazır mı? Bu soru tartışmayı çok daha derinleştiriyor. Çünkü ülkedeki en büyük azınlık olan Türkler, siyasetin vazgeçilmez bir parçası olmalarına rağmen en üst düzey görevlerde hâlâ görünmez konumdalar.

Üstelik dikkat çekici bir gerçek var: Tam 35 yıldır Bulgaristan’da ne bir kadın ne de erkek Türk ve Müslüman siyasetçi cumhurbaşkanı yardımcılığına dahi aday gösterilmedi. Yani ülkenin en büyük azınlığı, devletin zirvesinden sistematik biçimde uzak tutuluyor. Bu durum, kâğıt üzerinde “demokrasi” söylemleriyle bağdaştırılmaya çalışılsa da, fiili eşitlikten hâlâ çok uzak olduğumuzu gösteriyor.

Demokrasi yalnızca seçim sandığının kurulmasıyla sınırlı değildir; gerçek demokrasi, toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmesiyle mümkündür. Eğer Bulgaristan kadın bir cumhurbaşkanına hazır olduğunu iddia ediyorsa, aynı cesareti Türk ve Müslüman bir kadın aday için de gösterebilmelidir. Ancak o zaman bu ülke, eşitlik ve çoğulculuk sınavını gerçekten geçmiş sayılabilir.

Unutulmaması gereken tarihi bir gerçek var: 1989’da Bulgaristan Türk kadınları ayağa kalktı. Onlar yalnızca kendi kimliklerini değil, aynı zamanda özgürlüğün onurunu da savunmak için meydanlara çıktılar. Kucaklarında bebekleri, yanlarında çocuklarıyla sokaklarda yürüyen bu kadınlar, yasaklara, baskılara ve tehditlere rağmen kimliklerini inkâr etmeyi reddettiler. Barışçıl ama kararlı direnişleri, komünist rejimin çözülmesini hızlandıran en önemli halk hareketlerinden biri oldu.

Dolayısıyla Bulgaristan Türk kadını, sadece baskıların mağduru değil; aynı zamanda bir dönemin kaderini değiştiren, toplumsal dönüşümün öncüsüydü. Bugün demokrasi adına konuşulacaksa, o tarihteki cesur kadınların rolünü unutmadan konuşmak gerekir.

Bugün bir Türk kadının cumhurbaşkanlığına aday olması, yalnızca kadınların değil, azınlıkların da eşit temsili açısından tarihi bir sınav niteliği taşıyor. Bu senaryo, Bulgaristan’ın demokratik olgunluğunu göstermesi bakımından en sembolik adımlardan biri olabilir. Kadın bir cumhurbaşkanı seçmek, yalnızca bir lider değişikliği değil; toplumun cinsiyet, kimlik ve köken farklarını aşarak daha kapsayıcı bir demokrasiye doğru yürümesi anlamına gelecektir.

Bugün tartışmamız gereken asıl mesele, Bulgaristan’ın kadın bir cumhurbaşkanına hazır olup olmadığı değil; kadınlara ve azınlıklara gerçek anlamda fırsat eşitliği sunacak kadar demokratik bir siyasal kültüre sahip olup olmadığıdır. Çünkü mesele yalnızca bir kişinin seçilmesinden ibaret değildir; asıl olan, kadınların ve farklı kimliklerin siyasetin her kademesinde doğal, sıradan ve meşru bir şekilde yer alabilmesidir.

Belki de Bulgaristan için bir kadın —ve hatta Türk Müslüman bir kadın— cumhurbaşkanı seçmek, yalnızca bir lider değişikliği değil; ülkenin demokrasi yolculuğunda, eşitlik ve çoğulculuk adına atacağı en sembolik ve en anlamlı adım olacaktır.

Yazar