Geçmiş, yalnızca yaşanmış bir zaman dilimi değildir; bazen bugünü anlamanın, yarını kurmanın tek anahtarıdır.

İYAV – İsa Yusuf Alptekin Vakfı’nın Başkanı Cahit DAK Beyefendinin düzenlediği Turan Sohbetleri’nin 27. programında dinlediğimiz o kıymetli bilgiler, işte tam da böyle bir anahtardı. Vakfın Mütevelli Heyeti Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Kul’un, akıcı ve etkileyici anlatımıyla aktardığı 1931 ve 1951 Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyetleri, aslında bize sadece tarihten bir kesit sunmadı; bugün hâlâ cevabını aradığımız büyük bir sorunun da aydınlatılmış yüzü oldu:

“Biz neden bir türlü tek yürek olamıyoruz?”

Bu soru, Doğu Türkistan’ın o çetin yıllarında da soruluyordu. Aradan geçen onca yıla, değişen dünyaya, yaşanan acılara rağmen bugün de aynı soru, aynı aciliyetle ve aynı yakıcılıkla karşımızda duruyor.

Tarihin Sessiz Çığlığı: Birlik Olmadan Hürriyet Olmaz

Prof. Dr. Ömer Kul’un aktardıkları, o dönem Doğu Türkistan halkının kararlılığını, iman gücünü ve hürriyet arzusunu bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak her iki Cumhuriyet’in kuruluş hikâyesinin ardında yatan başka bir gerçek daha vardı: Birbirine yaslanamayan, ortak davada birleşemeyen milletlerin kaderi ağır olur.

O gün, Doğu Türkistanlılar kendi aralarında dönüp birbirlerine şu soruyu soruyordu: “Biz nasıl böyle yakalandık? Nasıl böyle bir düşmana karşı tek yürek olamadık?”

Bugün de aynı soru hem gönüllerimizde hem zihinlerimizde yankılanıyor. O gün öğrenilemeyen ders, hâlâ bütün Türk dünyasının önünde duruyor: Birlik, ölümden başka her şeyi çözer.

Bugünün Türk Dünyası İçin Bir Uyarı

Coğrafyalar değişebilir, siyasi dengeler dönüşebilir ancak bir hakikat asla değişmez: Dağınıklık yorgunluk getirir; birlik ise kudret.

Doğu Türkistan’ın kaderine düşen gölge, yalnızca dış baskıların değil, içteki koordinasyonsuzluğun, kırgınlıkların ve ortak hedef etrafında şekillenememenin de bir sonucudur. Bugün Türk dünyası her zamankinden daha fazla potansiyele, daha güçlü bir bilince ve daha büyük bir imkâna sahip. Ancak bu potansiyelin gerçek bir güce dönüşmesi için, 20. yüzyılın ilk yarısında Doğu Türkistan’ın ödediği ağır bedellerden ders çıkarmamız gerekiyor.

Birlik, bazen yüksek sesle haykırılan bir slogan değil; küçük kırgınlıkları yutmak, ortak faydada buluşmak, büyük resmi görebilmek demektir. Birlik, tarihin hatalarından utanmak değil; onları onarmak için kararlılık göstermektir.

Bugüne Düşen Vazife

Tarih bize şunu öğretti:

Hürriyet tek başına kazanılmaz; dayanışma ister, fedakârlık ister, akıl ister. Turan’ın ufkuna bakan herkesin bir an durup düşünmesi gerek:

Biz bugün bir olabiliyor muyuz? Aynı hedef için, aynı kararlılıkla yürüyebiliyor muyuz? Doğu Türkistan’ın, Kırım’ın, Karabağ’ın, Türkmeneli’nin, Balkanlar’daki Türk varlığının taşıdığı yük hepimizin omuzlarında değil mi?

Birlik, bir milletin şerefidir. Dirlik ise o birliğin bereketi.

Bugün Prof. Dr. Ömer Kul’un verdiği bilgiden ziyade verdiği mesaj daha gür bir sesle duyulmalı: Ayrılık, bizi tarihin kuytularında savurur; birlik ise tarihin öznesi yapar.

Varlığımıza Sahip Çıkmanın Yolu

İYAV Başkanı Saygıdeğer Cahit Dak Beyefendi’nin vakur duruşu ve Prof. Dr. Ömer Kul Hocamızın ilmî birikimiyle şekillenen bu anlamlı program, hepimize önemli bir hatırlatma yaptı:

Birliğimiz, dirliğimiz daim olsun; devletimiz var olsun!

Ama bu dua yalnızca sözde kalmamalı—her davranışımıza, her kararımıza, her duruşumuza sinmeli.

Tarihin fısıldadığı o hakikati artık duymanın zamanı gelmedi mi?

“Birlik ölümden başka her şeyi çözer.”

Yazar