Her yıl 24 Kasım geldiğinde ülkede tek ses yankılanır: “Öğretmenler baş tacımızdır.” Törenler yapılır, mesajlar paylaşılır, çiçekler alınır… Bir günlüğüne hatırlanan bir değer, bir günlüğüne yüceltilen bir meslek. Oysa 24 Kasım’ın asıl anlamı, kutlamaktan çok yüzleşmeyi gerektiriyor.

Türkiye’de Öğretmenler Günü 1981’den bu yana kutlanıyor. Gerekçe, Atatürk’ün 24 Kasım 1928’de Başöğretmenliği kabul ettiği tarih. Cumhuriyetin kurucu liderinin eğitime verdiği önemi simgeleyen anlamlı bir gün elbette. Ancak bugünün sembolik değerinin ötesine geçip şu soruyu sormak gerekiyor: Biz gerçekten öğretmene değer veriyor muyuz, yoksa değer verdiğimizi mi söylemeyi seviyoruz?

Çünkü öğretmenlik mesleği kutsaldır demek kolaydır. Zordur, o kutsallığı maddi ve sosyal koşullarla desteklemek. Zordur, sınıfa girdiğinde öğretmenin kafasının geçim derdiyle değil eğitimle meşgul olmasını sağlamak. Zordur, öğretmeni sözde değil özde baş tacı yapmak.

Bugün birçok öğretmen ikinci bir iş arıyorsa, geçinmek için özel ders kovalıyorsa, mesleğini tutkuyla yaparken bile temel ihtiyaçlarını düşünmek zorunda kalıyorsa, bu toplumun kutladığı şey aslında öğretmenler değil kendi vicdan rahatlığıdır. Bir günlüğüne yapılan övgü, yılın geri kalanında görmezden gelinen gerçekleri örtmeye yarıyorsa, 24 Kasım’ın anlamı da giderek içi boşalan bir sembole dönüşür.

Dünyada pek çok ülke 5 Ekim’de UNESCO’nun belirlediği standartlara göre Öğretmenler Günü’nü kutluyor. Yani öğretmenin sadece ahlaki değerini değil mesleki haklarını da merkeze alıyor. Türkiye ise tarihsel bir bağlam ile 24 Kasım’ı seçti; fakat aynı duyarlılığı öğretmene sunulan koşullarda gösterdiğimizi söylemek zor.

Belki de artık 24 Kasım’ı sadece “kutlamak” yerine, öğretmenin gerçek sorunlarını konuşmak için bir fırsata çevirmek gerekir. Çünkü bir toplumun geleceği, ders kitaplarının kalınlığıyla değil; o ders kitaplarını elinde tutan öğretmenin yaşam koşullarıyla şekillenir.

Bugün öğretmenlerimize sadece teşekkür etmek yetmez. Onlara, hak ettikleri nitelikli yaşamı sağlayacak politikaları da borçluyuz. Çünkü toplumun en büyük sorumluluğu sadece iyi öğrenciler yetiştirmek değil, iyi yetişme koşullarına sahip öğretmenler yaratmaktır.

Kutlayacaksak, samimiyetle kutlayalım. Yüzleşeceksek, cesaretle yüzleşelim.

Yazar