Eski Türklerin inanç sistemi üçe ayrılır. Esas inanç Gök Tanrı = Kök Tengri inancıdır. Buna Gök Tanrı dini, Tengricilik de denir. Tengri eski Türkçede tanrı, gökyüzü, gök anlamına gelir. Tengricilikte Gök Tanrı’dan sonra ikinci olarak tabiat kuvvetlerine saygı gösterme gelir. Üçüncüsü de atalar kültüdür, yani atalara, ölmüşlerse ruhlarına saygı gösterme. Doğaya ve atalara tapılmaz, saygı gösterilir, doğa korunur, kirletilmez, yerin, suyun, ağaçların, dağların ruhları olduğuna yani canlı ve kuvvet olduklarına inanılır, sadece Tengriye tapılır.
Göktürklerden kalan Orhun Yazıtlarında ilk çözümlenen sözcük Tengri olup yazılışı “” şeklindedir. Orhun Anıtları’na göre Tanrı, evrenin ilk nedenidir, yani yaratıcısıdır. Göktürklerin bir kağanlık kurması O’nun isteği ile olmuş, Türk milletine kağanını O vermiştir. Yani, yazıtlara göre Tanrı, Türk milletinin yaşamı ile yakından ilgilenmektedir.
Eskiden Kök olarak söylenen gök sözcüğünün Eski Türkçede üç anlamı vardı: Biri günümüzdeki gök, gökyüzü; yine günümüzdeki mavi renk; bugün kullanmadığımız anlamı ile ulu, yüce, kutsal. Kâşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divân-ı Lügati’t-Türk’de Tenğri üç anlamlıdır, bunlar: Tanrı, gök, sema (müslüman olmayanlarca), büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen her şey (müslüman olmayanlarca).
Kök Tengri/Gök Tanrı deyiminde geçen kök/gök sözünün taşıdığı esas anlam ulu, yüce, kutsal’dır.
Yaygın görüşe göre Eski Türklerin öz inançları, tek tanrıcılığa dayanır. Aynı görüşe göre tarihin hiçbir döneminde Türklerin öz dininde birden çok Tanrı olmamıştır. Eski Türklerden kalan arkeolojik buluntularda tanrı yontularına ve putlara rastlanmamıştır. Eski Türkler, tüm evreni içeren tek ve ulu yaratıcı Gök Tanrı’nın yontusunu hiçbir zaman yapmamışlardır.
Eski Türklerden kalmış yazılı eserlerde, Tengri/Tanrı kelimesinin çoğul ekinin getirilmeden hep tekil biçimde kullanıldığı görülür. Bu da Eski Türk düşüncesinde Tanrının tek olduğu inancını göstermektedir.
10. yüzyılda daha müslüman olmamış Oğuz Türklerini halifenin elçisi sıfatıyla ziyaret eden İbn-i Fadlan’ın anlattığına göre, o çağlarda Türkler haksızlığa uğradıklarında ya da bir zorlukla karşılaştıklarında başlarını yukarı kaldırıp Bir Tengri demektedirler. İlginçtir ki aynı gelenek bugün de sürmektedir. Bugün de Türkler haksızlığa uğradıklarında benzer biçimde, “Yukarıda Allah Var” derler. Ayrıca Ebu Dülef’de (10. yüzyıl) Oğuzlarda put bulunmadığını kaydetmektedir. 13. yüzyıl Uygur Türkleri de Tanrı’nın, insan ya da başka herhangi bir varlık biçiminde tasvir edilemeyeceğini söylemekte idiler. Bunlardan dolayı, Eski ve milli Türk inancında putçuluk yer almamış, putları korumaya yönelik tapınaklar da yapılmamıştır.
Gök Tanrı’nın özellikleri
Öncelikle tektir, eşi ve benzeri yoktur. Yaratıcıdır; bilinen ve bilinmeyen her şeyi O yaratmıştır. Savaşlarda onun iradesi ile zafere ulaşılır. Buyurur, iradesine uymayanları cezalandırır. İnsanlara kut ve ülüg (kısmet) bağışlar ama bunları layık olmayanlardan geri alır. Canlılara yaşam verir. Ölüm onun iradesine bağlıdır. Varlıklara yaşam verdiği gibi, dilediğinde de geri alır.
Bizanslı tarihçi Simokattes, Göktürklerin yir-sub’lara (yer-su’lar; ırmak, dağ, orman vb doğa varlıkları) saygı gösterdiklerini ama yalnızca yerin göğün yaratıcısı bildikleri tek bir Tanrı’ya taptıklarını bildirmektedir. 790 yıllarında Tiflis’li St. Abo, Hazar Türkleri’nin tek bir yaratıcı Tanrı tanıdıklarını söylemiştir. Yine Hazar İmparatorluğu’nun kağanı, Hıristiyanların teslis’e (Tanrı’yı üçleme) inanmalarına karşın kendilerinin tek bir Tanrı’ya inandıklarını kaydetmiştir.
Gök Tanrı inancının esasları, eski Çin ve başka kayıtlardan, Orhun Yazıtlarından başka öteki Eski Türkçe belgelerden az çok belirlenebilmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Oğuz Han (Mete), M.Ö. 176 yılında Çin imparatoruna göndermiş olduğu mektubunda kendisini tahta Gök Tanrı’nın çıkardığını, zaferlerini Gök Tanrı’nın yardımıyla kazandığını belirtmektedir. Yine Büyük Hun İmparatorluğu kağanlarından olan Künçin (M.Ö. 160-126), M.Ö. 133’te Çin imparatorunun Ma-i’de kendisine hazırladığı tuzaktan kurtulunca Tanrı takdir buyurduğu için kendini koruyabildiğini söylemiş, bir başka başarısının ardından da Başarısının Tanrı’nın işi olduğunu belirtmiştir. 328 yılında başka bir Türk hükümdarı kazandığı zafer üzerine kollarını göğe kaldırarak Ey Gök Tanrı, Sana şükürler olsun diyerek Tanrı’ya şükretmiştir. Batı Avar Kağanı da, Bizans ile yaptığı bir antlaşmada Gök Tanrı adına and içmiştir. Göktürklerin savaştan önce zafer için Tanrı’ya dua ettiklerini belirten Çin kaynaklarına göre, Tardu Kağan 590 yılında bir savaştan önce atından inerek Tanrı’ya yakarmıştır.
Tanrı sözcüğü, bütün Türk şive ve lehçelerinde ortak olarak vardır. Türkçenin temel sözcüklerindendir. M.Ö.’ki Çin yıllığı Shi-ki’de, Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Oğuz Han (Mete) nedeni ile anılan Türkçe Tengri/Tanrı sözcüğü Çince’ye T’ien olarak geçmiştir (Çinliler, Orta Asya’daki Tanrı Dağları’na bu yüzden T’ien-Şan derler). En aşağı 2500 yıllık bir geçmişi olan öz Türkçe Tanrı kelimesi, Moğolca ile birlikte kimi Asya dillerine de yerleşmiştir. Ayrıca Eski Sümer dilinde Tanrı kavramının karşılığı olarak kullanılan Dingir/Tingir sözcüğünün de Tengri sözcüğü ile bağlantısı olmalıdır.
Hiçbir kam, ritüel Gök Baba’ya, Toprak Ana’ya ve atalara atfetmeden başlamaz. Tengri’nin varlığı, günlük faaliyetlerde evrenin dengesiyle kişisel yaşamın ilintili oluşu açışında hep anılır. Yeni bir şişe içki açıldığında, üsten bir kısım alınıp bir kaba konulur, sonra da dışarıya çıkarılarak Gök Baba’ya, Toprak Ana’ya ve atalara sunulur. Tsatsah olarak bilinen bu ritüel, Moğolistan ve Sibirya dininde hâlâ önemli bir yer işgal eder. Ev hanımları ayrıca aynı şekilde süt ve çay sunarlar, ger ‘in etrafında yürürler ve sıvıyı üç kez dört yöne serperler.
Tengri’nin kaderi tayin etmekteki rolü günlük konuşmalarda (mogol) Tengeriin boşig (Gök’ün taktiri) gibi sözlerle sürekli anılır. Kadınların, mutfağı ve mutfak eşyalarını temiz tutmaları tembih edilir, çünkü onların kirlenmesine meydan vermek Tengri’ye hakaret addedilir. Bayramlarda ve dağ ruhlarına kurban verildiğinde Tengri’ye adaklar verilir ve dua edilir. Ayrıca kişiye özel bir ritüel olarak acil durumlarda Tengri’ye yapılan özel bir kurban vardır. Yağmur yapma ritüelleri doğrudan Tengri’ye hitap etmektedir ve Tengri ile dağ ruhlarına adanmış Obalarda gerçekleşir. Herkesin Tengri’ye yardım için başvurma hakkı vardır, ancak bir felaket veya güçlü bir ruhun müdahalesiyle denge bozulmuşsa, hastasının Tengri ile bağlantısını veya evrendeki dengeyi tekrar tesis etmek üzere şaman, ruhların gücünü kullanır.