Musa VATANSEVER

Tarih, coğrafyanın sınırlarını zorladığında ya da coğrafya, tarihin yükünü taşıyamadığında, milletlerin hafızası uyanır. Misak-ı Milli (Milli Yemin), tam da böyle bir uyanışın sonucudur. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, I. Dünya Savaşı’nın ardından toprakların paylaşımı ve Sevr Antlaşması’nın dayatması, Türk milletinin tarihine ve kimliğine yapılan en büyük müdahalelerden biri olarak algılandı. İşte bu noktada, tarih ve coğrafya arasındaki bu sıkışmışlık, bir ulusun yeniden dirilişine zemin hazırladı.
Misak-ı Milli: Tarih ve Coğrafya Arasında Bir Manifesto
Misak-ı Milli, 28 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında kabul edilen ve Türk milletinin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne dair son sözünü söylediği bir bildirgedir. Bu belge, sadece bir coğrafya üzerindeki sınırları değil, aynı zamanda bir milletin tarihsel haklarını ve kimliğini koruma iradesini de ortaya koydu.
Tarih ve Kimlik: Misak-ı Milli, Türk milletinin tarih boyunca sahip olduğu toprakların, bu milletin kaderiyle özdeşleştiğini ilan ediyordu. Bu topraklar üzerinde yaşayan halkın ortak geçmişi, geleceği şekillendiren temel unsurdu.
Coğrafya ve Geopolitik Gerçekler: Türk milletinin, sınırlarını belirlerken yalnızca tarihsel haklarına değil, aynı zamanda coğrafyanın gerekliliklerine de dikkat ettiği bir belgeydi.

Tarih Coğrafyaya Dar Geldiğinde Ne Olur?

Osmanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş, ancak bu geniş coğrafyanın içinde tarihsel kimliğini ve ulusal ruhunu sürekli taşımak zorunda kalmıştır. Bu coğrafyanın küçülmeye başladığı anlarda, tarihsel yük daha belirgin hale gelmiş ve halkın bağımsızlık duygusu daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır.

1. Sevr’in Dayatmaları: Sevr Antlaşması, Türk milletinin tarihini ve kimliğini coğrafyanın sınırlarına hapsetmek isteyen bir girişimdi. Anadolu’nun büyük bir kısmını işgalci güçlere teslim eden bu plan, Türk halkının tarihsel varoluşuna bir meydan okumaydı.

2. Misak-ı Milli’nin Doğuşu: Türk milletinin tarihine yapılan bu müdahale, coğrafyanın sınırlarını yeniden çizmek için bir irade beyanına dönüştü. Misak-ı Milli, “Tarihimiz ne söylüyorsa coğrafyamız onu kabul edecektir” diyerek sınırların sadece fiziksel değil, tarihsel haklara dayanması gerektiğini ilan etti.

Misak-ı Milli’nin Felsefesi
Misak-ı Milli’nin temelinde üç önemli prensip yer alır:


1. Ulusal Hakların Korunması: Türk milletinin tarih boyunca üzerinde yaşadığı topraklar, bağımsızlığının temel unsuru olarak görülüyordu. Bu nedenle, bu toprakların herhangi bir şekilde parçalanması kabul edilemezdi.

2. Halkın Egemenliği: Türk milletinin kendi kaderini tayin etme hakkı, Misak-ı Milli’nin en önemli vurgularından biridir. Bu topraklarda yaşayan insanların, kendi geleceklerini belirleme iradesine sahip olması gerektiği savunuluyordu.

3. Bağımsızlık: Misak-ı Milli, sadece coğrafi bir sınır çizmek değil, aynı zamanda bir milletin bağımsızlığını garanti altına almak için yazılmış bir manifestodur.

Bugün Misak-ı Milli’den Ne Öğrenmeliyiz?
Tarih coğrafyaya dar geldiğinde, milletlerin hafızası harekete geçer. Bugün, Misak-ı Milli’yi sadece tarihsel bir belge olarak değil, aynı zamanda ulusal kimliğin, bağımsızlık ruhunun ve tarihsel hakların nasıl korunacağını gösteren bir rehber olarak görmeliyiz.
1. Birlik ve Beraberlik: Misak-ı Milli’nin ortaya koyduğu temel felsefe, Türk milletinin bir arada durma iradesini temsil eder. Bu ruh, modern Türkiye’nin de temel taşlarından biridir.

2. Tarih ve Gelecek: Misak-ı Milli, tarihin geleceği şekillendiren bir rehber olduğunu hatırlatır. Geçmişten alınan dersler, bir milletin gelecekteki yol haritasını belirler.

3. Ulusal Egemenlik: Misak-ı Milli’nin en büyük mirası, ulusal egemenlik ilkesidir. Bu ilke, bir milletin kimliğini ve bağımsızlığını korumanın en önemli aracıdır.
Sonuç: Misak-ı Milli’nin Uyanışı Tarih coğrafyaya dar geldiğinde, bir milletin uyanışı kaçınılmazdır. Misak-ı Milli, bu uyanışın simgesidir. Türk milletinin tarih boyunca kazandığı haklar ve taşıdığı kimlik, coğrafyanın sınırlarından taşarak bir ulusun yeniden doğuşuna yol açmıştır. Bugün de, Misak-ı Milli ruhu, bağımsızlık ve kimlik mücadelesinin temel bir sembolü olarak yaşamaya devam etmektedir.

Yazar