Sibirya bölgesinde yaşayan Türk halklarının (Tuvalar, Altaylar, Hakaslar, Teleutlar, Yakutlar v.s.) mitolojisinde Ay, Güneş ve yıldızların yeridir.
Türk mitolojisinde güneş, önceleri daha büyük bir öneme sahipti. M.S. 763 de Uygurlar “Mani” mezhebini kabul edince, yavaş yavaş “Ay” da büyük bir önem kazanmaga başlamıştı. Bununla beraber Büyük Hun Devleti zamanında hem güneşe, hem de aya, ayrı ayrı saygı gösterildikten sonra, kurbanlar kesildigini de biliyoruz. “Türklerde güneş doğunun, ay da batının sembolü idiler”. Tabiî olarak zaman zaman, bütün bu düşünce düzenleri değişe durmuşlardı. Meselâ, Teleut Türklerine ait bir efsanede, “Ay kuzeyin ve güneş de, güneyin sembolü idiler”. Bu yönleme, göğün en üst katında duran “Gök kartalı”nın duruşuna göre yapılmıştı. Söylendiğine göre, “Bu kartalın sol kanadı ayı, sağ kanadı da güneşi örtüyordu”. Bu duruma göre kartalın başının doğuya bakması gerekiyordu. Bu duruş da, Türk mitolojisine uygun bir yönleme idi. Yine aynı efsaneye göre ay, karanlıklar ve geceler diyarı olan kuzeyin; güneş de aydınlığın hüküm sürdügü ve gündüzler diyarı olan güneyin sembolü idiler.
Fakat eski Türklerde, “Güneş doğunun sembolü idi”. Onlara göre güneiin doğduğu yön, çok önemli idi. Esasen yönlerin söylenişinde kullanılan deyimler de hep güneşle ilgiliydi. Meselâ “Gün batişi” “Gün doğuşu” gibi. Göktürkler, yönlerini tayin ederlerken, yüzlerini doğuya, yani güneşin doğduğu yöne dönerlerdi. Bunun için de doğuya “Ilgerü”, yani “İleri” demişlerdi. Oğuz Destanı’nda da, sabaha, tan ağirmasına ve gün çıkmasına büyük bir önem verilmişti. “Bütün hayat, o gün ve güneşle başliyordu. Güneş battıktan sonra ise, her şey duruyordu”. Böyle bir anlayiş, atlı Türkler ve savaş düzeninde yaşayan kavimler için, normal görülmelidir. Altay bölgesinde yaşayan Türk Şamanlarının kapıları da, daima doğuya açiliyordu. Halbuki normal olarak Türk halkları, güneş görebilmeleri için, kapılarını güneye açarlardi. Görülüyor ki, dinî ve manevî bir görevi olan Şaman, bu umumî kaideyi bozuyor ve eski din düzenine uyuyordu. Gerek Yakut Türklerinde ve gerekse Altay yaratılış destanlarında, “Cennet ile hayat ağacı da doğu bölgelerinde bulunuyorlardı”.
Türklerde genel olarak, “Güneş-Ana” ve “Ay-Baba” deyimleri kullanılıyordu. Bu sebeple bütün masal ve efsanelerde, güneşin dişi ve ayın de erkek olarak rol oynadığını görüyoruz.
Yakut Türkleri, ay ile güneşi iki ayrılmaz kardeş gibi kabul ediyorlardı. Onlara göre “Güneş Tanrısı” (Kün-Toyon) daha önemli idi. Yakut efsanelerinde, “Ay ile güneşin aralarında kavga ettiklerini de görüyoruz. Büyük kahramanlar ve iyi insanlar, genel olarak ay ile güneşin himayesinde idiler. Kötü ruhlar ise onlarla, süresiz olarak savaş halinde idiler. Bu kötü ruhların bazen, güneşi kovalayıp yakaladıkları da oluyordu. Güneş tutulması olayı, böyle kötü ruhların güneşi maglûp edip de, ele geçirdikleri zaman meydana geliyordu. Yakutlar, ay ve güneş bayramını da ilkbaharda yaparlardı”.
Altay Türklerine göre, “Büyük Tanrı Ülgen, ay ile güneşe dokunan bir dağda otururdu. Bazi hikayelere göre ise Tanrı Ülgen, ay ile güneşin daha da ötelerinde idi. Onun tahtı, çok uzaklardaki yıldızlar üzerinde kurulmuştu. Esasen, ay ve güneşi yaratan da, yine Tanrı Ülgen idi. Güneşin kırıntılarından meydana gelmiş ve insanlara daima iyilik getiren bir Tanrı da vardı. Bu Tanrının adı, “Suyla” idi. Bu Tanrı insanları daima korur ve onların gök altında rahat ve huzur içinde yaşamalarını sağlardı.
Yıldızlar Türk kavimlerinde daima önemli bir rol oynamışlardı. Eskiden beri dünyanın tanınmış at yetiştirenleri ve savaşçıları olan Türkler, yıldızlardan bir yandan günlük hayatlarında istifade ederlerken, diğer yandan da onlar için efsaneler düzmüş ve şiirler yazmışlardı. İyi bir yildiz bilgisi, atçı ve harpçı bir kavim için, hayati bir önem taşırdı. Akınlar kervanların ve sürülerin yola çıkışı, meraya gidiş, yatış ve kalkış, hep yıldızlara göre yapılırdı. Bu sebeple, yıldız bilgisi, Türkler arasında baslıca iki bakımdan önemli sayılmıştı:
1. Vakti öğrenme bakımından, yıldız bilgisi çok faydalıydı. Özellikle, yeni bir hayatın başlayacağı sabaha yakın saatlerde, bu konuda sağlam bir bilgiye sahip olma, Türk toplumuna büyük faydalar sağlıyordu.
2. Yıldız bilgisi ile yönleri ve yolu bulma, atlı ve savaşçi kavimler için, ihmal edilemez bir bilgi idi.
Gerek vakti ve gerekse yolu bulmak için, iyi kullanılan böyle bilgiler, bir topluma birçok faydalar sağlıyorlardı. Yine aynı bilgiler, o toplumun gözlerini ve dikkatlerini de göğe çeviriyorlardı. Bu ilgi, toplumda bir yandan sağlam ve şaşmaz yıldız bilgisi meydana getirirken; diger yandan da göğün ve Tanrının bu degişmez düzeni için insanlarda hayranlık uyandırmaktan geri kalmıyordu.