Yüzyıllardır Osmanlı Devleti idaresinde dünyanın hiçbir ülkesinde göremeyecekleri bir serbestlikte yaşayan azınlıklar, Fransız ihtilalinin etkisi ve Avrupa devletleri ile Rusya’nın da kışkırtmaları neticesinde özellikle Balkanlarda ardarda isyan başlattılar.

Avusturya ve Rusya’nın kışkırtmaları ile ilk isyan eden etnik grup Sırplar oldu. Bu sırada devam eden Osmanlı-Rus Savaşında, Osmanlı’nın gücünü zayıflatmak isteyen Rusların kışkırttığı Sırplar, Kara Yorgi isimli bir kişi önderliğinde Belgrat’ı ele geçirdiler ve 1806-1812 yıllarında Belgrat Sırp kontrolünde kaldı.

28 Mayıs 1812 Bükreş Antlaşması ile Ruslarla barış imzalayan Osmanlı Devleti, isyancı Sırplara karşı başlattığı harekât ile Belgrat’ı geri aldı ve Kara Yorgi’nin 21 Eylül 1813 tarihinde isyancılarla birlikte Avusturya’ya kaçması ile Sırp isyanı sona erdi. 1815 yılında Rusların desteği ile Miloş Obrenoviç liderliğinde tekrar ayaklanan Sırplar, her ne kadar başarılı olamasalar da 1817’ye gelindiğinde Sırbistan bahanesi ile yeni bir Rus savaşı tehlikesi yaşamak istemeyen Osmanlı Devleti, Sırbistan’a özerklik vermeyi kabul ederek sükuneti sağlamaya çalıştı.

Ancak 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Devleti, imzaladığı Edirne Antlaşması ile Sırbistan’a Yarı Bağımsızlık statüsü vermek durumunda kaldı. Nihayetinde 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti, Rusya ile imzaladığı 13 Temmuz Berlin Antlaşması içerisinde Sırbistan’ın bağımsızlığını kabul etti.

***

Osmanlı Devleti’ne ilk isyan eden etnik grup Sırplar olsa da ilk bağımsız devlet olarak ayrılan Yunanistan olmuştur.

21 Şubat 1821-12 Eylül 1829 döneminde yaşanan Yunan ayaklanması, Edirne Antlaşması ile Fransa, Rusya ve İngiltere arasında imzalanan Londra Protokolü ile Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır.

Mora Yarımadası’nın Mani Burnu bölgesinde yaşayan Yunanlıların 17 Mart 1821 tarihinde başlattığı ayaklanma kısa sürede genişlemiş ve 23 Eylül 1821 günü Tripoliçe Yunan isyancıların eline geçmiştir. 23-26 Eylül arası, 3 gün içerisinde 8.000’i Osmanlı askeri, 15.000’e yakın kadın, çocuk, yaşlı gözetmeksizin sivil Türk halkı hunharca, vahşice katledilmiştir. Sivil halka adeta soykırım yapan Yunan isyancıların, Yahudilere de aynı katliamı uyguladığını tarih kaydetmiştir. Bazı kaynaklarda katledilen sivil Türkler ve Yahudilerin 30.000 civarında olduğunun görülmesi, Yunanlıların uyguladığı vahşet ve soykırımı göstermesi açısından önemlidir.

Yunanlıların isyanları sürecinde yüzlerce yerleşim yerlerinde, yüzbinlerce masum sivil Türk halkına uyguladığı katliam ve soykırım dizilerinden birisi de Mora Yarımadası’ndaki Navarin’de gerçekleşmiştir. Şehri kuşatan Yunanlılar nedeniyle açlıktan ölümlerin yaşanmaya başlaması üzerine Navarin Türklerinin; güvenli bir şekilde teslim olmayı önermeleri üzerine Yunanlılar, güvenli olarak Mısır’a götürüleceklerini beyan etmeleriyle Türk halkı ile teslim mukavelesi imzalanmasının ardından 19 Ağustos 1821 günü kapıların açılmasıyla birlikte Navarin’e giren Yunanlılar, içeriye hücum başlatarak Türklere saldırıya geçtiler. Teslim olan Türklerin bütün mallarına, mücevherlerine hatta üzerlerindeki elbiselere dahi el koydular, kadın, çocuk ayırt etmeksizin üzerlerini soydular ve 3.000 Türk vahice katledildiler.

Türklerle teslim müzakerelerini görüşen Yunanlılardan birisi olan Poniropoulos, Navarin katliamıyla ilgili olarak yıllar sonra General Gordon’a “teslim olma belgesinin Türklerdeki kopyasını yok ettiğini ve böylece geride böyle bir anlaşmaya ilişkin bir kanıt kalmadığını” söylediği, İskoç tarihçi George Finlay tarafından yazıldığı kaynaklarda görülmektedir.

George Finlay, bir rahipten dinlediği katliam sahnesini şöyle anlatmaktadır: Ancak 160 kişinin kaçabildiği saldırıdan kurtulamayan 3.000 Türk; çocuk, kadın, yaşlı ayırmaksızın zalimce katledildiler. Kurtulabilmek umuduyla denize doğru kaçmaya çalışan Türkler; kılıçlarla, tüfeklerle vuruldular. Çıplaklıklarını gizleyebilmek umuduyla deniz suyuna çömelen kadınlar kılıçlarla parçalanırken, annelerinden kopartılan çocukları, bebekleri kayalara vura vura parçaladılar, boğulmaları için kasten denize attılar. Katliam bittiğinde Navarin kıyıları parçalanmış cesetlerle doluydu.

Sonuç Olarak;

21 Şubat 1821 tarihi itibariyle Yunan isyanlarının yaşandığı bölgelerde, isyan öncesi yaklaşık 50.000 Türk yaşıyordu ve 1821 yazına gelindiğinde nerdeyse tamamının katledildiği veya yaşadıkları yerleri terk ederek kaçmak zorunda kaldıkları, katliamı yapanların büyük bir çoğunluğunun da bizzat Yunan komşuları tarafından gerçekleştirildiği Batılı tarihçiler tarafından yazılmıştır.

Tarihe Viyana Bozgunu olarak geçen 13 Eylül 1683 II. Viyana Kuşatması ile başlayan ve 238 yıl devam eden Türk geri çekilmesi, 13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi’ne kadar devam etmiştir. Bu süreçte binlerce km2 toprak kaybeden Türk Milleti, çekildiği her sahada soykırım ve katliama maruz kalmıştır. Kerkük merkezli Irak’ta, 1963 Kanlı Noel olaylarından 1974’e kadar Kıbrıs’ta ve en son Hocalı’da Türklerin maruz kaldığı soykırımlar da Türk Milleti tarafından unutulmamıştır.

Son söz olarak;

Her vesilede Türkleri barbar ve soykırımcı olarak suçlayan, olmayan bir sözde Ermeni soykırım yalanlarıyla Türkleri itham eden ülkeler, kişi ve kurumlar olduğu bilinmektedir. Bunların, Türklere uygulanan soykırımları görmezden geldiklerini ve iki yüzlü davrandıklarını tarih kaydetmiştir. Tarafsız tarih, günü geldiğinde en büyük tanık olarak kendini göstermektedir.

                        :

İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi-TDPB Basık Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail.com

Yazar