Kızkulesi Adası, o dönemde Kubadabad Saltanat Kentinin haremliği olarak bilinirdi. Ada da etrafı büyük sularla çevrili bir tane kale ve tam orta yerinde yüksekçe bir tane kule bulunmaktaymış. Bu kalede Selçuklu Sultanının kız çocuğu yaşamaktaymış.
Rivayetlere göre Sultan, uykusunda kızının öleceğini ve buna da bir yılanın neden olacağını görmüş. Bu olaydan sonra bu yaptırdığı yüksek kalenin içindeki kuleye biricik kızını kapatmış. Bu kule içine yılan girmemesi için beton borular yardımı ile Adaya doğru sular ve sütler akıtılırmış. Yıllar, aylar, günler geçmiş bir gün biricik güzel Sultan aniden ateşlenip yatağa düşmüş. Ülkedeki en becerikli, en tanınmış hekimler getirilmiş.
Bu hekimler sultanın derdinin devasını çok zor bulmuşlar. Güzel sultan hekimlerin tedavileri ile bu hasatlıktan kurtulup ayağa kalkmış. Sağlığına huzuruna yeniden kavuşmuş. O günden sonra bu olayı, iyileşerek yeniden sağlığına kavuşmasını kutlamak için, dört bir yandan hediyeler gönderilmiş sultana. Kule hediye ile dolup taşmış.
Hediye gönderenlerden biride yaşlı bir köy kadını imiş. Bu kadın, güzel sultana bir sepet dolusu üzüm getirmiş, rivayete göre bu üzüm sepeti içinde meğer küçük bir yılan varmış. O gece yılan uykuda olan güzel sultanı sokup öldürmüş.
Bir rivayette de şöyle geçer: Ovidius’un yitirdiği bir sevda hikâyesi olarak ta bilinir. Hero ve Leandros isimli iki gencin sevda hikayesidir. Hikâye Hero’nun kuleden gitmesiyle başlıyor. Hero, Afrodit’in rahibelerinden biriydi. Rahibe olmasından dolayı âşık olması imkansızdı, yasaktı. Seneler sonra bir gün Hero, bir törene katılmak için Afrodit’in tapınağından ayrılır.
O gün katılmış olduğu törende Leandros ile göze göze gelir. O an birbirlerine âşık olurlar. Leondros Hero’ yu görmek için her gece yüzerek kuleye gelir. O andan sonra aşklarının kutsallaştığı söylenmektedir. Bundan sonra Kız Kulesi her gece bu iki gencin sevdasına tanıklık eder.
Rivayete göre; Leondros’un yüzerek geldiği bir gün Hero, Leandros’un yolunu rahat bulmasına yardım etmek için sevda ateşini yakar. Bu ateş ise rüzgârın etkisiyle söner. Gece karanlığında Leandros yolunu kayıp eder. Boğazın sularında boğularak ölür. Sevgilisinin ölmesinden sonra Hero da kendini boğazın serin sularına teslim eder.
İstanbul’un uyuyan prensesi.
Ve sen Galata Kulesi,
Bu dünyada bir deli aşık yani…”
Kız Kulesi ile İlgili Anlatılan İlk Hikâye;
Ovidius’un kaybettiği bir sevdanın hikâyesidir. Hero ve Leandros adlı iki hüzünlü gencin sevdasını anlatan bu hikâye, Hero’nun kuleden ayrılmasıyla başlıyor. Hero, Afrodit’in rahibelerindendir. Bundan dolayı aşık olması yasaktır. Hero yıllar sonra Afrodit’in tapınağından yapılan bir törene gitmek için kuleden ayrılır. Katıldığı törende Leandros ile karşılaşır. Birbirlerine aşık olan bu iki genç, Leondros’un gece kuleye yüzerek gelmesiyle aşkları kutsallaşır.
Kız Kulesi her gece bu iki sevdaya tanıklık eder. Leondros’un yüzerek kuleye geldiği bir günde Hero’nun, Leandros’un yolunu bulması için yaktığı sevda ateşinin feneri rüzgardan dolayı söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına kapılarak boğulur. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero, kendini boğazın serin sularına bırakır.
İkinci Bir Rivayete Göre;
Kavuşmayan aşklara atfen anlatılar hikâyelerinden bir başkası da; Kleopatra’nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı “Yılan”hikâyesi vardır. İşte bu hikâye çoğu kişi tarafından biliniyor. Kahinlerden biri krala, kızının 18 yaşına geldiği zaman bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral denizin ortasındaki kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Böylelikle yılanın hiçbir yol ile bu kuleye giremeyeceğini düşünür. Tabii kaderden kaçılmaz. Kuleye gönderilen üzüm sepetinin içine bir yılan gizlenmiştir. Hizmetkarlardan bir meyve tabağı yaparak genç kızın odasına gider, uyuyan genç kızın başının ucuna bırakılan meyve tabağına yılan sokulmuştur. Hizmetçinin odadan çıkmasıyla yılan çıkar ve zehrini prensesin üzerine boşaltır. Kral bu olanları öğrenince kahrolur. Kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya’nın giriş kapısının üzerine yerleştirir. Bugün tabutun üzerinde iki delik vardır. Yılanın, ölümden sonra da kızı rahat bırakmadığı rivayet edilir.
Osmanlı Dönemi’nde Anlatılan Kız Kulesi Hikâyesi
Osmanlı döneminde anlatılan bu hikâyede: Battal Gazi’nin askerleri Kız Kulesi’ne baskın yaparak, kuleye saklanan hazineleri ve Üsküdar Tekfuru’nun kızını kaçırıldığı hikâyesidir. İşte bu hikâyeyi ünlü gezgin Evliya Çelebi şu şekilde kaleme almıştır. Ortaya bugün çokça kullandığımız: Atı alan Üsküdar’ı geçti sözü bu hikâyeden dolayı söylenmiştir.
Hikâye şöyledir; Battal Gazi, İstanbul’u Bizans’ın elinden almak için Emevi ordularıyla birlikte gelir, Kız Kulesi önündeki kıyıya mevzilenir. Bir süre sonra Battal, İstanbul’un Asya kanadını kontrolü altına alır. Dönemin Üsküdar Tekfuru kızını ve hazinesini Kız Kulesine saklar ama geç kalmıştır. Battal Gazi çoktan tekfurun kızına aşık olmuştur. Bir gece Kız Kulesi’ne girmeyi başarır kızı ve altınları alarak Üsküdar’dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. İşte bu sözün de söylenmesi bu şekilde ortaya çıkmıştır. Tekfur’un kızını Afyon’da bir kaleye kaçırır. Bir gün düşman askerlerinin geldiğini gören Tekfur’un kızı Battal’ı uyandırmak için taş atar ama o taş Battal’ın ölümüne sebep olur.
Bunun yanı sıra Kız Kulesi’nin adı ile ilgili rivayetlerde oldukça dillendirilir. Fatma Karahisarlı’nın 2007’nin yıl sonuna doğru yayımlamış olduğu romana göre “Sır Kulesi” adı verdiği Kız Kulesi hakkında bildiğimiz birkaç hikâye ile sınırlandırılmayacak kadar geçmişinin olduğunu; bundan dolayı kulenin adının “Sır Kulesi” olmasının daha doğru olacağının kanısına varmıştır. Asırlardır yaşam süren bu kulede neler yaşanmış, nelere tanıklık edilmiştir. Kız Kulesi’ne bakıp, sır dolu bir kule olduğuna kanıt getirmeyeniniz yoktur. Bundan dolayıdır ki bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında hiçbir şeydir.